filmmi 100 üzerinden 100 ama ben size bilmediklerinizi anlatıcam Alfred Hitchcockun Film Teknikleri Alfred Hitchcock, kuşkunun tartışmasız ustasıdır, ancak bir Hitchcock filmini bu derece özel yapan nedir? Bir Hitchcock filmindeki Hitch nedir? Boynunuzun arkasına o ürpertici duyguyu koyan şey nedir? Hiçbir şeye inanır mısınız? Hitchcock, en kuşkucu filmlerinden bazılarını kendisinin 'McGuffin'** dediği ve aslında hiçbir şey olmayan bir şey üzerine kuruyor. Yıllar içinde McGuffin şöyle ifade edilen bir tanıma kavuşur: 'Izleyicinin dikkatini çeken ya da hikayeyi sürükleyen bir araç ya da hikaye bileşeni. Bu genellikle her karakterin kendisiyle ilişkilendiği bir şeydir.' McGuffin, aslında, bütün öykülerin kendi etrafında örüldüğü fakat buna rağmen gerçekte hiçbir ilgisi olmayan bir şeydir. 1946 tarihli film Notoriousu ele alalım; bu filmde bir adam, bir kadını, uğursuz bir şeyler yapıyor olmasından kuşkulandığı (ve bir Nazi olan) eski sevgilisine casusluk yapması için gönderir. Naziler, uranyumun gücünü keşfetmişlerdir. Filme yakından bakıldığında, McGuffinin bir kadını seven iki adamın ve onların aşklarını kanıtlamak için yapacaklarının hikayelerinn asılabileceği bir askı olan uranyum olduğu görülür. Aslında uranyum Hitchcock tarafından son anda eklenen bir bileşendir, özgün öyküde Naziler (askeri mühimmat yapımında kullanacakları) elmas işine karışmışlardır. Elmaslardn uranyuma kayılımış olması, McGuffinin tam olarak ne olduğunun önemli olmadığının, önemli olanın bunun McGuffin işlevini görmesi olduğunun açık bir göstergesi. McGuffinin kendisi Hitchcock için önemli değildi, önemli olan 'onun karakterler için yaşamsal önemde olması ya da öyleymiş gibi görünmesi'ydi (Hitchcock/Truffaut, 1983). Notoriousda karakterler için 'uranyum fikri' [the idea of uranium] önemlidir, acak uranyumun kendisinin hiçbir önemi yoktur. Bu, ince ama önemli bir ayrım. McGuffin (uranyum) ekseninde bakıldığında, tüm zamanların en büyük casusluk filmlerinden birinin casusların entrikalarından çok, aşkın zarar vermek için yapılmış zeki planlarıyla ilgili olduğunu görebiliriz. Yıllar geçtikçe, Hitchcockun McGuffini kullanımı daha rafine ama daha ayrıntılı bir biçim aldı. North by Northwestte Hitchcock, McGuffini apaçık bir biçimde izleyicinin önüne koyar ve yine de gördüğünüzün kendisinin 'en boş, en varolmayan McGuffin'i olduğunu kabul eder. Filmin öyküsü casuslukla ve bir adamın (Cary Grant) bir casus olduğu yönündeki yanlış düşünceyle ilgili. Filmin yarısında Grant bir havaalanındadır ve en sonunda bir CıA ajanına etrafta neler döndüğünü sorma şansını yakalar: Grant : O (kötü adamları başı) ne işle uğraşıyor? Ajan : Ithalat ve ihracatla uğraştığını söyleyebiliriz. Grant : Ne satıyor? Ajan : Oh, sadece hükümet sırlarını. Arkadaki bütün öykü ve öykünün gidişatı, burada, görüntüden ayrı düşünüldüğünde anlamsız gelen, ama doğru çerçevenin içine yerleştirilip onu destekleyecek güçlü karakterler kurulduğunda mükemmel bir McGuffin olarak işlev görecek dört