En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Ilknur K
Takipçi
1.243 değerlendirmeler
Takip Et!
2,0
30 Eylül 2010 tarihinde eklendi
Lady Diananın ölümü karşısında gerçekten böyle bir tutum içine giren eski kayınvalide kraliçe Elizabeth, bu filmde, olduğu gibi değilde biraz daha yumuşak kalpli anlatılmaya çalışılmış sanki.
Helen Mirren'in olaganustu oyunculuguyla yakın tarihi anlatan bir film olarak izlenilmesini tavsiye ederim.. sakin, olaysiz ve yari belgesel kıvamında gecse de yaşatısıyla büyük sükse yapan Diana'nın, ölümüyle de yarattığı etkinin birçok kitaptan sonra bir filme taşınması izlemek icin guzel bir sebep olarak goruluyor. geleneklerine baglı olarak yasamayı surduren kraliçe ile, halkla icice olmayı tercih eden, kraliyetin kurallarına (haklı ya da haksız) karşı gelen Diana'nın yasantısının ölümünden sonra da çatışmaya devam etmesi çok guzel ekrana yansımış.. kraliçenin yaşam anlayışı halka hizmet olsa da, özel yaşantısını, duygularını içinde yaşaması halk tarafından kalpsiz olarak nitelendirilmesinin Helen Mirren ile sergilenmesi oscar adaylıgını haketmis gibi duruyor.. yakın tarih olarak bence izlenilmesi gereken bir film..
Prenses Diana’nin ölümünün ardından gelişen kraliyet ailesi ile halkın bu kazaya bakış açısını anlatan bir film. Oscar adaylığı kazanan Helen Mirren’ın gösteri oldukça hoş. Bence Tony Blair’i canlandıran Michael Sheen göz ardı ediliyor. O da çok güzel oynamış.
Yaşıyan en büyük kadın oyunculardan biri olduğunu muhteşem Elizabeth performansıyla gösteren Helen Mirren, buz kalıbı soğukluğundaki İngiltere kraliçesine bile sempati duymanızı sağlıyacak kadar büyüleyici.Diananın ölümü sonrası Kraliyet ailesinin içindeki fırtınaları, halkın yaklaşımını, dünyanın tutumunu tony blair ve karısınıda(blairi yönetenin karısı olduğu söylenir) oldukça gerçekçi bir yaklaşımla başarıyla anlatıyor. 10/7,5
1997'deki gerçek tv görüntüleriyle film birleştirilmiş.Kimilerine göre bir belgesel, kimilerine görede gerçek ve biraz da kurmaca karışımı bir film The Queen.Kraliçe Queen Elizabeth'in İngiltere başkanı olan Tony Blair(-ki kendileri bir kaç hafta önce görevinden istifa etti.)'ın ilk karşılaşması bir hayli ilginç.Peter Morgan iyi bir senaryoya imza atmış doğrusu.Kraliçe Queen'in Blair hakkındaki düşüncülerine olduğu gibi yer verilmiş gibi.Hem de bütün çıplaklığıyla.Helen Mirren oscarı kucakladığı bu rolüyle ödülü sonuna kadar hak ettiği tartışmasız bir gerçek.Üstelik fizik olarakta 2.Elizabeth'e fazlasıyla benziyor.Yönetmen Stephen Frears'ın da dediği gibi Blair'ı canlandıran oyuncu Michael Sheen pek benzemiyor belki ama o da Tony Blair gibi olabilmek için elinden geleni de yapmış.İşin özünde Prenses Diana'nın Paris'deki geçirdiği trafik kazasından sonra sarayda nelerin yaşandığına bir göz atıyor.Diana'ya kraliyet cenazesi düzenlensin mi,düzenlenmesin mi? 2.Queen Elizabeth ve eşi basın karşına çıkıp üzüntülerini ifade etmeli mi,etmemeli?İşte film bunlar üzerinde duruyor.Ama sonuçta böyle bir konuya sahip bir filmin pek de ilgi çekicek bir yanı yok.İşin özünde filmi yapılacak çok da bir şey değil ama en azından sıkıcı bir film olduğunu da düşünmüyorum.Mirren'ın oturuşu,kalkışı,mimikleri,jestleri,aksanı kısacası başarılı oyunculuğu için bile görülmeye değer.En azından olan biten herşeyi aynen ne yaşandıysa öyle anlatmış gibi.Artık gerisi size kalıyor.
Kraliçe daha çok Diana'nın ölümünü anlatıyor, kraliyet ailesinden ziyade..Ve Diana'nın öldüğü sırada tv'de izlediğimiz göüntüler filmi yarısını oluşturuyor..Geri kalan yarısı ise helen mirren'in oyunculuğu ile kraliçenin bu durum karşısında yaşadığı karmaşayı gözler önüne seriyor.. Olaya farklı perspektiflerden bakmayı sağlayan güzel bir filmm olmuş..
