İçindeki Yabancı Sunar...
Yazar: Bige AkdenizBazı güzel senaryoların popülist filmlerce (ya da prodüktörlerince) yazık edilmesi üzücü bir durum. İçindeki Yabancı da buna iyi bir örnek. Bir nevi süper kahraman hikayesi ile örülü senaryosu ile bize çok şey sunabilecek durumda iken, sınırları aşmak için yeterince cesareti olmayan bir film. Batman-vari hikayesini taşımayı becerememiş bir film İçindeki Yabancı. Belki de birazdan bu yüzden, başrol oyuncusu Jodie Foster'ın omuzlarında büyük bir yük izliyoruz tüm film boyunca. Jodie Foster'ı izlemekten bıkmayanlar için iyi bir fırsat olsa bile.
Filmin baş kahramanı Erica Bain, şehrin seslerini kaydederek ondan hikayeler yaratan ve bu hikayeleri radyo programı ile anlatan şehirli bir kadın. Evlenmek üzere olduğu adam ile parkta dolaşırken bir sokak çetesinin saldırısına uğruyor. Şiddetli bir şekilde dövülüyor, ama kurtuluyor. Nişanlısı ise hayatını kaybediyor...
Bu noktadan sonra suçluları karşısına alan, geceleri dolaşan, dediğim gibi bir dişi Batman oluveriyor. Batman'in ailesinin öldürülmesi üzerine deneyimlediği hüzünden ve öfkeden kurtulamaması gibi, Erica Bain de tüm film boyunca kendi acısı ile hesaplaşıyor. Belki süper güçleri yok ama korkusuz, kararlı, güçlü hali ve geçirdiği olağanüstü dönüşüm ile bir süper kahramanı andırıyor. Erica'nın bir değişim geçirdiğinin ve kendisine yabancılaştığının sürekli altına çizen film, bu süper kahraman benzetmesini sürekli destekliyor.
Filmin ya da yönetmenin cesaretinin tükendiği nokta da tam olarak burada. Bu kadar bariz bir şekilde görünen benzetmenin üzerine gitmektense, kendisine daha yüzeysel bir yol çiziyor. Batman serisinin son filminde Christopher Nolan'ın Batman'in değişimini canlandırırken yakaladığı karanlık tonu hatırlayın.
Neil Jordan'ın İçindeki Yabancı'sını yokuşa süren ise bu tonu yakalayamamış olması. Daha çok Foster'ın performansına, replikler ya da diyaloglarda verilen mesajlara dayalı bir atmosfer kurma çabası, bu filmi başarısız kılıyor. Zaten şiddetli bir travma yaşattığınız karakterin doğal bir şekilde içine gireceği karanlık dünyayı vurgulamak için Foster'ın yüzüne her seferinde yakın plan yapmak yüzeysel bir yaklaşım. Duygusal açıdan bazı şeyleri hissettirebilmek için güçlü bir yönetmen misyonuna ve de o misyonun filmin her yerine yayıldığını görmeye ihtiyacımız var.
İçindeki Yabancı'da ise filmin ruhuna sinmiş bir yönetmen vizyonundan çok, birçok yere çekilebilecek konseptler var. Mesela Bain kahraman mı, yoksa bir anti-kahraman mı? Kanunlar bizi koruyamazsa ne yapmalıyız? Travmatik bir olay yaşadığınızda ve sevdiğiniz birisini kaybettiğinizde bize neler olur? İşte bu gibi soruların cevapları aranıyor filmde. Peki bunları daha önce yeterince tartışmadık mı diye filmin yönetmenine, Neil Jordan'a sormak gerekiyor.
Jordan'ın İrlandalı kökenleri ile bu senaryodan daha karanlık, insanı daha içine çeken bir film yapmasını beklerdim. Oldukça trajik olan bir öyküyü içimizi burkan bir şekilde anlatmasını dilerdim. Ama bu film buram buram Hollywood yapaylığı kokuyor. Adeta bir duygularımızı keşfedelim kılavuzu gibi işlev gören, insanın tenine dokunmayan bir duygusallığı var. Bu filmlerin hala kimler için yapıldığına anlam vermiş değilim. Sanki bir prodüktörler ekibi bir masanın etrafında oturup, izleyicilerinin duygusal ve de entelektüel profilini olabildiğince primitif bir şekilde çiziyorlar. Sanki duyar gibiyim, "anlamaz onlar bundan, ne gerek var abartmaya" dediklerini. Korku, kayıp, öfke, güç, intikam, aşk gibi duyguların ön plana çıktığı bir filmin izleyicisini çok boyutlu öngörmesinden kazanacağı çok şey vardı kanımca.
Foster gibi iyi bir oyuncu da filmin zayıf dramatik cephesinden etkileniyor ve yeterince parlayamıyor bu rolü ile. Ancak bir aksiyon kahramanı olarak kendisini harika bir şekilde temsil ediyor ve hatta bu aksiyon kahramanına canlılık kazandıran film değil, Foster'ın yeteneği... İçindeki Yabancı birbiri ardını takip eden olayları akıcı ve estetik bir bütünlük içinde aktarabilen bir film. Yani iyi işlenmiş bir aksiyon filmi. Daha fazlasını beklemek yanlış olur.