<b>Sıradışı</b> Bir Önseziye Gerek Yok
Yazar: Oktay Ege Kozakİlk olarak filmin orjinal adı Premonition'ın, direkt Türkçe tercümesinin "Önsezi" olduğunu belirterek bu yazıya başlamak istiyorum. Çünkü aşağıda belirteceğim pek de sıcak kanlı olmayan gözlemler filmin orjinal ismi ile doğrudan bağlantılı.
Eleştirmemin istendiği bir filmi sinemada izledikten sonra uymaya dikkat gösterdiğim en önemli kurallardan biri, yazıyı yollamadan önce film hakkında yazılmış başka hiç bir eleştiriyi okumamak. Haliyle her ne kadar kendime özgün bir bakış açısıyla kritikte bulunmak için elimden geleni yapsam da, aynı film hakkında bir başkasının yazdığı fikirler ister istemez beynime yerleşebilir ve edindiğim bakış açısını değiştirebilir. Sıradışı da haliyle bu kurala istisna olmayan bir film. Üzerine yazılmış hiç bir profesyonel eleştiriyi okumamış biri olarak, gözümü bile kırpmadan aşağıdaki şakaları her eleştiride bulacağınıza bahse girerim. Ve işte sırasıyla:
"Eğer bir hafta önceden bu filmi izleyeceğim 'Önsezi'sine sahip olsaydım, 'Önsezi'yi gösteren bütün sinemaların iki kilometre yakınına bile yaklaşmazdım."
"Sandra Bullock, okuduğu senaryonun senenin en katlanılmaz filmlerinden biri olacağı 'Önsezi'sine sahip olsaymış, biz de bu 'Önsezi' işkencesini çekmemiş olurduk."
"Bu senenin şu ana kadarki en kötü filmi."
Sonuncu yorumun bir şaka olmadığının farkındayım ama yine de film hakkındaki bütün eleştirilerde kelimesi kelimesine karşınıza çıkacağından emin olun.
'Sıradışı'nın (Filmin resmi Türkçe tercümesine geri dönelim) başlarında, mütevazi ev hanımı Linda Hanson (Bullock), eşinin bir trafik kazasında öldüğünü öğrenir. Ertesi gün uyandığında Linda, kendini bir kaç gün öncesinde bulur ve eşi halen hayattadır. Her uyandığı gün, zamanda ileri geri ilerleyen Linda, bu olağanüstü anomaliyi kendi avantajına kullanarak eşinin yaklaşan ölümünü engellemeye çalışır.
Linda'nın planı aslında çok basittir. Kolayca anlayabileceğiniz gibi Linda, çarşamba günü kocasının ölüm haberini almıştır. Ertesi sabah bir önceki cuma gününde bulur kendini. Bir sonraki gün ise bir sonraki cumartesi günündedir ve eşinin bir önceki salı günü öldüğünü öğrenir. Bir sonraki gün ise Linda, bir önceki pazar günü uyanır ve eşinin bir sonraki salı günü bir iş görüşmesine gideceğini öğrenir. Ertesi gün bir sonraki cuma gününde uyandıktan sonra ise eşinin bir önceki salı günü seksi asistanı ile kendisini aldatmayı planladığını öğrenir ve bir önceki pazartesi günü uyanıp eşine onu ne kadar sevdiğini söyledikten sonra bir sonraki salı günü uyanıp, olacak trafik kazasının önünü kesmektir.
Sıradışı, büyük bir stüdyo tarafından satın alınmış ve üstüne üstlük prodüksiyona sokulmuş en kötü senaryolardan biri. Karakterlerin hepsi olabildiğince iki boyutlu ve ruhsuz. Linda ve eşi Julian'ın iki çocuklu bir karı-koca olmaları haricinde haklarında en küçük bir bilgimiz yok. Film boyunca Julian'ın ölümüne üzülmemiz ve Linda'nın eşini kurtarması için dua etmemiz bekleniyor ama açıkçası tek görevi sabah kalkıp duş aldıktan sonra arabasına atlayıp işe gitmek olan kartondan bozma bir karakter ile ne kadar duygusal bir bağ hissedebiliriz?
Sıradışı, ayrıca bir sürü tutarsızlıklarla dolu. Filmin ilk bir buçuk saati boyunca birbirlerini ölesiye seven Linda ve Julian, ortaya atılan sadakatsizlik alt-konusundan sonra birdenbire yıllardır evlilik problemlerinden yakınan, ilişkilerinin ateşi sönmüş nemrut bir çifte dönüşüyor. Linda'nın ister istemez ileri geri atladığı günler arasındaki bariz tutarsızlıkları açıklamak için ise kitap dolduracak uzunlukta bir makale yazılabilir. Hani ortaokulda arkadaşlarınızla oynadığınız bir oyun vardı, hatırlar mısınız? İlk önce biri bir paragraf yazıp hikayeyi başlatır; sonra siz arkadaşınızın yazdığı paragrafa bakmadan hikayeyi ileletirsiniz. Hikaye birkaç kişinin elinden geçtikten sonra baştan sona okunur, "Aaa, ne kadar alakasız olmuş" şeklinde iki-üç dakika gülünür ve ardından hemen başka bir oyuna geçilir. Şimdi aynı oyunu tek başınıza oynadığınızı ve beş dakika yerine iki saat boyunca oynamak zorunda kaldığınızı düşünün. Sıradışı'yı izlemek, bu tür bir deneyim.
Sıradışı gibi boş ve gereksiz bir deneyim, son on senedir peşpeşe her biri birbirinden beter ve katlanılmaz projelere imza atan Sandra Bullock'un film yıldızı kariyeri için bir nebze "tabuta son çivi" görevi görmezse, artık bu çivinin çakılması için nasıl bir film gerekiyor bunu düşünmek bile istemiyorum. Her saniye alacağı maaşın hesabını yapıyormuşcasına ruhsuz bir performans gösteren Bullock, ayrıca bir kaç sahnede sanki silah zoruyla oynatılıyormuş gibi davranıyor. Aslında pek de üzülmemek lazım. Eline geçen senaryoları kendin okuyacağına menejerine okutursan olacağı budur (Bu son yorumun gerçekle uzaktan yakından alakası yok, hayatımdan harcanan iki saatin öcünü almak istedim sadece)
İstanbul'da yaşayan veya şu günlerde ziyaret eden bütün okuyucularımıza şu ricada bulunmak istiyorum: İstanbul Film Festivali taz gaz devam etmekte ve bin bir türlü muhteşem, yaratıcı, gözleri ve beyinleri açan film gösterilmekte... Ben dünyanın diğer ucunda olduğum için ne yazık ki bu filmleri izleme şansına sahip değilim, ama siz buna sahipsiniz. İki adım uzağınızda bunca harikülade yapım peşpeşe oynarken lütfen, lütfen Sıradışı'ndan uzak durun.
Dip not: Yazıyı bitirdikten sonra filmin yönetmeni Mennan Yapo'nun gerçek adı Mennan Yapıcıoğlu olan Alman asıllı bir Türk olduğunu öğrendim. 2004 yılında Almanya'da çektiği Soundless filmi ile dikkatleri çeken Yapıcıoğlu'nun, ismini neden Yapo'ya değiştirdiği veya kendisinin Türkiye ve Türkçe ile ne kadar yakınlığı olduğunu bilmiyorum. Sıradışı, her ne kadar baştan sona başarısız bir film olsa da, Türk bir yönetmenin Hollywood'da bütçe bakımından A-sınıfı bir yapıma imza atması azımsanacak bir başarı değil.