Senaryosunu da yazan ve kendisini, "National Lampoon's Animal House" (1978) ile "Blues Brothers" (1980) gibi efsanevi filmlerinden de tanıdığımız John Landis'in yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu “An American Werewolf in London”; korku ile komedinin ustalıkla harmanlandığı, kült mertebesine erişmiş bir sinema klasiği olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, 5.8 milyon dolarlık sınırlı bir bütçeyle; makyaj ile özel efekt ekiplerinin performanslarına yaslanılarak çekilen ve gişede brüt 62 milyon dolarlık bir hasılat rakımına da ulaşılmış olan bu sıra dışı filme biraz daha yakından bakalım...
***
Koyun taşıyan bir kamyonun kasasına, otostop çekerek binmiş olan David Kessler (David Naughton) ve Jack Goodman (Griffin Dunne) isimli; üç aylığına Avrupa turuna çıkmış olan New York City'li iki Amerikalı genç, kamyonun sürücüsü (Joe Belcher) tarafından bir kavşakta indirilirler...
Yorkshire bozkırlarındaki East Procter yönüne, yürüyerek devam edecek sırt çantalı gezginlere sürücü; kırlara sapmama ve yoldan ayrılmama uyarılarında bulunur...
***
İçinde bulundukları yirmili yaşların cinsellik anlayışına uygun bir konu çerçevesinde, sohbet ederek yürümekte olan David ile Jack; havanın tam da kararmakta olduğu bir esnada, yerel bir kasaba barı olan "Slaughtered Lamb (Boğazlanan Kuzu)" ın önünde dururlar...
İçeriye girdiklerinde...
Herkesin alkollü bir şeyler içtiği, adı ziyadesiyle ilginç olan mekanda; kimileri dart (David Schofield, Sean Baker), kimileri de satranç (Brian Glover, Rik Mayall) oynamaktadır...
Dondurucu soğuktan kurtularak birer tas sıcak çorba, olmadı kahve veya sıcak kakao ile içlerini ısıtmayı düşünen David ile Jack; sadece bira ve diğer alkollü içeceklerin servis edildiği barda mecburen, barmaid'in (Lila Kaye) kendileri için demleyeceği çayla idare edeceklerdir...
***
Barın duvarına kazınmış beş köşeli bir yıldız, Jack'in dikkatinden kaçmayacak ve konuyu; mekan sahiplerinin Teksaslı olabilecekleri esprisi ile karışık bir biçimde, John Wayne'in "The Alamo"sunu (1960) anımsatacak olan David'e de gösterecektir...
Ama Jack, bir pentagram olan ve her iki yanında da mum yakılan bu yıldızın; büyücülükte kullanıldığını düşünmektedir...
Yine Jack'in ifadesiyle:
Universal Stüdyoları'ndan Lon Chaney Jr.'a göre, bu bir "kurt adam" simgesidir...
Ve bu tespitlerinin ardından Jack, şimdi de David'ten; pentagramın etrafındaki mumların, canavarlardan korunmak amacıyla mı yakılmakta olduğunu sormasını istemektedir...
***
Fakat David isteksiz davranınca, aynı soruyu Jack'in bizzat kendisi oturanlara yönelttiği anda; öfkeden barın içi, neredeyse buz kesecek ve David ile Jack bardan ayrılmak zorunda kalacaklardır...
Her ne kadar barmaid, komşularına seslenerek:
"Gitmelerine izin veremezsiniz" dese de...
Sakladıkları sırrın öğrenilmesini istemeyen kızgın kasabalıların; "Yoldan ayrılmayın... Kırlardan uzak durun... Aya dikkat edin..." uyarılarıyla, gitmek mecburiyetinde bırakılırlar...
***
Çıkar çıkmaz...
Sabahlayabilecekleri bir pansiyon bulabilmek umuduyla, şimşeklerin çakmakta olduğu gecenin karanlığında yola koyulan ahbap çavuşlar; kendilerine yapılan tüm uyarılara karşın, yoldan çıkarak kırlara saparlar...
Üstelik mevcut ayaza ilaveten, sağanak bir yağmur da bastırmıştır...
***
Çok geçmez...
Gecenin sessizliği, kurt ulumalarıyla bozulur...
Ve yine barmaid, "Gidip bulalım onları" diye kasabalılara seslense de; görünürde kimsecikler, kılını pek de kıpırdatmak niyetinde değildir...
***
Derken...
Gökte dolunay görünürken, kendilerinin de yoldan çıktıklarını fark eden David ile Jack; yeniden Slaughtered Lamb'e dönme kararı alsalar da, kayboldukları için yönlerini tayin edememektedirler...
***
Uzatmayalım...
Sinsice etraflarında dolanan bir kurdun saldırısına uğrayan Jack ile David'ten Jack, parçalanarak öldürülürken; imdadına yetişerek kurdu vuran bar müdavimleri sayesinde David saldırıyı, aldığı yaralarla atlatacaktır...
Yalnız kendinden geçerek bayılmadan önce David, vurularak yere düşenin; bir kurt değil, çıplak bir erkek (Paddy Ryan) olduğunu görecektir...
Ancak "spoiler" vermek suretiyle, aradan geçen onca zamana rağmen, fırsat bulup da bugüne kadar izleyememiş olanların; ağızlarının tadını kaçırmamak adına, hikayeye ilişkin anlatımımızı burada noktalıyoruz...
Dakika 18...
Vizyona girdiği yıl sinema salonunda, bu yorum öncesinde de 4K Ultra HD olarak restore edilmiş bir kopyasıyla izlediğimiz filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; tadını çıkartmaya devam edeceklerini umduğumuz, 79 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Emek verilerek sizlerle buluşturulmuş, özgün ve tamamen farklı bir başka yorumda yeniden bir arada olabilmek dileğiyle...
Keyifli seyirler,