Filmin DVD’disi epeydir elimdeydi. Açıkçası çok ilgimi çekmediği için izleme konusunda isteksizdim, itiraf edeyim :)))Filmi izledikten sonra, film hakkında ciddi şekilde yanıldığı gördüm. Son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden biriydi kesinlikle...Filmle ilgili ilk tebrik edilmesi gereken şüphesiz yönetmen Stephen Fears. Hikayeyi filme almakta büyük ustalık göstermiş.Kendi adıma, Kraliçe’yi izledikten sonra Stephen Fears’ın ustalığı konusunda ikna oldum...Kraliçe’nin sadece yönetmeni değil oyuncu kadrosu da çok iyi. Özellikle de Helen Mirren mutlaka izlenmesi gereken bir performans ortaya koymuş, bende ciddi bir saygı uyandırdı açıkçası. Tabi filmde sadece Mirren yok; Michael Sheen Tony Blair rolüyle, James Cromwell Prens Philip rolüyle ve ben özellikle onu da çok beğendim ki Roger Allam da Robin Janvrin rolüyle harikaydı. Genel olarak oyuncu kadrosu çok iyi seçilmiş Kraliçe’nin ve hiçbiri sırıtmıyor filmde...Kraliçe’de beğendiğim şeylerden biri de orjinal görüntülerle kurgunun bir arada harmanlanıp gerçeklik duygusunu üst düzeylere çıkarmış. Şahsen ben sanki kraliyet ailesinin içinde yaşayan biri gibi hissettim kendimi :)))Uzun süredir izlemekte isteksiz davrandığım Kraliçe’yi şimdiye kadar izlemediğime pişman oldum desem abartmış olmam. Bir filmi izlerken nadiren sonuna kadar sıkılmadığım olur ve Kraliçe kesinlikle bunlardan biriydi. İzlememiş olan varsa halan, mutlaka tavsiye ederim. Ayrıca arşivde yer almayı da fazlasıyla hak eden bir film...
İngiltere'Bir dönem ??üzerinde güneşin hiç batmayacağı??bir ülke olarak nitelenmiş,Churchill'in deyimiyle ??ezeli dostlara değil ezeli çıkarlara dayalı??emperyalist bir politik mirasın taşıyıcısı ilginç bir devlet.Buhar gücünün etkin bir şekilde kullanımıyla filizlenen ??sanayi devrimi??sürecinin en başta gözlendiği ülke.Günümüzde yazılı anayasası bulunmayan ülkelerden biri.??Magna Carta??dan günümüze ulaşan bir demokrasi ve modernite geleneğiyle,kökleri ??Windsor Hanedanına??dayanan monarşik yapıyı aynı sistem içerisinde harmanlayabilmış ilginç bir politik/hukuksal yapısı var.Sembolik bir anlam taşıyan ??kraliyet ailesi??,Buckingham Sarayının duvarlarının ötesinde ??ayrıcalıklı??konumlarına karşın siyasi sürece müdahil olamıyorlar.Zira kraliçenin oy hakkı bulunmamakta.(tabi bu nüfuz sahibi olmadıkları anlamana gelmez.) Zengin bir filmografiye sahip yönetmen Stephen Frears'ın Oscar adayı filmi ??Queen??1997 yılında Fransa'da magazin basınından kaçarken trajik bir kaza sonucu yaşamını kaybeden Prenses Diana'nın ölümü sonrası ülkede gelişen buhranlı havayı mercek altına alırken, senaryoyu iki güçlü eksene yayıyor.Birinci eksen İngiltere'de 18 yıl aradan sonra ilk kez seçim kazanan İşçi Partisi ve bu partinin başkanı Tony Blair üzerine.Modernleşme projelerini??seçim kampanyasının en temel taşlarından biri yapan Blair'in özünde muhafazakar/statükocu gelenekle hesaplaşma gibi bir derdi olmadığını ustalıkla ortaya koyuyor film.??Devrim??sözcüğünü duyduğunda irkilen,??sarayla çatışır görüntüsü altında'özünde sarayla birlikte düzenin bekçiliğine soyunan bu?? tatlısu???siyasetçisi filmde çok çarpıcı sekanslarla resmediliyor.Bu sekanslar günümüz Tony Blair’ının habercisi turnusol bir işlev görüyor adeta.Günümüzde misyonu işgal projelerinde birilerinin ??truva atı??olmakla sınırlı ’’üçüncü yol çizgisinin’’ savunucusu bir siyasi figürü Michael Sheen ustalıkla canlandırıyor.