Hesabım
    M.Ö. 10.000
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    M.Ö. 10.000

    A.R.O.G.’a Rakip mi?

    Yazar: Orkan Şancı

    Büyük Hollywood prodüksiyonlarının Alman yönetmeni Roland Emmerich, sırtını büyük ölçüde dijital efektlere yaslayan, hatırı sayılır bütçeye sahip yeni filmiyle karşımızda.

    Bir Emmerich filmiyle karşılaştığımızda öncelikle ne düşünmeliyiz: Büyük patlamalar, büyük setler, büyük görsel-işitsel efektler (Kurtuluş Günü), büyük canavarlar (Godzilla), büyük felaketler, mahvolan büyük yapılar (Yarından Sonra).. Kısacası "boyut" fetişisti bir yönetmenle karşı karşıyayız. Bu açıdan, kamerasını bu kez milattan epey önceye çevirmesi, bizde ister istemez merak uyandırmıştı. Acaba eski zamanların o dev yaratıklarının karşısında insanoğlunun aczini ve bu dünyada ayakta kalmaya çalışan saf bir aşk ve kahramanlık hikayesi mi izleyecektik? Mel Gibson'ın Apokalipto'sunda olduğu gibi, "eski" bir öyküyü o zamanın dilinden mi dinleyecektik? Gibson'ın izleyici üzerinde yarattığı "gerçeklik tutulması"nın aynısını mı yaşayacaktık?

    109 dakikalık filmde, görsel efektli sahnelerden geriye kalan sürede, gerçekten de bu türden bir aşk ve kahramanlık hikayesiyle karşılaşıyoruz. Hikayeyi biliyor olmalısınız. Gücünü büyük ölçüde kabilenin spiritüel lideri Yaşlı Ana'nın kehanetinden alan bu macera, ilginçliğini daha ilk dakikalardan itibaren yitiriyor. Ömer Şerif'in dış sesinden bile daha iyi İngilizce konuşan(!) Yagahl kabilesinin üyelerine hızla yabancılaşıyoruz. Training Day'den beri çok sevdiğimiz Cliff Curtis'in geleneklere bağlı Tic-Tic karakterine bile ısınamıyoruz. Filmin bir yerinde, karşılaştıkları diğer kabile üyelerine "dilimizi nerden biliyorsunuz" diye sorarken utanmaz mı insan!

    Peki, gerçeklik tutulması beklentimizi en aşağıya çekelim ve milattan önce İngilizce konuşan adamlarla dolu bu filme bir şans daha verelim. Yılda bir kez geçen mamut sürüsünü avlayarak hayatta kalan Yagahl kabilesinin dışlanmış genci D'leh, mavi gözlü güzel kız Evolet'ine kavuşabilecek cesareti gösterebilecek mi? Emmerich, ikisi arasındaki imkansız aşkı, "eğer cesaret varsa her şey mümkün" düsturu üzerinden hünerlice anlatabilecek mi?

    Bu beklentilerle filme gidenleri "büyük" bir felaket filmi bekliyor olabilir. Emmerich, efekt departmanıyla mamutların sürü halinde hareketini inandırıcı kılabilme konusunda o kadar kafa yormuş olmalı ki, bu filmde karakterlerine verdiği önemin Kurtuluş Günü'nün bile gerisinde kaldığını söylersek, demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Dahası onca emeğe rağmen, görkemli piramit inşaatı sahnesi dışında tarihin bu denli eski bir zamanının gözümüze hiç de "eski" gelmemesi ilginç değil mi?

    Piramitlerle, mamutları ve her nasılsa birbirine komşu beyaz-siyah insanları aynı döneme denk getiren kolaycı bir zeka var karşımızda. Zecharia Sitchin kronolojisine göre Büyük Tufan'dan sadece bin yıl sonraya gelen, neresinden bakarsanız bakın daha ortada Sümerler'in bile olmadığı bir dönemde yaşayan insanların hayatına dair bir filmin, kurmaca bile olsa daha inandırıcı bir evrende geçmesi gerekmez miydi? Durum böyle olunca, yaşananlar, rasta saçlı bir delikanlının, koca dişli kaplanla "konuşarak" çevredeki kabilelerce "mesih" ilan edilmesi ve ordusunu toplayıp Stargate'den kalma bir tür uzaylıya meydan okuması şeklinde de özetlenebilir.

    Filmin bize gösterdiği saygıyı ona aynen iade etmeye devam edip şöyle bitirebiliriz. Woody Allen'den sonra New York'u kendine en çok "mesken" edinen yönetmen olmaya çalışan Roland Emmerich, bu kez "ev"inden çok uzakta. Ortalıkta "büyük" fillerin, kaplanların ve yaratıkların koşturduğu setler kuran Emmerich, herhangi bir drama yapısı kurmaya vakit bulamamış olacak. Dahası aşk ve kahramanlık -onun deyimiyle- insanlığın başlangıcından beri var olan kavramlar evet ama "asıl eski olan" tüm bu efekt cümbüşüne rağmen kendi sineması.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top