George Clooney'in yönettiği, Matt Damon ile Julianne Moore'un başrolünde olduğu ve hatta Coen kardeşlerin senaryosunu yazdığı Suburbicon, başarılı bir film olmak için gereken her şeye sahip. Fakat seyircilerden ve eleştirmenlerden gelen zayıf yorumlar sonucunda bu film hakkındaki bütün beklentilerimi iyice düşürmüştüm. Bu yüzden filmden sonra Suburbicon hakkında nasıl bir düşünceye sahip olacağımı bilmiyordum. Bu filmden herkes gibi nefret mi edecektim yoksa diğerlerinin aksine, filme verilen değerin verilmediğini mi düşünecektim acaba? Filmi izledikten sonra ben kendimi bu iki düşüncenin tam ortasında buldum.
İlk önce filmin konusundan başlayalım. Filmin fragmanları bu filmin gerçek hikayesini anlatmadığı için, ben de film hakkındaki detaylardan olabildiğince uzak durmaya çalışacağım: "1950'li yılların ortasında açılan Suburbicon, tam anlamıyla cennet gibi bir yerdir. Fakat tamamen beyazların yaşadığı bu yere siyahi bir aile taşındığında buradaki halk, bu aileye karşı büyük olaylar çıkartmaya başlarlar. Bu sırada da bu siyahi ailenin komşusu olan Lodge ailesinde büyük olaylar dönüyordur. Aile babası Gardner'ın (Matt Damon) eşi bayıltılarak öldürüldükten sonra Gardner, bunu yapan katillerin kim olduğunu bulmak için büyük çabalara girişir. Bu süreç içerisinde de başında gelmedik şey kalmaz."
Suburbicon hakkında iyi şeyler de var, kötü şeyler de. O yüzden ilk önce iyiden başlayalım. Filmin senaryosunda eksikliklerin olduğunu düşünsem de, Coen kardeşlerin etkisi film üzerinde rahatça görülüyor. Bu yüzden Suburbicon'un alt katmanlara, sıradan bir anlatım tarzına sahip olmamasına ve ilgi çekici bir atmosfer içermesi çok hoşuma gitti.
Ayrıca performansları harika buldum. Oscar Isaac, filmde girdiği andan itibaren bulunduğu 2 sahneyi de çalmayı başardı. Adam filmde en fazla 6-7 dakika görünse de, bu film için iyi bir ekleme olmuş. Ayrıca Julianne Moore'un performansı da çok güçlüydü. Moore, aslında bu filmde 2 karakteri canlandırıyor ve bu 2 karakterin görünüş bakımından birbirine benzemesine rağmen, aksan ve davranış biçiminden birbirlerinden çok farklıydı. Bu yüzden film esnasında bu 2 karakterin birbirinden çok farklı olması bile beni etkilemeyi başardı.
Son olarak fazla detaya girmek istemiyorum ama Matt Damon'ın karakteri, muhtemelen bu yıl sinemada izlediğim en sevimsiz karakterlerden birisiydi. Üstelik Damon'ın daha önceden Good Will Hunting veya The Martian gibi hep neşeli rollerde yer aldığını düşünürsek, bu filmdeki karakter onların tam zıttıydı ve Damon'ın oyunculuğunu daha da takdir etmemi sağladı.
Son olarak film sürükleyiciydi. Birazdan sayacağım kötü yanlara rağmen Suburbicon, ilgimi çekmeyi başardı ve film süresince bu hikayenin nasıl sonlanacağını merak ettim. Bu konuda yönetmen George Clooney, kara komedi bakımından etkileyici bir atmosfer kurmayı başarmış.
Fakat iyi bir atmosfer, güçlü performanslar ve bazı ilgi çekici şeylere sahip bir senaryo, Suburbicon'u harika bir film yapamıyor maalesef. Burada da filmin sorunları baş gösteriyor.
