Aslında her birimiz birer Sultan değil miyiz?
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu2024 yılının yerli sinemamız açısından parlak ve ödüllü yapımlarından biri olarak göze çarpan “Mukadderat”, Altın Portakal’da yaptığı prömiyer ve İstanbul, İzmir, Ankara’daki festival gösterimlerinin akabinde, yıl sonu gelmeden vizyona giriyor. Bu yıl biraz hızlı ve kendi kendine kotarılan 4. İzmir Uluslararası Film Festivali’nde seyretme şansı elde ettiğimiz yapım, özellikle dizi sektörünün yakından tanıdığı bir isim olan Nadim Güç’ün ilk uzun metrajlı sinema filmi.
‘Ailede babanın kaybı’ vakası ile açılışını yapan Mukadderat, bu kayıp sonrası gelişen -dönüşen- aile dinamiklerini ve ezberlere karşı toplumda kadınların güçlenmesi temalarını ele alan ve kaliteli örneğine yerli sinemamızda az rastlanan bir dramatik-komedi.
Senaryo, geçtiğimiz yılların çarpıcı işlerinden olan LCV (Lütfen Cevap Veriniz) filmiyle tanıdığımız Erdi Işık’a ait. Işık aynı zamanda filmin çekildiği yöre olan Kastamonu'nun Cide kasabasının da aileden yerlisi. Filmin festival gösterimi sonrası seyirci sorularını yanıtlayan senarist, başta Sultan (Nur Sürer) karakteri olmak üzere filmde portresini çizdiği her bir kadın karakterin tanıdığını, yakından deneyimlediği gerçek kadın bireylerin bir harmanı olduğunu ifade etmişti. Bu sentez ile seyirci açısından daha da dokunaklı hale gelen karakterler, birkaç ufak eleştiri harici pek çok açıdan iyi irdelenmiş.
Film, kocasının ölümünün hemen ardından yeniden evlenmek istediğini dile getiren (ve dahası seri biçimde aksiyon alan) Sultan'ın hikâyesini merkezine alıyor. Ama Sultan’ın esas derdi yanında illa bir ‘koca’ olması değil; derdi tek kelimeyle yalnızlık ve daha önce hiç tanımadığı bu yalnızlıkla nasıl başa çıkacağını bilememesi. Sultan'ın yalnızlığına deva olması için aldığı ani kararlar da çocuklarının karmaşık tepkilerine yol açıyor ve toplumsal normlar ile cinsiyet rollerini irdeleyen bir olaylar zincirinin fitilini ateşliyor.
Sultan’ın oğlu Nevzat (Osman Sonant), annesinin duygu dünyasını anlamaya çalışmak yerine yerlisi oldukları kasabaya rezil olduklarını sürekli tekrarlayan ve Sultan’ın aksiyonlarını engellemeye çalışan, ataerkil figür olarak çiziliyor. Dahası sadece annesine karşı değil, öz kız kardeşine, karısına hatta çocuklarına yönelik de tipik bir taşra erkeği Nevzat. Sultan’ın kızı Reyhan ise (Aslıhan Gürbüz) bir yandan babasının kayıp acısını yaşarken diğer yandan, kendisine reva görülen mirasa yönelik hak mücadelesinin içine düşüyor. Herkesin derdi ayrı yani!
Bu bağlamlarda, “Mukadderat” geleneksel değerler ile kadınların halen peşinden koşmak zorunda olduğu modern haklar ve benlikler arasındaki çatışmayı ustalıkla irdeliyor. Sultan'ın yolculuğu yeni bir eş aramaktan sıyrılıp kişisel ve ekonomik bağımsızlığını savunmak ve toplumsal cinsiyet kalıplarına meydan okumaya dönüşüyor. Sultan'ın pazarcılık ve pansiyonculukla iş hayatına atılırken gösterdiği direnç, çevresindeki diğer kadınların da kendi kimliklerini ve bağımsızlıklarını aramaları için bir katalizör oluyor. Sultan sadece kendisini değiştirmekle kalmıyor, Cide taşrasının diğer kadınlarına bir nevi örnek oluyor. Üstelik Kastamonu coğrafyasının görece az bozulmuş yeşil ve mavi dokusunun görselliğini de hikayenin lehine kullanmayı başarıyor Mukadderat filmi.
Tüm bu akışı temposunu düşürmeden aktarmayı başaran film, mizahı dramla harmanlayarak tam bir kendini iyi hisset anlatısı yaratıyor. Nadim Güç'ün yönetmenliği, karakterlerin duygusal derinliklerini ve karşılaştıkları toplumsal baskıları dengeli bir şekilde tasvir etme çabasında. Ama senaryonun birkaç noktasında (örneğin resmi miras kavgası ya da Sultan’ın kendi mücadelesi içerisinde kızının derdini görmezden gelmesi gibi) göze çarpan hızlı geçişler, hafiften seyircideki gerçeklik duygusunu zedeliyor. Filme getirilebilecek yegane eleştiri belki de bu.
Oyunculuklarda ise başta Nur Sürer olmak üzere ana kadro nefis performanslar ortaya koyuyor. Sürer, Sultan karakterinin gücünü ve kırılganlığını zarafetle somutlaştıran çarpıcı bir performans sergilerken karakterinin içsel çatışmalarını ve toplumsal baskılara karşı duruşunu incelikle yansıtmayı başarıyor. Aslıhan Gürbüz ve Osman Sonant ise karakterlerinin çatışan duygularının nüanslarını yakalayarak etkileyici bir destek sunuyorlar. Ayrıca bir başka usta oyuncu olan Şerif Erol’un canlandırdığı ve ‘hayattaki 2. şansını balık avlamakta bulan’ Refik karakteri, hikayenin aklı selim dayanak noktası oluyor.
Uzun lafın kısası katıldığı tüm organizasyonlardan alkış, övgü ve farklı ödüllerle dönen “Mukadderat”, 2024’ün pırıl pırıl yerli işlerinden biri olarak yeni yıl öncesi vizyona giriyor. Toplumsal normlara ve cinsiyet rollerine meydan okuyarak, kadın mücadelesine ve nihayetinde gelen zaferlere ışık tutan film, 90 dakikalık süresiyle de su gibi akıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından 21. yüzyılda olduğumuzu unutmadan ve 2024 bitmeden mutlaka izleyin!