Farkı Fransız Olması...
Yazar: Ayşegül KesirliÖzellikle 30'lu ve 40'lı yılların Hollywood sinemasına damgasını vuran screwball komedilerin, uzun yıllar süren sessizliklerini romantik komedi adını alarak 80'lerin sonlarına doğru bozduklarını ileri sürebiliriz.
Beyaz, heteroseksüel bir çiftin romantik hikayesini komedi öğeleriyle birleştirerek anlatan bu türe ait filmler, kadın karakteri hikayenin merkezine aldıktan sonra, ilk başlarda birbirlerinden nefret eden çiftlerin, zamanla birbirlerine aşık olmalarını, daha sonra kavga etmelerini ve ardından da filmi öpüşerek noktalamalarını izleyen bir şablonla hikayelerini anlatmaktalar.
Çoğunlukla çekildikleri dönem içinde sıradışı olarak adlandırılan çiftlerin öykülerine odaklanan screwball komediler, günümüzde geçmişte yaşanan aşk ilişkileriyle bugün yaşanan aşk ilişkilerini kıyaslamak, screwball komedilerin revaçta olduğu geçmiş dönemler üzerine eleştiride bulunmak, bugün yaşanan aşk ilişkilerinin nasıl marjinalleştiğini veya eski dönemlerde var olduğunu hayal ettiğimiz romantizmin bugün de yakalanabileceğini göstermek gibi amaçlarla ortaya çıkıyorlar.
Zengin Avcısı, konusundan da anlaşılabileceği gibi screwball komedinin birçok özelliğini içinde taşıyan bir film. Hatta genç kadınların zengin koca bulma düşüne odaklanan anlatım biçimleriyle, screwball komedinin bir alt kolunu oluşturan filmler grubunun içine rahatlıkla yerleştirilebilir.
Gentlemen Prefer Blondes, How to Marry a Millionaire, Bazıları Sıcak Sever,gibi Marilyn Monroe filmlerinin başını çektiği bu grup, daha Marilyn Monroe zamanında bile geçmiş screwball komedilerin özelliklerini benimseyerek bahsi geçen zengin koca avı gibi birçok konuda ciddi eleştirilerde bulunmak niyetindeydi. Hikayesini, hayatta kalabilmenin kolay yolunun varlıklı birinin himayesi altına girmekten geçtiği fikri üzerine kuran Zengin Avcısı’nın da, geçmişten aldığı bu eleştiri mirasını başarıyla devam ettirdiği söylenebilir.
Film, aşırı tüketim üzerine kurulu, akıbeti belirsiz hayatını sürdürebilmek için zengin erkeklerle gününü geçiren Irene?in hikayesine odaklanıyor. Irene'in güzel otellerde konaklamak, şık restoranlarda yemek yemek ve son moda, pahalı kıyafetlere bürünebilmek için sürdürdüğü bu hayatın, ona nasıl bir bedel ödettiği konusu, filmin en can alıcı özelliği. Filme kendisinden beklendiği gibi eleştirel bir bakış kazandıran bu özellik, ilk başlarında sadece Irene'in yüzeysel hayatına odaklanan hikayenin, ilerleyen dakikalarda yavaş ve emin adımlarla çözülmeye başlaması ile daha da ilgi çekici bir hal almakta.
Irene'in görünürde sahip olduğu bu şaşalı hayatı elde etmek için aslında para karşılığı vücudunu satan bir kadından farkının olmadığının, edindiği bu 'meslek' nedeniyle de bilhassa psikolojik olarak acı çektiğinin giderek daha da açık bir şekilde ifade edilmesi de, filmin ilgi çeken bu eleştirel dilini iyice sivrileştiriyor. Bu haliyle son zamanlarda vizyon salonlarını dolduran Hollywood'un bilindik romantik komedilerinden ayrılan Zengin Avcısı, ait olduğu ülkenin sinemasına daha da yakınlaşarak, izleyenlere Fransız romantik komedisinin ayrıcalığını yaşatıyor.
Öte yandan, filmde anlatılan hikayenin eleştirel yönüne ağırlık verilmesinin, romantik komedilerde olmasını ümit ettiğimiz o hafif büyülü atmosferin yoğunluğunu azalttığını söylememiz mümkün. Film, Jean ve Irene arasında yaşanan aşkın çarpıcılığına hiç vurgu yapmasa ve sadece öykünün eleştirel yönünü ele alsa o büyülü atmosferin yokluğunu çekmek bizi fazla etkilemeyecek belki. Ancak hikayede belli bir noktasından sonra eleştiri kısmının bir kenara bırakılması ve filmin bütün akışının Jean ve Irene'in birbirlerine kavuşup, kavuşmayacaklarına odaklanması romantik komedilerde aradığımız o sıcak havanın yokluğunun hemen hissedilmesine neden oluyor. Filmin eleştirel yönü ile romantik tarafı arasında beklenen dengeyi yakalayamaması, bu yokluğun hissedilmesindeki en önemli sebeplerden biri.
Bununla beraber, bir anda kalplerinde çakan bir kıvılcımla sonsuza dek aşık olmaları beklenen iki karakteri canlandıran oyuncular arasında sihirli, kimyasal bir bağın olması bana göre romantik komedilerin olmazsa olmaz özelliklerinden biri.
Başrollerde yer alan iki oyuncu arasında olmasını beklediğimiz bu çekim gerçekleşmediğinde, hikayedeki karakterlerin arasında var olan tutkulu aşkın inandırıcılığı da havada kalıyor kanımca. Zengin Avcısı’nın romantik komedilere has o büyülü atmosferden yoksun olmasının en belirgin sebeplerinden biri bana kalırsa Gad Elmaleh ve Audrey Tautou tarafındaki bu çekim eksikliği. Her iki oyuncunun da bireysel olarak ellerinden geldiğince etkili performanslar sergiledikleri söylenebilir. Ancak Elmaleh ve Audrey Tautou bana kalırsa kuvvetli bir aşk hikayesinde rol alabilecek kadar uyumlu bir ikili değil.
Tahmin ediyorum ki Amelie filmiyle birçok sinemaseveri kendisine bağlayan Audrey Tautou, pazarlama açısından düşünüldüğünde bu filmi en cazip kılan unsur. Ben kişisel olarak bir Audrey Tautou hayranı olmadığım için filmin bu özelliği beni pek etkilemedi açıkçası. Bana kalırsa Zengin Avcısı, eleştirel tutumuyla günümüz Hollywood romantik komedilerine bir alternatif oluşturması açısından izlenebilecek bir film olsa da gelip geçicilikten ve sıradanlıktan kurtulamayan bir yapım. İnsanın içini ısıtan, aklını pelteleştiren bir romantik komedi ile karşılaşmak isteyenleri ise rahatlıkla hayal kırıklığına uğratabilir.