İkinci eksen ise Kraliçe 2.Elizabeth,dolayısıyla da monarşik yapı üzerine.Diana'nın ölümü başlarda Buckhingham Sarayında herhangi bir etki yapmıyor.Prens Charles'dan ayrılmış Diana onlara göre artık kraliyet ailesinin bir üyesi değil.Ölümü karşısında herhangi bir üzüntü ya da nedamet emaresi de göstermiyorlar.Sarayda bayraklar yarıya inmiyor,kraliçe ölümün üzerine halk karşısına geçip bir açıklama yapma gereği dahi duymuyor.Halkın Diana'yı ??kendi prensesi??olarak selamlaması(biraz da Tony Blair'in etkisiyle)ve bu bağlamda da öfke oklarını Buckingham Sarayına fırlatması monarşinin bu yaşayan kurumunu zor durumda bırakıyor ve kraliçe oluşan hassas ortamı iyi sezen Blair'in da uyarılarıyla ??geri adım??atmak zorunda kalıyor. Sarayın katı gelenekleriyle yetişmiş,duygularına o ??katılık??içerisinde ket vurmuş bir kraliçenin beşeri çelşkilerine de eğilen filmi ben belgesel-dram olarak niteliyorum.O günün televizyon haberleriyle destekli belgesel bir üslubun üzerine katık edilen canlı bir öykü sunuluyor bizlere. Şüphesiz Helen Mirren'dan bahsetmemek olmaz.Hellen Mirren oyunculuk bağlamında karşısındaki herkesi ezip geçiyor.Perdede ışıl ışıl parlayarak arz-ı endam eden oyuncu, oscarın en güçlü adayı olduğunu dosta düşmana kabul ettiriyor. ??Queen??,son derece sağlam senaryosu,akılda kalıcı sekansları(özellikle kraliçenin duygularını ortaya koyduğu geyikli sahne),akıcı montajı ve de Helen Mirren'in müthiş performansıyla senenin en iyi filmlerinden? ( Küçük bir not:Yarın Oscar töreni var.En büyük dileğim Helen Mirren'i Oscar heykelciğiyle görmek?)
Koparılan yaygaradan sonra merak ederek izlediğim hüsrana uğradığım bir film..konu yok diyalog yok siyaset yok görüntü yok oyunculuk yok..Helen Mirren bu filmiyle oscar ı hak edecek hiçbirşey yapmamış diyebilirim..o yüz ifadesine sahip bütün ingilizler aynı oyunculuğu sergileyebilirmiş..vakit kaybından başka birşey değil..
Ben geçen hafta Oscar için yorumlarımda ödüllerin ne kadar objektif dağıtıldığını ve bir yönlendirme olmadığını söylemiştim. Hatta ?Yaşamdan Dakikalar? programında Hıncal Uluç ödüllerinin adeta daha önceden belirlendiğini adeta bir yönlendirme olduğunu söylediğinde pek ihtimal vermemiştim. Ancak, bu hafta izlediğim iki Oscar Aday filmi (ki biri ödül aldı) seyrettikten sonra fikirlerimin değiştiğini söyleyebilirim, özellikle ?Queen? filmi için bu çok geçerli. Bu filmi ben Hallmark Channel'lardaki ucuz bütçeli TV filmlerine benzettim. Bir kere filmdeki konu sadece Lady Di'nin ölümünden sonra ve cenaze töreni sürecine kadar ki yaşananlar (sadece bu olayı Kraliçe bazında anlatıyor, sanırım filmin ismi de oradan geliyor). Ancak, film adeta İngiltere Buckingham Sarayı'nın onayıyla yapılmış İngiliz Devlet filmi gibi, filmin atmosferi çok soğuk ve kasvetli, oyuncular Helen Mirren dahil hata yapmamak için kendilerini kasma yarışındalar (Helen Mirren iyi oyunculuk çıkartıyor ama Oscar'lık olduğu çok tartışılır). Kamera ısrarla ve inatla oyuncuları, gerçek kişilere benzesin diye, uzaktan çekiyor nadiren ?zoom? olayına şahit oluyoruz o zamanda zaten oyuncuların oynadığı karakterlere hiç mi hiç benzemediği ortaya çıkıyor. Asıl filmin ana konusu olan Lady Di'nin ölümü ve cenaze görüntüleri ise gerçek TV'den kaydedilmiş yani yarı dokümanter bir film izliyoruz adeta. Akademi, Helen Mirren ödül vermekle sadece diyet ödemiş adeta. Vasatın altında bir film.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.