Kısa Kısa <b>Aşk Manzaraları</b>
Yazar: Ayşegül KesirliEd Blum ismini ilk duyduğunuz anda aklınıza Büyük Balık filminin unutulmaz başkarakteri Ed Bloom'un gelmemesi neredeyse imkansız.
En basit olayları kendine has anlatımıyla süsleyip, ortaya olağanüstü öyküler çıkaran Ed Bloom ile isim düzeyinde bir benzerlik taşımak bile ilk uzun metraj filmine imza atan Ed Blum için bir handikap aslında. Çünkü Aşk Manzaraları’nı izlemeye başlamadan önce jenerikte Ed Blum ismini gördüğünüzde, filmden beklentileriniz ister istemez ikiye katlanıyor. İçgüdüsel olarak Ed Blum da, en az Bloom soyadlı adaşı kadar iyi bir hikaye anlatıcısı olmalı, ismindeki bu şaşırtıcı çağrışım boşa gitmemeli diye düşünmeye başlıyorsunuz.
Aşk Manzaraları, birkaç sıradan öykünün arka arkaya gelmesiyle oluşan yalın bir film. Anlatılan hikayelerin her biri filmde kendi gerçek süresi kadar zaman kaplıyor. Yani hikayeler içinde herhangi bir zaman atlaması yaşanmıyor. Bu durum filme ayrı bir doğallık, apayrı bir yalınlık katıyor.
Ancak tam da sahip olduğu bu gerçek zamanlı atmosfer sebebiyle, Aşk Manzaraları’nın sürükleyicilik kazanması, temposunu yükseltmesi için herhangi bir filmden çok daha fazla çaba sarf etmesi, anlatımıyla konu edindiği sıradan hikayelere hareketlilik kazandırması gerekiyor. Yoksa aşk ilişkilerinin banal ve sıkıcı dinamiğiyle çevrelenen bu filmi izlemek için herhangi bir motivasyon bulmamız o kadar kolay değil.
Filmin doğal havasına renk getiren bu motivasyonu zaman zaman bulup, zaman zaman kaybettiğini söylemek yanlış olmaz sanırım. Süresi boyunca aynı mekan içinde dolaşan Aşk Manzaraları’nı izleyici için en cazip kılan özellik karakterler arasında geçen enteresan diyaloglar. Ne yazık ki filmi akıcı kılması beklenen bu diyalogların enteresanlığı da gelip geçici.
İki karakter arasında yaşanan eğlenceli, ilgi çekici bir diyalogun sürükleyiciliğini bir sonraki çiftin konuşmalarında bulmak pek mümkün olmuyor. Diyalogların niteliğindeki bu dengesizlik, ister istemez izleyicinin dikkatine de yansıyor. Karakterlerin hazırcevaplığı, hoşsohbetliği vasıtasıyla heyecanla izlediğimiz öykülerin içine çekilirken, karşımıza çıkan karmaşık, ne anlattığı fazla kestirilemeyen hikayelerin çabuk gelip geçmesi için dua eder hale geliyoruz.
Filmde yer alan bazı hikayelerin merakla izlediklerimizin yanında sönük kalmaları, filmin bütünlüğünü oldukça etkiliyor aslında. Yönetmen Ed Blum, kimi hikayelerde iki insan arasında yaşanan duygusal gelgitleri başarıyla yansıtmış, hatta bu gelgitleri zaman zaman mizahi bir dille eleştirmiş. Ancak bu ufak öykülerde yansıtmayı başardığı anlamı, filmin bütününe yaymayı başaramamış.
Bu durumun en belirgin sebebi, hikayeler arasında belirgin bir neden sonuç ilişkisinin olmaması. Filmde arka arkaya verilen hikayelerin niçin bu tarz bir sıralamayla verildiğine dair bir ipucu yakalamak zor. Hikayeler arasındaki geçişlerin ya çok ani, ya da çok zoraki olması, anlatılan öykülerin birbirlerine kuvvetle bağlanamamasının en önemli sebebi olsa gerek.
Bu durum ister istemez hem filmin bütünlüğünün, hem de izleyicilerin dikkatinin parçalanmasına yol açıyor. Kendi içinde bir bütünlüğü olan, daha eğlenceli hikayelere yoğunlaşıp, diğer hikayeleri de göz ucuyla seyretmeye mahkum edilen izleyicilerin, bir süre sonra bir uzun metraj film değil de, bir kısa film seçkisi seyrediyormuş gibi hissetmeleri kaçınılmaz.
Aslına bakarsanız, Aşk Manzaraları’nın, konusuyla ve anlatım biçimiyle Aşk Her Yerde’nin, bağımsız bir sanat filmi olma telaşına girişmiş başka bir versiyonu olduğunu söyleyebiliriz. Son zamanlarda bir köşesinden mutlaka Hugh Grant?in çıktığı İngiliz romantik komedilerinde görmeye alışık olduğumuz Gina McKee, Andrew Lincoln gibi isimlerin de filmde yer alması bu benzetmemizi destekler cinsten.
Popülerlik açısından Ewan McGregor başta olmak üzere, Hugh Bonneville, Benjamin Whitrow, Eileen Atkins gibi birbirinden başarılı İngiliz oyuncuları bir araya getirmesi, filmi seyredilir kılan en önemli özellik.
Fazla derli toplu bir film olduğunu söylemek biraz zor olsa da, Aşk Manzaraları hem başarılı oyuncuları iş başında izlemek, hem de Ed Blum'un kimi hikayeleri anlatırken yakaladığı sıcak atmosferi deneyimlemek için tercih edilebilecek bir film.