satıra sadeleşiyor. North by Northwest özünde bir 'av' filmi, avın ardındaki şeyler ise (Hitchcockun deyimiyle) önemsiz. Önemli olan karakterlerin yoğun olarak yaptıkları şeye inanmaları ve bizi kendileriyle beraber o dünyaya taşımaları. Hitchcockun McGuffini kullanışı öykünün bir film için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bu zaten yeterince açık olan bir şeyin dile getirilmesi gibi görünüyor, ne var ki filmler sıklıkla yalnızca bir fikirle (sadece McGuffinle) üretiliyorlar ve bunun etrafındaki bütün iskelet baştan savılıyor. 1960ta Hitchcockun McGuffinle öyküyü kaynaştırması güzel bir mükemmelliğe ulaştı. Hitchcockun 1960ta yaptığı klasik filmi Psycho, McGuffinin nihayi kullanıumına bir örnektir. Bu filmde, filmin tüm ilk bölümü boyunca, filmin esasen çalınan 40 bin doların öyküsü olduğuna inanmaya itiliyoruz. Bu öykü çizgisi o derece sıkı ve mükemmel bir biçimde yapılandırılmıştır ki, bizim filme dahil olmamızı eksiksiz sağlar, ama, sonunda, McGuffin gerçekte yalnızca bizim Bates Hotele girmemizi sağlamak için var olduğu için, çoğu izleyici paranın varolup olmadığını bile hatırlayamaz. Hitchcock, izleyicinin sıklıkla öykünün sonuna atlayıp kimin sonraki hareketinin ne olacağını anlamaya çalıştığını bilecek kadar uzun süredir filmlerle uğraşıyor. Bu bilgiyle Psychoda Hitchcock McGuffini yapabildiği kadar uzattı. Bilinçli olarak bütün dikkatleri yapabildiği kadar hırsızlıktan uzaklaştırdı, böylece, cinayet ve sonrasında filmin üçüncü perdesine geçiş daha etkileyici olacaktı. Bu, onun, kendi sinema dehasına bıraktığı bir vasiyetti, öyle ki, bu aracı (McGuffini) seyircinin dikkatini belirli bir yöe çevirirken, asıl olayın yan taraftan gelmesini hazırlamak için bir araç olarak kullanıyordu. Doğru bir McGuffin sizi gitmek istediğiniz yere götürecek, ama son kertede orada olan şeyi gölgede bırakmayacaktır. Elli yıldan daha uzun süren ve sessiz ve sesli filmleri, dergileri, televizyonu ve dahasını kapsayan bir kariyerle Alfred Hitchcock yerini kuşkunun Sinematik Kralı olarak sağlamlaştırdı. Ama belirtmek gerekir ki, ilginç bir biçimde, onun filmleri 'hiçbir şey' üzerine kurulmuştu. Kendisi hakkında yazılan ve söylenen her şeyle birlikte McGuffin, Hitchcock bütünü içerisinde gerçekten küçük bir parçadır. McGuffin, basitçe, büyük bir adamın ana gerilim ve heyecanı seçmek ve göstermek için kullandığı küçük bir araçtır.** McGuffin1966 yılında yönetmen ve film eleştirmeni Francois Truffaut ile yaptığı söyleşide Alfred Hitchcock şöyle bir açıklama yapıyor: 'Bu, bir trendeki iki adamla ilgili bir öyküden alınmış bir Iskoç ismi olmalı. Adamlardan biri: 'Şu yukarıda, bagaj rafında duran paket nedir?' diye soruyor. Ve diğeri: 'Oh, o McGuffin' diye yanıtlıyor. Birinci soruyor: 'McGuffin nedir?'