Hesabım
    Telefondaki Yabancı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,0
    Çok Kötü
    Telefondaki Yabancı

    Saf Korkunun Sularında

    Yazar: Ertan Tunç

    Korku; hiç olmamasını tercih ettiğimiz, beklediğimiz bir durumun tezahürü neticesinde verilen tepkidir. Issız bir gölün kenarında yer alan kocaman bir villada telefon tacizine uğrayan çocuk bakıcısı fikri ilk bakışta ham bir fikir olarak değerlendirilebilir. Bu gibi bir durumda senaryo yapılandırılmasında, "beklenmedik" gelişmelerin bir bir arttırılması gerekir. Telefondaki Yabancı; bu yapılandırmada, gecenin karanlığını, fırtınalı bir havayı, devasa bir (kapalı) mekanı ve telefonla arayan kişinin evin içinde bulunmasını kullanıyor.

    Jill Johnson'ın psikopat seri katilin, evin içinde olduğunu öğrendikten sonraki korkusuna ortak olmamak çok güç. Filmin ikinci yarısından itibaren keyif veren bir gerilim var olmasına var da, ses efektlerinin gereksiz "bas"ları ve anlamsız yan öğeler bu keyfi baltalıyor. Örneğin, küçücük kuşların sanki kanat açıklığı üç metreyi bulan akbabalar ya da kartallar gibi uçması; korkutma eyleminin bütünsel saflığını zedeliyor, zorlama hissi veriyor. "Saf korku" zamana direnen bir sinemasal öğedir.

    Geçen sene gösterime giren Dehşet Sokağı filmini ele alalım. Baba ve çocuklar arasındaki gerilim saf korkuya dairdir, bu nedenle de kalıcıdır. Filmde yer alan gerçeküstü imgelemler ise (tuvalet sahnesi gibi) uçucudur. Telefondaki Yabancı; ses efektleriyle, gereksiz sapmalarıyla "saf korku"nun sularında yüzülmesini engelliyor. "Tam arabaya girecekken anahtarların yere düşmesi ve arabanın altına kaçması" hali, artık, korkutmak işlevinden uzaklaşarak alay etmek noktasına terfi etmiştir halbuki kalın bir camın ayrı taraflarında birbirlerine bakan katil ve olası maktul sinema sanatında ve korku türünde bir tepe noktasıdır.

    Sinemada "pür" korkuyu sevenlerdenim. Bunu şu şekilde izah edebilirim: Les Yeux Sans VisageÖlülerin Şafağı'na, Night of the HunterAntropophagus'a tercih ederim. O yüzden 1979 yılında gösterime giren When a Stranger Calls'u, türün tektipleşmiş öğelerini sıkça kullanmayı tercih eden Telefondaki Yabancı'ya kıyasla daha fazla sevdim. Saf korkunun, tekinsizlikten kaynaklanan rahatsızlık halinin yoğunluğu bakımından ilk çevrim ikincisine nazaran çok daha üstün.

    Bir defa Telefondaki Yabancı tam anlamıyla bir yeniden-çevrim bile değil. İlk filmde cani önce yakalanıyor, yedi sene sonra kaçıyor ve Jill'in peşine düşüyordu (ayrıca filmde küçük çocuklar da hunharca öldürülüyordu). İlk filmin asıl gücü, katilin yaşadığı yalnızlığın, çıkışsızlığın anlatılma biçimiydi. Katil, "arkadaşım olmanı istiyordum" dediğinde, "gidecek yerim yok" dediğinde bir felaketin sinyalleri veriyordu. Dilenerek para kazanmak zorunda kalıyordu. Parasını ödediği bir bardak kahvenin kendisine veriliş şekli toplumdan dışlanmışlığını resmediyordu. Tuvalette çırılçıplak ağlarken, "Asla var olmadım. Doğmadım" derken samimiyetine inandırabiliyordu. Öte yandan yeni versiyonda on beş cinayet işlemiş katile dair tek bir tane bile ayrıntı verilmiyor.

    Birincisindeki takip sahneleri, Duncan'a rahat vermeyen polise benzer bir karakter, evsiz barınağındaki arama sahnesi, aşevindeki kovalamaca sahnesi gibi güzellikler ikinci versiyonda yok. 1979 tarihli ilk versiyon Black Christmas ile Cadılar Bayramı arasında özel bir konuma otururken, sinemalarımıza gelen yeni versiyon unutulmaya mahkum sıradan korku-gerilim filmlerine dahil olmaktan kurtulamıyor.

    Con Air'den tanıdığımız Simon West'in yönettiği ve Camilla Belle'in oynadığı Telefondaki Yabancı'nın en güzel tarafı Dr. Mandrakis'in malikânesi. Telefondaki Yabancı; Amerikalıların, zenginliklerini korumak pahasına inşa ettikleri küçük imparatorlukçuklara benzeyen müstakil evlerin içindeyken bile hissetmeye devam ettikleri güvensizlik duygusu üzerine bir film. Lüks mallarını, en değerli hazineleri olan çocuklarını ve kendi canlarını kaybetme korkusu taşıyanları hedefleyen ticari bir yeniden-çevrim.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top