Çocukluk Arkadaşım Denver!
Yazar: Ayşegül KesirliStefen Fangmeier'ın ilk yönetmenlik denemesi Eragon'u izlemeden önce kendinize ilk olarak "Ejderhalar benim için ne ifade ediyor?" sorusunu sormanız gerekli. Eğer bu sorunun cevabı "Bir şey ifade etmiyor" ise filme ısınmakta fazla zorlanacağınızı zannetmiyorum. Şayet ejderhalar, sizin için ağızlarından ateş püskürten koca kanatlı yaratıklar olmaktan öte anlamlara geliyorlarsa o zaman büyük bir ihtimalle Eragon'u izlerken yüzünüzü buruşturduğunuzu fark edeceksiniz.
Ben ejderhalarla, Ursula K. Le Guin'in "Yerdeniz" beşlemesinde tanıştım. Gerçi bir ejderha söz konusu olduğunda "tanışmak" doğru kelime mi, bu konuda pek emin değilim. İnsanlardan uzak bir köşede yaşayıp, sadece kadim lisanı konuşan, aklınıza gelebilecek her türlü büyüyü zorlanmaksızın uygulayabilen bir varlıkla sıradan bir insan arasında nasıl bir tanışıklık yaşanır bilemiyorum. İnsan aklının kavrayamayacağı kadar bilge, kolay kolay yanlarına yaklaşılamayacak kadar vahşi olan ejderhalar, insanlar için evrimlerinin ilerleyen safhalarında dönüşebilecekleri tanrısal bir varlığı temsil edebilirler belki de. Bu benim ejderhalarla kurduğum kişisel ilişki tabi ki. Farklı insanlar, farklı mitolojiler, ejderhaları başka başka yorumluyor. Kimileri tanrısal bir bilgelik yüklüyor bu efsanevi yaratıklara, kimileriyse onları felaket getiren olarak tanımlıyor. Eragon'un, bu tanımlardan hangisini yaptığını soracak olursanız, vereceğim cevap hiçbiri. Filmin ejderhalara olan tutumu, eskiden televizyonda oynayan Denver: The Last Dinosaur isimli çizgi filmin dinozorlara yaklaşımına benziyor kanımca.
Eragon, izleyiciler tarafından iki konuda çok eleştirilebilecek bir yapım. Öncelikle bir edebiyat uyarlaması olan filmin, birçok benzeri gibi uyarlandığı kitaba sadık kalmadığı söylenerek eleştirilmesi oldukça muhtemel görünüyor. Fakat bu tartışma yapılırken kitap ve filmin aynı hikayeyi farklı anlatım biçimleriyle anlatan iki ayrı kavram olduğunu akılda bulundurmak gerek. Zira Eragon'un gerçek potansiyelini ancak kitabın ve filmin farklı yollarla farklı duyularımıza hitap ettiğini kavradığımız zaman anlayabiliriz.
Sıradan bir çiftçi çocuğunun içinde bütün dünyayı refaha erdirecek bir güç taşıdığını anlatan Eragon, birçok kişi tarafından Yıldız Savaşları ve Yüzüklerin Efendisi üçlemelerine benzediği için de kusurlu bulunuyor. Eragon'un bu üçlemelere benzediği tartışılmaz bir gerçek. Bu noktada sorulması gereken soru ise: peki bu üçlemeler nelere benziyor? Yıldız Savaşları da Yüzüklerin Efendisi de, Eragon gibi özleri belirli mitolojik hikayelere dayanan filmler. Karakterlerini yaratırken de belirgin arketiplerden yararlanıyorlar. Bu nedenle öykülerin birbirlerine benzemeleri bir eleştiri unsuru olarak karşımıza çıkmamalı bana göre. Bu konuda tartışma konusu olabilecek yegane şey Eragon'un mitolojilerden ödünç aldığı kavramları öyküsünün içine başarıyla yedirip yediremediği olabilir.
Nitekim Eragon, ödünç aldığı kavramlara hakkını veremeyen bir film. Taklide kaçıyormuş gibi gözükmesinin en temel nedeni de bu. Bahsettiği kavramları kendi öyküsünün içine tıpatıp oturtamadığı için Yıldız Savaşları ya da Yüzüklerin Efendisi gibi kendine özgü bir hikaye çıkaramıyor ortaya. Çıkardığı hikayede ufak bir parça orijinallik varsa, bu orijinallik de uygunsuz kullandığı bir kavram nedeniyle içi boşaltılmış izlenimi yaratıyor. Böylelikle film ebeveynlerinin kıyafetleriyle oynayan küçük bir çocuğa benziyor benim fikrime göre.
Çocuk kelimesini kullanmışken Eragon'un, giydiği büyük beden kıyafetler içinde, masum masum bakan küçük bir çocuk kadar sevimli ve iyi niyetli olduğu da söylenebilir. Lakin, giysi dolabının önünde bu kılıkta bir çocuk bulduğunuzda yapacağınız ilk iş nasıl gülümseyen bir suratla ona kızmak ve bir daha yapmamasını söylemekse içinizden Eragon'a karşı da böle bir tavır takınmak geliyor.
Filmin, hem görsellik hem de oyunculuk açısından fantastik sinemaya dair yenilikçi bir duruşu olduğu söylenemez. Stefen Fangmeier, ortaya kurallara uygun, temiz bir anlatım çıkartmış. Fakat kitaba uygun olmanın haricinde kendine özgü bir dil tutturamamış. Fangmeier'in daha önce birçok filmde görsel efekt uzmanı olarak çalışmış olması yönetmenlikteki tek düzeliğini örtbas etmiş ve filmi kurtarmış bile diyebiliriz.
Bununla beraber Eragon, düşünsel olarak ejderha kavramının içini boşaltıyor olsa da, uzak plan çekimlerinde görsel olarak ejderhaların görkemini başarıyla yansıtıyor esasında. Yakın plana girdiğinde aynı büyü tamamen bozuluyor olsa da bu görkeme şahit olmuş olmak bile insanı iyi hissettirmekte. Bütün eksilerine rağmen, fantastik bir zamanda, bilinmeyen bir dünyada geçen Eragon, üzerinde fazla düşünmeksizin keyifli ve hareketli bir masal dinlemek isteyenlerin beklentilerine cevap verebilecek bir film.