Çanakkale Belgeseli Sonunda Aşıldı
Yazar: Ertan TunçSpielberg'in Er Ryan'ı Kurtarmak adlı filmini ilk izlediğimde neden bizim Çanakkale üzerine böylesine etkileyici, böylesine muazzam bir filmimiz yok diye üzülmüştüm. Çanakkale çıkarması dönemi itibariyle -Truva'nın bir efsane olma ihtimalinin varlığı göz önünde bulundurulursa- insanlık tarihinin gördüğü en büyük kara çıkarmasıydı. Normandiya çıkarması ile beraber hali hazırda bilinen en büyük kara çıkarması Çanakkale, resmi rakamlara göre her iki taraftan 120.000'den fazla insanın öldüğü bir savaştır. Durum bu kadar vahim, konu bu kadar çarpıcı olunca Çanakkale hakkında birçok belgesel yapıldı, görünen o ki Tolga Örnek de en iyilerden birini yapmayı başardı.
Hititler belgeselinden tanıdığımız yönetmen Örnek'in yaklaşık 6 yıllık bir çalışma sonucu meydana getirdiği Gelibolu belgeseli sinemalarımıza konuk oluyor. 7 ülkede 70'ten fazla arşivin, 80000'den fazla fotoğrafın taranarak oluşturulduğu belgesel; şimdiye kadar Gelibolu üzerine yapılmış en kapsamlı çalışmalardan biri..
Üç boyutlu hale getirilmiş fotoğraflar, Demir Demirkan'ın hazırladığı müzikler belgesele büyük bir renk katarken, askerlerin savaşın başlangıcı-gidişatı sürecindeki düşüncelerindeki değişimin yansıtıldığı mektuplar, savaş kayıtları ve rakamlar ise filmin en etkileyici yanlarını oluşturuyorlar.
Uluslararası dağıtımı hedeflediği ve tarafsız olmak/gözükmek için belgeselde Türk tarihçilerine önem verilmemesini ve Türk cephesinden çok düşman cephesine odaklanılmasının herhangi bir sorun teşkil ettiğini düşünmüyorum.
Büyük bir emeğin harcandığını hemen her anında hissettiren filmin anlattığı konu itibariyle bir etkileyicilik taşıdığı kesin ama iş sinemasal bir dil yakalayabilmeye geldiği zaman büyük zorluklar çektiği ortada. Nasıl başarılı bir korku filmi sürekli bir gerilim yaratmak, başarılı bir komedi filmi sürekli bir gülümseme yaratma eğiliminde oluyor/olmalı ise bir belgesel de merak uyandırmayı ve şaşırma duygusunu sürekli canlı tutmayı başarmak zorundadır. İşte bu yönüyle ele alındığında Gelibolu; kendisinden beklenen etkiyi vermekte yer yer güçlük çekiyor. Belgesel; insanı hayretler içerisinde bırakacak bilgileri ve görüntüleri yanlış bir zamanlama ile veriyor, kimi zaman aynı görüntüleri ve fotoğrafları vererek de belgeselden alınacak zevki azaltıyor. Neyse ki; insanı şok eden tarihsel gerçeklerin varlığı ve çıkarmanın her iki tarafı da içine alan dramatik yanı tüm bu kusurları rahatlıkla örtüyor.
Hititler belgeselinde herhangi bir görsel kaynak olmadığı için canlandırma tekniği kullanan Örnek'in, Gelibolu'da kullandığı canlandırmaların gerekliliğini tartışmanın herhangi bir anlamı yok. Canlandırma yapılmış olabilir ama sorun; kullanılan canlandırmaların etkileyici olmaması ve filme orijinallik katamaması.
Çanakkale savunmasını, savaşın açtığı derin yaraları ve Türklerle Anzaklar arasında karşılıklı saygıdan doğan garip dostluğu yansıtması bakımından amacına ulaşan, öte yandan, kurgudan kaynaklanan birtakım küçük zafiyetler ve görkemli bir finalden yoksun olmanın dezavantajını taşıyan Gelibolu'yu, iyi bir tarihi-belgesel izlemek isteyen herkese öneririm.
Savaş Karakaş'ın sunduğu belgeselle beraber, seyrettiğim en iyi Çanakkale Belgeseli olan Gelibolu en azından konuyu Türkiye'de yeniden gündeme getirecek olması bakımından bile görülmeye değer kıymetli bir yapım. Belki de bu belgesel sebebiyle konu ile ilgili kitaplar yazılacak, yazılanlar tekrar konuşulacak, söyleşiler yapılacak. Anzak'lar anıtlarını diktiğinde bizim anıtımız yoktu. Peter Weir Gallipoli'yi çektiğinde bizim filmimiz yoktu. Kurtuluş'u bile kurtulduktan 70 küsur sene sonra çektik. Umuyorum; bu belgeselle beraber Çanakkale Savaşı üzerine güzel bir uzun metrajlı filmin çekilmesine yol açan bir süreç başlar. Başta Tolga Örnek olmak üzere, Sertab Erener'den, Hıncal Uluç'a kadar her kim ki bu proje içinde bir şekilde yer almışsa, kimin payı olmuşsa hepsinin eline sağlık.