Beklentileriniz?
Yazar: Ayşegül KesirliAaron Eckhart kısa bir süre öncesine kadar siması tanıdık gelen ancak bir muhabbet anında adı bir türlü hatırlanamayan yan aktörler kategorisinin vazgeçilmez yüzlerinden biriydi. Peki, nasıl oldu da Aaron Eckhart'ı son bir sene içerisinde vizyona giren veya festivallerde yer alan birçok önemli filmde başrolde görmek mümkün oldu?
Mel Gibson ve George Clooney gibi Hollywood'un seksi simalarının giderek yaşlandığı veya kariyer değişikliğine gittiği bugünlerde sanırım artık kabul etmemizin vakti geldi; Aaron Eckhart Hollywood camiasının yeni yakışıklısı olmaya aday. Bu yüzden de onu Aşk Tarifi'nden sonra da daha birçok filmde başrolde göreceğiz sanırım.
Eckhart'ın hemen hemen bütün kadınların kalbini kazanabilecek yakışıklı, hınzır, sevecen ve şefkatli bir karakteri canlandırdığı Aşk Tarifi'ne sıradan bir romantik komedi gözüyle bakabiliriz. 2001 tarihli Alman-İtalyan ortak yapımı Bella Martha isimli başka bir filmin tıpatıp aynısı olduğu da aşikar. Bununla beraber, romantik komedi filmlerinin şablonlaşmış senaryo yapısını birebir takip eden Aşk Tarifi, bu özelliğiyle de eleştiri yağmuruna tutulabilecek bir film. Ancak bana kalırsa artık bugünün popüler romantik komedi filmlerini sıradan ve kolayca tahmin edilebilir bir gidişata sahip oldukları için yerden yere vurmak yersiz. Çünkü bu filmleri izlemeden önce her birinin şablon bir senaryo yapısına sahip olduğunu zaten biliyoruz ve ne göreceğimizi önceden bilsek bile bu filmleri izlemek için sinemaya gitmekten vazgeçmiyoruz.
Burada esas tartışılması gereken, her ay bir yenisi gösterime giren bu tür filmlerin bize sunacaklarından haberdar olmamıza rağmen yine de sinema salonlarını doldurmaya devam etmemiz. Bana kalırsa bu filmlerin içerisinde bizi üzecek, korkutacak, geçmişimizde yaşadığımız travmatik bir anı bize tekrar yaşatacak hemen hemen hiçbir malzemenin bulunmadığını en başından bilmek bizi rahatlatıyor. Böylelikle filmin içinde gördüğümüz özene bezene tasarlanmış mekanların şıklığını, ferahlığını, filmde yer alan insanların güzelliğini, pürüzsüzlüğünü, şehir hayatının hareketliliğini filmin keyfini çıkara çıkara izleyebiliyoruz.
Romantik komedi filmleri bize bugün, burada yaşadığımız sıradan hayata alternatif oluşturacak çok daha keyifli, hayallerimizdekine benzer bir hayat sunuyorlar. Bize vaad ettikleri güzel sürpriz dolu, kötü haberlerin ve para sıkıntısının olmadığı, hayatı kontrol etmenin çok daha kolay olduğu, kadınla erkeğin her zaman birbirlerine kavuştuğu bu alternatif dünyaya iki saatlik bir gezi düzenlemek hoşumuza gidiyor işte. Bu noktadan sonra filmin ister sonunu ister ortasını bilelim, ister o filmi bin kez izlemiş olalım kimin umurunda? Bu tür filmlerden esas beklentimiz bizi gündelik yaşamımızdan olabildiğince uzağa taşıyıp, bir hayal aleminin içine hapsetmeleri değil mi?
Eğer romantik komedi filmlerinden beklentileriniz yukarıda saydıklarımla sınırlıysa Aşk Tarifi'nin size göre bir film olduğunu söyleyebilirim. İçerisinde küçük bir kızın annesini kaybetmesini konu alan oldukça dramatik bir yan öykü barındırmasına rağmen film, bize negatif bir duygu aşılamayacak kadar iyimser. Aşk Tarifi, Kate'in kişisel gelişim hikayesini merkezine yerleştirdiği aşk öyküsü ve teyze-yeğen ilişkisi ile harmanlamayı oldukça iyi başarıyor. Kontrollü bir dünya içinde kontrollerini kaybettiklerini sanan sevecen karakterlerle donatılmış olan filmin içerisinde kaybolmak, gündelik rutininizi unutmak oldukça kolay. Filmin en güzel tarafı ise gerek sakinlik veren pastel renkleri, gerek aydınlık atmosferiyle sizi birkaç saatliğine de olsa negatif düşüncelerinizden uzaklaştırıp, hayatınızda ters giden her şeyin yoluna gireceğine inandırabilmesi.
Aşk Tarifi, yazının başında da bahsettiğim gibi özellikle yıldız oyuncularıyla dikkat çeken bir film. Yaklaşık iki yıldır beyazperde göremediğimiz Catherine Zeta-Jones'un dönüşünü müjdelemesi filmi daha da popülerleştirirken, Aaron Eckhart'ın varlığı da bambaşka bir koldan Aşk Tarifi'ni merak uyandıran bir film haline getiriyor. Fakat benim fikrime göre Catherine Zeta-Jones'un kontrollü bir karakter yaratmak uğruna soğukkanlılığın dozajını kaçırdığı, Aaron Eckhart'ınsa sadece ve sadece yakışıklı, güzel bakışlı, kurtarıcı erkek kimliğine büründüğü filmin yıldızı Abigail Breslin.
Son olarak Küçük Günışığım'daki çarpıcı performansı ile dikkat çeken Breslin, bu filmde de karakterinin bütün özelliklerini içselleştirerek beyazperdeye yansıtmayı başarmış. Breslin, kendine ait bir hikayesi olduğu ayrı bir yan öyküyle vurgulanan Zoe'nin filmin içindeki herhangi bir karakterden öte, gerçek bir karakter olmasını sağlamış. Daha da önemlisi tıpkı Küçük Günışığım'da olduğu gibi Aşk Tarifi'nde de karakterini sahte bir yetişkin kimliğine bürünerek değil, gerçekte olduğu gibi 11 yaşında bir çocuğun düşünce yapısını terk etmeyerek canlandırmış. Böylece karakterinin çocuksuluğunu yok etmemiş. Onu sahicileştirmiş.
Aşk Tarifi, bilindik bir romantik komedi filmi. İyi oyuncularla donatılmış, tutarlı ama bilindik bir senaryonun peşine takılıp, giden alışıldık bir romantik komediden ne eksiği ne de fazlası var. Eğer sizin de bir romantik komediden beklentiniz olmadık olaylarla sizi şaşırtması ve heyecana sürüklemesi yerine sadece size "güzel" ve "hayali" bir dünya sunarak eğlenceli anlar yaşatması ise Aşk Tarifi'ni izlemeyi tercih edebilirsiniz.