Hesabım
    Mr. Brooks
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Mr. Brooks

    <b>Mr. Brooks</b> Sizi Şaşırtabilir

    Yazar: Bige Akdeniz

    Mr. Brooks hakkında ilk söylenebilecek birşey varsa o da uzun zamandır böyle bir Hollywood filmi görülmediğidir. Tek başına garip bir oluşum gibi. Dilim dilim soyup eleştiri laboratuvarında inceleyebilirsiniz. Yazın büyük gişe başarısı hedefleyen devam filmlerinden sonra hiç olmazsa üzerinde konuşabilecek kadar malzeme veren bir film olduğu için takdire değer. Bu haftanın filmleri arasında atlanmaması gereken bir film. Üstüne üstlük, vizyondaki Zodiac ile beraber izleyebilir ve eğlencili bir karşılaştırma yapabilirsiniz.

    Zodiac bir seri katil filmi olarak kendisini ne kadar ciddiye alıyorsa, Mr. Brooks bir o kadar ciddiyetten uzak, işin keyif yönünü çalıştıran bir film. Evet, bu hali ile biraz politik doğruluktan da uzak. Bir seri katili izletmeyi zevkli bir duruma dönüştürmesi ne kadar doğru tartışılır, ama yapıyor işte.

    Zodiac'ta bir gizem perdesinin arkasına saklanan, sosyal filtrelerden geçirilen seri katil şöhreti, bu filmde tamamen, bedenen önümüzde. Üstelik Kevin Costner gibi yıldızı parlayıp da sönmüş bir aktörün canlandırması ile. Bu ironi bile keyif veriyor insana bu filmi izlerken. Karşımızda, aktörlüğünü, sinemanın eksantrik yönlerini olabildiğince abarttığı, neredeyse kült seviyesine getirdiği seri katil efsanesi üzerinden canlandırmaya çalışan bir Kevin Costner var. Yani tekrar efsaneleşmek için tek yapacağı, karizmatik bir seri katili daha sinemaya kazandırmak. Bunu yapıp yapamadığına girmeden önce, filmin derdine bakmakta yarar var.

    Costner'ın canlandırdığı Mr.Brooks, Amerikan Rüyası'nı gerçekleştirmiş, başarılı bir fabrikatör... Ancak paraya bağımlı olduğu gibi, bir de öldürme bağımlılığı var. Üstün teknoloji kullanarak tertemiz öldürüyor insanları. Geride hiçbir iz bırakmadan. Evinin bir kısmı onun temiz öldürme operasyonlarını gerçekleştirdiği gizli bir mahzen havasında. Burada kurbanları üzerine araştırma yapıyor (hatta hack bile edebiliyor önemli veri sitelerini), gizli dolaplarda cinayet işlerken giydiği kıyafetlerini saklıyor (en kalitelisinden) ve delillerini son teknoloji fırınlarda yok ediyor.

    Bu kahraman size birisini hatırlattı mı? Zengin, yakışıklı, ama son teknolojiyi kullanarak gizli bir hayat yaşayan bir adam. Batman? Mr. Brooks, Batman'in adeta bir anti-kahramanı. Batman kurtarmaktan zevk alırken, hatta bunun kesin bir bağımlısıyken, Mr. Brooks öldürmekten zevk alıyor. Parasını insanların kötülüğüne harcayan bir girişimci. Ama en az Batman kadar karizmatik ve işini iyi yapan birisi.

    Bu karşılaştırmayı yaptıktan sonra bir çizgi roman kahramanı uyarlamasına tezat oluşturacak bir film izlediğiniz duygusundan kurtulamıyorsanız. O açıdan da bu film kendi üstüne düşenleri oldukça başarılı bir şekilde gerçekleştiriyor. Anti-Batman'imiz artık öldürmek istemiyor, ama bir türlü bırakamıyor, çünkü çok sevdiği kızını yeni birisini öldürme pahasına kurtarması gerekiyor. Yani her çizgi kahraman gibi o da duygusal bir çıkmazın içine giriyor. Zaten filmin başından beri Mr. Brooks'un kendi öldürme isteği ile savaşını görüyoruz. Bir de ikinci kişiliği mi diyelim, ya da görünmez arkadaşı onun peşini bırakmıyor ve kararlarını etkiliyor. Görünmez karakteri oldukça renkli bir kişiliğe dönüştüren William Hurt ile Kevin Costner'ın beraberlikleri hem Hollywood sinemasına ilginç bir ikili kazandırıyor, hem de filmin fantastik/psikolojik yönünü besliyor. İşin içine bir de seri katil fetişli cinayet tanığı girince, bu ikilinin maceralarına katılacak bir üçüncü kişi daha çıkıyor.

    Anlayacağınız Mr. Brooks fantastik bir anti-kahraman filmi ile gerilim sineması arasında bir yerlerde dolaşıyor. Ama her ikisini de uyma ihtiyacı yok. Bazen polisiyeye bile kayıyor. Polisiye sahnelerin merkezinde Dedektif Attwood rolünde Demi Moore var. O da tam anti-kahramanın karşısında duran uçlarda bir kahraman. Hatta bir sahnede karanlık bir koridorda silahını ateş ede ede azılı bir seri katilin üstüne yürüyor Moore. O da Mr. Brooks gibi yaptığı işi çok iyi yapıyor ve korkusuz. Mr. Brooks da o yüzden hayran ona. Burada da bir platonik Anthony Hopkins, Jodie Foster ilişkisi var diyebiliriz.

    Son olarak, bir anti-Batman hikayesine yakışır bir şekilde karanlık ve klastrofobik bir havası var bu filmin. Geceleri avlanmaya çıkan Mr. Brooks'un karanlık dünyasına olabildiğince hassasiyet gösterilmiş. Açıkçası William Hurt'ün Şiddetin Tarihçesi'ndeki kısa ama oldukça karanlık performansının havası bile bu filme yansımış. Sanki o filmdeki karakteri çıkmış bu filme girmiş gibi duruyor.

    Ancak ne yazık ki, bu ilginç filmin yönetmeni Bruce A. Evans, benim yukarıda söylediklerimden ne kadar haberdardı orası şüpheli. Tüm bahsettiklerim bilinçli tercihler olarak düşünülmüş olsaydı film inanılmaz bir başarı yakalayabilirdi. Bu türden bir okumanın etrafında planlanmış bir film, kendisine hayran bıraktırabilirdi.

    Elinde bu kadar ilginç bir şekilde kullanılabilecek bir senaryo varken ve belki de seri katil filmleri tarihine geçebilecek bir potansiyel göz önünde duruyor iken, bu şansı değerlendirememiş. Belki de yazının başında söylediğim gibi, Fincher gibi bir başyapıt yaratma derdinde değil filmin yönetmeni. O yüzden de karşımızda "camp" film olarak nitelendirilebilecek bir yapıt var. Bir şaheser değil ama, ironik bir şekilde, bir o kadar da beceremediği kadar eğlenceli ve kendine has. Hatta Kevin Costner'ın tekrar önünü açacak kadar...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top