Bildiğimiz Göz İşte!
Yazar: Oktay Ege KozakHemen baştan belirteyim, Göz'ün 2002 yapımı orjinal versiyonunu izlemiş olan seyirciyi tıpatıp aynı film bekliyor. Orijinal Göz'ün vizyona girdiği yılda, Halka filminin Hollywood yeniden çekimi Amerika'da azımsanmayacak oranda para kazanmıştı hatırlarsanız. O zamandan beri uzakdoğu korku filmlerinin gerçek anlamda yüzlerce Hollywood versiyonuna şahit olduk. Aslında Hollywood'u suçlamamak lazım. Siz de ucuza kolayca çekilebilecek, para kazanması kesin bir bir film türünü el altına alsanız, suyunu son damlasına kadar çıkartmadan bırakır mısınız?
Neyse ki altı yıldır Amerikan korku sinemasına zincirlerini vuran bu popüler trend yavaş yavaş ortadan kaybolmakta. Son yıllarda ise stüdyoların elinde kalan yeniden çekim projeleri fazladan malzeme satışı misali eylül, ocak gibi sinema endüstrisi için durgun dönemlerde salonlara serpiştiriliyor. Birkaç uzakdoğu korkusu, veya genellikle daha baygın Amerikan versiyonunu izlemiş herhangi bir seyirci, filmde ne olup ne biteceğini az çok biliyor zaten. Kan ve vahşet yerine basit ışık ve ses efektleriyle seyirciyi koltuğundan zıplatmayı amaçlayan "daha masum" hayalet hikayeleri. Kızgın gözlerle seyirciye bakan ölü genç kız/oğlan. Kinetik flaş efektleriyle montajlanmış rüya sahneleri...
Göz'ün Jessica Alba'nın seksapelliğinden doping alan 2008 versiyonu, tabii ki bu sahnelerin her birine sahip. Yine de en azından Garez 2 gibi son zamanlarda gördüğüm yeniden çekimlerin aksine, azıcık da olsa kendi içerisinde mantığını koruyor. İzledikten sonra bir hafta asansörlere binemememe sebep olan orjinal versiyonu, fazla aptallaştırmadan neredeyse sahnesi sahnesine Hollywood seyircisine tercüme ediyor. Yani filmin ikonik "zıplatan sahneleri", masa üzerinde uçan kadın ve yerden on santim yüksekte süzülen asansördeki hayalet, olduğu gibi korunmuş. Bir restoranın girişine asılmış barbekü soslu domuzları, iki metrelik diliyle yalayan hayaleti özlemedim değil yalnız.
Film, yirmi yıl kör yaşadıktan sonra göz nakli ile görme duyusunu yeniden kazanan viyolonist Sydney'nin nakilden sonra etrafında hayaletler görmesini anlatıyor. Sydney, iyi kalpli, şirin, güzel ve her yönüyle mükemmel bir karakter. Bu filmlerde bir kerecik olsun bu tür korkutucu olaylara şahit olan içler acısı ana karakterimiz çirkin ve tatsız biri olsa, en azından orjinal bir yaklaşım olabilir. Farkındayım, kahramanımız her yönüyle iyi kalpli biri olduğu sürece ona hissettiğimiz sempati güçleniyor, bu sayede o hayaletler görüp hayatı tehlikeye girince daha çok korkmamız bekleniyor. Ama Sydney, bir iki kusura sahip olsa, onun bir yaratım yerine insan olduğuna inanmamız, bu sayede hikayeye olan bağımızın güçlenmesi çok da yersiz bir teori olmamalı.
Göz'ün varoluşundaki asıl bahane, haliyle olabildiğince çok zıplatıcı korku efektlerini bir araya getirmek. Filmin ilk saati boyunca, nedense son saniyeye kadar bekleyip kapı aralarından fırlamaya bayılan sadist hayaletlerin, Syndey'i ve seyircileri korkutmasını izliyoruz. Tabii ki hayaletler ekrana her zıpladığında ani yüksek sesli müzik duyuyoruz, biri yanlışlıkla piyanonun bütün tuşlarına yükleniyor sanki. Bu ilk saatin sonrasında, yapımcılar sanki araya bir hikaye sıkıştırmaları gerektiğinin farkına varmışlar. İşte bu andan sonra Sydney'nin gözlerini kimden aldığını aradığı bir "kısa film" izliyoruz.
Hollywood yapımcılarının mütevazi görünümlü, tanınmayan bir aktris yerine Jessica Alba gibi bir çok genç oğlanın rüyalarını süsleyen bir isme başvurmaları şok edici bir karar değil. Kör bir kızın nasıl olup da Maxim'den fırlama bir süpermodel makyajına ve saçına sahip olduğunu bir kenara bırakalım (Kuaför masrafları bayağı yüksek olsa gerek). Bariz görsel mantıksızlıklara rağmen Jessica Alba, gerçekçi bir karakter yaratmak için elinden geleni yapıyor. Kör olduğuna inanmasak bile etrafındaki hayaletler yüzünden yaşadığı karmaşaya ve acıya inanıyoruz. Sydney'nin ablası rolündeki Parker Posey'in ise iki yılda bir oynadığı Hal Hartley filmleri arasında faturaları ödeyecek rollere ihtiyacı var doğal olarak.
Haliyle Göz'ü sevip sevmeyeceğiniz, eğlenip eğlenmeyeceğiniz, en önemlisi korkup korkmayacağınız, uzakdoğu hayalet sinemasına olan samimiyetinizle doğrudan alakalı. Halka, Garez, Karanlık Su, Nabız ve onlarca örneği ile haşır neşir değilseniz, Göz, aslında gayet başarılı bir korku/gerilim filmi. Fakat eğer bu filmlerden en az bir-iki adedini izlemişseniz, Göz'ün tek bir karesi bile orjinal değil. Ben bu filmlerin hepsinin hem uzakdoğu, hem de Amerikan versiyonlarını izledim. Bu yüzden Göz'ü uyurgezer modunda izlediğimi itiraf etmeliyim. Garez 3 vizyona girmeden bu trendin sonu gelsin lütfen.