Ağırsiklet Aktris Şampiyonası
Yazar: Oktay Ege KozakSkandal’ı izlemek, değişik dönemlere damgasını koyan, profesyonel açıdan değişik geçmişlere sahip ve birbirinden çok farklı taktikler kullanan iki ağırsiklet dünya şampiyonunun birbirine girdiği, hayatta bir kez yaşanacak efsanevi bir boks maçını gözlemlemek gibi. Büyük bir boks hayranı değilim, ama benim gibi biri için bile Muhammed Ali ve Mike Tyson arasında olabilecek bir maçın önemini anlamak zor olmasa gerek.
Skandal’ın başarısı rahatça, dahiyane senaryosuna ve en önemlisi, iki ağırsiklet şampiyonu Judi Dench ve Cate Blanchett’e atfedilebilir. Biri, klasik tiyatro oyunculuğu eğitimine sahip, üst seviyede dramatik, Shakespeare oyunculuğu ekolünden, efsanevi bir aktris. Diğeri, son zamanların en gerçekçi, yetenekli ve yaratıcı oyuncularından biri. Cate Blanchett’in yıllardır imza attığı, birbirinden farklı, herbiri akılda kalan performanslarından ikisi arasında bile elle tutulur bir benzerlik yakalamak neredeyse imkansız. Aynı zamanda Judi Dench, o kadar alışılagelmiş bir isim ki, sesini duyduğumuz ve tavırlarını gördüğümüz anda varlığını tanımlayabiliriz. Bu iki güçlü ismin karşı karşıya konulması, hayret yaratan bir deneyim.
Skandal, sonsuz röportajlar, asılsız spekülasyonlar ve saat başı raporlarla medyanın son damlasına kadar suyunu sıkmaya bayıldığı tarzda bir hadise etrafında dönüyor. 30’lu yaşlarında bir lise öğretmeni, 15 yaşındaki öğrencisiyle gizli bir ilişki yaşıyor. Bu tür skandallar kelimesi kelimesine, sadece Amerika’da bile senede en az iki-üç kere yaşanıyor; tek değişen öğe, öğrencinin yaşının 14’ten 15’e, en fazla 16’ya fırlaması. Senaryonun ve uyarlandığı kitabın dehası, olası bütün sansasyonelist bakış açılarını geride bırakıp, bu tür hikayelerde genelde arka planda kalan hümanizmi ön plana çıkarması. Bize iletmeyi başardığı tekil sonuç, bu skandalları yaşayan kişilerin, eninde sonunda hepimiz gibi birer insan olduğu.
Genç oğlan ile ilişki yaşayan öğretmen Sheba, 16 yaşındaki kızını ve Downs sendromundan yakınan küçük oğlunu şefkatle yetiştiren, sevgi sahibi bir eş ve anne. Sheba’dan en az 30 sene daha yaşlı, yalnız öğretmen Barbara, Sheba’nın oğlanla sevişmesine şahit oluyor. Barbara, polise gitmek yerine Sheba ile yüzleşiyor ve ona neden ailesini ve şerefini yerle bir edecek bu ilişkiye kendini verdiğini soruyor. Seyirci olarak kafamızın algılayabileceği basitlikte, kolay bir sonuca varmamızı sağlayacak bir cevap bekliyoruz Sheba’dan; 'Ben bir nemfomanyağım' veya 'Alkol ve uyuşturucu bağımlısıyım. Ne yaptığımın farkında değilim' gibi (Bu ikinci mazaret, aynı zamanda 'Mel Gibson defansı' olarak da biliniyor), ama bu kolay cevap, hiçbir zaman gelmiyor. Sonuçta bu davranışın sebebi hakkında kişisel, insani bir bakış açısı edinmek zorunda kalıyoruz.
Düşünebildiğimiz tek sebep, Sheba’nın kocası ile olan aşk yaşamının yıllar sonra sıkıcı bir hal alması, ama bu bile geçerli bir mazaret değil. Barbara, eğer Sheba oğlanla olan ilişkisini keserse, gördüklerini kimseye söylemeyeceğine söz veriyor. Bu, Sheba ve seyirci için kesinlikle karlı ve zor olmayan bir seçim, ama insan denen yaratık ne yazık ki bu denli siyah-beyaz bir şablonda iş görmüyor.
Beyinde yerleşik ahlaki fikirlere meydan okuyan bu spektrumun diğer tarafında ise herkesin içinde bulunan hor görme, kıskançlık ve sahte alçakgönüllülük ile dolu çirkin tarafı temsil eden Barbara var. O, emsalleri tarafından saygı gören ve öğrencileri tarafından korkulan sert bir öğretmen, ama darmadağın bir kişisel hayata sahip. Hiç arkadaşı yok ve hayattaki tek tesellisi yaşlı kedisi ve etrafındaki insanlar hakkında çirkin ve yargısal yorumlarını yazdığı günlüğü. Barbara, Sheba’yı ilk tanıdığında Sheba’nın fazla gevşek ve açık fikirli olduğu kanaatına varsa da, zaman geçtikçe onunla olan arkadaşlığı, tehlikeli bir takıntıya dönüşüyor.
İyi elden geçirilmiş dramanın anahtarı, hikayenin her zaman iyi ve kötü olarak ikiye ayrılan karikatürler yerine, iyi-kötü karakterler ve kötü-iyi karakterler arasında geçmesinde saklı. Skandal, seyircisini zorluyor ve karakterleri hakkında kendi sonuçlarına varmalarını öne sürüyor. Sheba’nın filmin protagonisti, Barbara’nın da antagonisti olduğunu baştan beri biliyoruz. Fakat yine de Sheba, bir korkunç karardan diğerine atladıkça onu biraz da olsun hor görmekten kendimizi alamıyoruz. Aynı zamanda içinde bulunduğu zor durumu düzeltmesi için Sheba’ya binbir türlü şans verdiği için Barbara’yı takdir ettiğimiz anlar da yaşanmıyor değil. Bu iki karakterden beklediğimiz sonuç, üçüncü perdede kavga ederek problemlerini şiddetle çözmeleri. Bu kavga sahnesi meydana geliyor, ama daha basit bir filmin normalde iyi karakterin kötü karakteri vurmasıyla kapatacağı sonuç, beklentilerimizden çok daha uzak, garip ve karışık.
Skandal, uzun bir süredir İngiltere’den çıkmış en iyi dramlarından birisi, ve evet, bu listenin içine Kraliçe’yi de dahil ediyorum. Cate Blanchett ve Judi Dench’in güçlü performansları, filmin eti ekmeği ve bu ikiliyi izlemek tam bir zevk. Yönetmen Richard Eyre (Iris), anlatımı olabildiğince akıcı bir biçimde ilerleterek gelmiş geçmiş en dinamik ve hızlı tempolu dram filmlerinden birine imza atıyor. Philip Glass’ın gürleyen, dramatik müziği desteğiyle Judi Dench’in Barbara’nın günlüğünden pasajlar okuduğu sahneler ise tek kelimeyle muhteşem.