. Diğer adam: 'İskoç dağlık bölgelerinde aslanları yakalamak için kullanılan bir alet.' Birinci adam: 'Ama İskoçyanın dağlık bölgelerinde aslan yoktur' diyor. Bunun üzerine diğeri: 'O zaman McGuffin de yok' diyor. Gördüğünüz gibi McGuffin aslında hiçbir şeydir.' Başka bir deyişle McGuffin, özellikle korku filmlerinde, izleyicinin dikkatini çeken ya da hikayeyi sürükleyen bir araç ya da hikaye bileşenidir. Hitchcocka göre McGuffin amacına hizmet ettiği sürece ihmal edilebilir. Örnekleri; North by Northwestin (1959) başlangıcındaki sahte kimlik ve Psychodaki (1960) bütün bir Janet Leigh altçekimi.13 Ağustos 1899'da İngiltere'de dünyaya geldi. Gerilim filmleri olağanüstü ilgi görmüş, Hitchcock adı ortalama izleyici için bir yıldızın adı kadar büyük önem kazanmıştır. Eleştirmenlerse onu sinema sanatının büyük ustaları arasına sokmuşlardır. 1979da Amerikan Sinema Enstitüsünün Yaşamsal Başarı Ödülünü almış, ertesi yıl da Kraliçe II. Elizabeth kendisine 'Sir' unvanı vermiştir.Babası kümes hayvanları ticaretiyle uğraşan Hitchcock, Londrada bir Cizvit okulunda okudu. Daha sonra mühendislik öğrenimi gördü. 1920de, Famous Players Lasky adlı ABD şirketinin Londra şubesinde sessiz filmlerin ara yazı tasarımlarını hazırlayarak sinema dünyasına girdi. İlk filmini 1925te çekti. Ertesi yıl yönettiği The Lodger (Kiracı) gerilim türündeki ilk yapıtıydı. Blackmail (1929; Şantaj) ise ilk sesli İngiliz filmi oldu. The Thirty-nine Steps (1935; 39 Basamak) ve The Lady Vanishes (1938; Bir Kadın Kayboldu), gibi klasikleşmiş filmlerinin ardından İngiltereden ayrılarak Hollywooda yerleşti. Oradaki ilk filmi Rebecca (1940; Rebecca), en iyi film dalında Oscar kazandı.Bu dönemde, gerilim yaratmadaki teknik ustalığını çarpıcı biçimde gözler önüne serdi. Örneğin Notoriousta (1946; Aşktan da Üstün), kalabalık bir salonun yüksek tavanına yerleştirdiği kamera, bütün salonu gösterdikten sonra görkemli bir inişe geçiyor, bu kamera hareketi ev sahibesinin avucunda tuttuğu ve öyküdeki gerilimin en önemli öğelerinden biri olan anahtarın yakın plana girmesin değin sürüyordu. Rope (1948; Ölüm Kararı) adlı ilk renkli filmiyse, Hitchcockun başka düzeyde giriştiği bir teknik gösteriydi. Bir apartman dairesinde geçen ve bazılarının süresi 10 dakikaya varan toplam 11 çekimden oluşan film, çekimler arasındaki ustaca geçişlerle, kesintisiz tek bir çekimden oluşuyor izlenimi veriyordu.1950lerde Strangers on a Train (1951; Trendeki Yabancı), Rear Window (1954; Arka Pencere) ve Vertigo (1958; Ölüm Korkusu) gibi filmlerde gerilim tekniklerini kusursuzlaştıran Hitchcock, 1960larda yeni bir üsluba yöneldi. Psychoda (1960; Sapık), başroldeki kadının sinema tarihinin en ünlü cinayet sahnelerinden birinde bıçaklanarak öldürülmesi filmin ilk üçte birlik bölümünde yer alıyor; The Birdsde (1963; Kuşlar) kuşları insanlara saldırmaya yönelten şeyin ne olduğu sorusu yanıtsız kalıyor; Torn Curtain (1966; Esrar Perdesi) ile Topazdaysa (1969; Topaz) bir yandan klasik casusluk öyküleri anlatılırken, bir yandan da bu tür etkinliklerin yarardan çok zarar geçirdiği yolunda güçlü karşı temalar işleniyordu. Frenzy (1972; Cinnet) ve Family Plot (1976; Aile Oyunu), Hitchcockın eski üslubuna başarılı bir dönüş yaptığı filmler oldu.