Popüler ajan filmlerinin bir karışımı olmanın peşinde...
Yazar: Kaan Karsan“Hedefteki Adam”, birçok benzeri ajan filmi gibi bir açılış numarasıyla başlıyor. Birçok karizmatik ve güçlü adam, sinematografik bir ülkede (Burası da Karadağ oluyor) bir işi bitirmeye çabalıyorlar. Ancak beklendiği üzere işler yolunda gitmiyor ve başkahramanımız Devereaux o kaos ortamından bir yarayla ayrılıyor. Hikayede beş sene atlamamızın vakti geliyor. Artık bir eski CIA ajanı olan Deveraux, yeni bir hayata başlamanın eşiğinde...
Bu şablon hikaye size herhangi bir James Bond filmini hatırlatmış olabilir. Eğer öyleyse, hafızanız sizi yanıltmıyor. Zira “Hedefteki Adam”, referans aldığı filmleri hem öyküsel hem de teknik tercihleriyle açığa vuran bir film. Bunun kanıtını arıyorsanız filmin afişine bakmanız bile yeterli aslında... O afişte “casus filmi” alttürünün tüm klişeleri mevcut. Silahlı ve adanmış bir adam, görece daha az yer kaplayan seksi bir kadın ve dikkat çekici bir slogan: “Oyunun asla dışında kalamayacak bir ajan”
Hedefteki Adam, kendinden daha popüler ajan filmlerinin bir karışımı olmanın peşinde sanki... Zira dahilinde Bourne’a selam çakan takip sahneleri ve James Bond’a yakınsayan diyaloglar ve karakterler var. Yaşı ve kariyer tercihleri sebebiyle Bond olma hakkını kaybeden Pierce Brosnan’ın başrolü üstlenmesini de tesadüf olarak kabul ederek geçiştirmemiz doğru olmayacaktır. Zira kasting ekibinin bu oyuncu tercihi işin temelinde önemli bir karakter imajı tercihi... Yeni bir ajan filminin ana imajını eksi James Bond’a teslim etme fikri, etkileri azımsanacak bir fikir değil. Bill Granger’ın “There are No Spies” isimli romanından uyarlanan “Hedefteki Adam”ın ‘olmak’ istediği bazı filmler var. Ve filmi meselenin bu tarafından ayrı tutmak pek mümkün görünmüyor.
Hedefteki Adam eski ajan filmlerinin aksine, konjonktür gereği Putin tipi bir kötü adam yaratarak hikayenin düğümünü onun üzerine kuruyor. Filmin hikaye örgüsünün destek ayağı ise sıradan bir ajan filminden daha cüretkar şiddet sahneleri... Senaryo matematiğinde izleyeni şaşırtacak ya da tazeleyecek hiçbir şey yok. Bu sebeple de film süresinin büyük bir bölümünü oluşturan aksiyon sahneleri yönetmen Roger Donaldson’ın asıl kozu. Lakin bu sahnelerin takip edilirlik dozu de dakikalar aktıkça azalıyor; Donaldson, yapmak istediği sinemanın enstrümanlarına yeterince hakim olamıyor. Nihayetinde oluşan ürün de ilginçliğini gitgide biraz daha yitiriyor.
“Hedefteki Adam”ı Roger Donaldson’ın “Çaylak” başta olmak üzere önceki filmlerine benzetmek mümkün. Ne hikaye ne de karakterler üzerine yeterince düşünülmüş, bu iki gerekliliği bir evrene salan ve sonucu pek de umursamayan bir film “Hedefteki Adam”. Karakterlerini saatlerce izlesek dahi tanıyamayacağız; çünkü Roger Donaldson onları filmin süresi dahilinde, hızlıca tüketmek istiyor. Bunu layığıyla başardığını söylememiz mümkün.
Pierce Brosnan’ın Bond günlerini özlediyseniz ya da izleyebileceğimiz en yakın Bond filminin birkaç yıldan önce sinemalara uğramayacağı bilgisi sizi korkutuyorsa, James Bond mitolojisinin daha ucuz bu haline bir şans verebilirsiniz “Hedefteki Adam”ı izleyerek. Beklentilerinizi fazla yüksek tutmazsanız, en azından iki saate yakın bir süre boyunca oyalanabilirsiniz.