Belki de film hakkındaki en büyük sorunum, ana karakterlerin fazlasıyla yüzeysel hissettirmesiydi. Çünkü film boyunca ana karakterler hakkında hiçbir şey öğrenemiyorsunuz ve bu yüzden yaşanan durumların hiçbirini umursamıyorsunuz. Hatta filmin konusunun ve fragmanın aksine, Suburbicon daha çok Gardner'ın çocuğu Nicky'nin perspektifi üzerinden ilerliyor. Fakat film boyunca Nicky, sadece bir şeyleri keşfediyor ve bu konuda hiçbir şey yapmıyor. Bu yüzden konunun ilerleyebilmesi için ana karakterlere ihtiyaç duyuyoruz ve onlar ekranda olduğunda da olabilecek en sıradan kişiliklere maruz kalıyoruz. Bu da beni senaryoya getiriyor.
Bu senaryoda nelerin yaşandığı hakkında hiçbir fikrim yok. Bu film; Coen kardeşler, George Clooney ve Grant Heslov olmak üzere 4 kişi tarafından yazılmış, üstelik hepsi de Oscar ödüllü. Bu filmin senaryosu yaratıcı fikirler içeriyor fakat bunların büyük çoğunluğu kaçırılmış birer fırsatmış gibi hissettiriyor. Mesela bütün büyük olaylar Gardner'ların evinde yaşanırken Suburbicon sakinlerinin sadece onların siyahi komşularına yaygara koparması, filmin finalinde iyi bir mesaja bağlanabilirdi. Ama gerçekte ise film bütün bunları son saniyede geçiştiriyor ve hikaye nereye bağlanamayacağını bilmeden film sonlanıyor. Bu yüzden film boyunca kafanızdan "eğer filme bir katkısı yoksa, o sahne neden vardı" gibi düşünceler geçiyor.
Senaryo hakkında son olarak, Suburbicon hakkında spoiler vermek istemediğim şey bakımından film, daha ilk dakikalarında nelerin yaşandığını açıkça belli ediyor. Ve bundan sonraki dakikalarda seyirci, yaşanan olayı çözmesine rağmen film hala bunlar büyük bir gizemmiş gibi, çoğu sahneyi gizli saklı bir şekilde geçiştiriyor. Filmin sonlarına doğru yaklaştığımızda da hikayenin aslında fasulye tanesi kadar bilindik bir şeyden ibaret olduğunu, hikayenin tamamına hakim olan ters köşe yapma içeriğinin fazlasıyla gereksiz olduğunu görebiliyorsunuz. Ayrıca bunlar bir yana, adı Suburbicon olan bir filme göre Suburbicon kenti daha fazla açıklanabilirdi. Çünkü filmi izlemiş olmama rağmen bu yerin lokasyonu veya içerisinde bulunan şeyler hakkında hiçbir fikrim yok. Bu basit hikayenin içerisinde bu yerin biraz daha ön plana çıkmasını isterdim doğrusu.
Kısacası, Suburbicon'dan herkes kadar nefret etmedim. Matt Damon, Julianne Moore ve Oscar Isaac'in başarılı performansları, hikayenin içerisinde bulunan yaratıcı fikirler ve ilginç atmosfer filmi izlettirdi. Ama bunlara rağmen Suburbicon, kaçırılmış bir fırsat gibi hissettiriyor. Film, ana karakterlerini sürekli 2 boyutlu olarak gösteriyor, süresi boyunca elindeki mesajlarla ve ters köşelerle hiçbir şey yapmıyor. Günün sonunda da hiç de büyütülmesi gerekmeyen, etkileyici olamayan bir hikaye ile baş başa kalıyoruz. Eğer vizyonda ilginç bir alternatif görmek istiyorsanız bu filme bir şans verebilirsiniz ama geriye kalan herkes için Suburbicon, vakit kaybından başka bir şey değil. Bu yılın en büyük boşa kaçmış fırsatlarından birisi.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Performanslar.
+ İlgi çekici atmosfer, filmin sıkmadan kendisini izlettirmesi.
+ Senaryonun yaratıcı yanları.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Hiç umursamadığınız ana karakterler.
- İçerisine bir türlü giremediğiniz bir konsept.
- Hiçbir yere bağlanamayan temalar, sahneler.
TOPLAM PUAN: 5.2/10