“Kutsallık Meselesine Dair..."
Yazar: Onur KırşavoğluKaygı ve Cadı Üçlemesi ile yönetmenlik kariyerine başarılı bir başlangıç yapan Ceylan Özgün Özçelik’in yönettiği, son dönemin üretken isimlerinden Erdi Işık’ın ise senaryosunu kaleme aldığı On Saniye, 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali sonrası vizyondaki yerini aldı. Fim, ülkenin en prestijli okullarından birinde okuyan ve bir hayvanın katledilmesini içeren videosu sebebiyle okuldan atılan bir öğrencinin, annesi ve rehberlik öğretmeninin konuyu tartışması üzerinden ilerliyor. Aynı zamanda bir tek mekan anlatısı sunan On Saniye’nin başrollerinde Bergüzar Korel, Bige Önal ve Defne Burnaz yer alıyor. Film, son yıllarda sıkça rastladığımız, yazılarımızda da bolca yer vermek durumunda kaldığımız biçim ve içerik farklılıkları üzerine yeni tartışmalar açacak gibi duruyor.
On Saniye, muhteşem bir okul görüntüsüyle açılıyor. Filmdeki adıyla William College, bizim bildiğimiz adıyla ise Fener Rum Lisesi ihtişamlı görüntüsüyle bizi karşılıyor. Bu açılış zenginlik ve gücün bir temsili olarak hemen kendisini gösteriyor. Kaldı ki Korel’in canlandırdığı veli de bu profili çiziyor. Zengin, güce tapan, her sorunu parayla halletmeye alışmış, çocuğun okula geri kabulü için de bu kozu oynayan bir karakter. Bu “özel” ve herkesin giremediği okula neler kattığını sürekli tekrarlayan ve çocuğunun kedi öldürme videosu olmasına rağmen geri kabulünü isteyen bir veli. Çocuğun iyiliğinden çok statüsünü koruma çabasında olan bir anne. Diğer tarafta okulun rehberlik öğretmeni var. İdealist, velinin ataklarına karşı bir eğitimci duruşu sergileyen ve mantıklı görünen bir karakter. Peki ama bütün bunlar bir sahtelik mi içeriyor? Finaldeki sürprizle birlikte onun tekinsiz halinin nedenini de anlıyoruz. Sürpriz tam olarak açık edilmese bile, bonus bir derdi olduğu, sadece idealist olmadığı sürekli yüzümüze vuruluyor aslında. Bu iki karakterin film boyunca tartışmasını sosyal bir zeminde izliyoruz. İzlerken de eğitim sistemine dokunup, çarpık aile ilişkilerini masaya yatıran ve etiket kavramlarının bir çocuğun psikolojisini nasıl şekillendirebileceğini anlatan bir hikaye izliyoruz. Anne ve öğretmenlerin kutsallığı üzerinden yeni bir tartışma alanı yaratıyor ve kutsallığı sorguluyor. Çatışma, bazı anlarda ivme kazanırken, bazı anlarda düşüşe geçiyor. Biraz el yükseltip bambaşka bir yöne geçecek hissi verirken, sonra başa dönüyor ve kendini tekrar etme hatasına düşüyor. Bu yazdıklarım filmin içeriği ve senaryosuyla alakalı. Erdi Işık’ın LCV ve Mukadderat filmlerindeki senaryo gücü maalesef burada “o kadar da“ karşımıza çıkmıyor. Bir tiyatro uyarlaması olduğunu hissettirip, hikayeyi üst levele taşıyamıyor. Kötü mü? Kesinlikle hayır ama bir kısa film olsa da sırıtmayacak bir noktada duruyor ve biraz sırtını oyunculuk ve yönetmenlik becerilerine bırakıyor.
Bu noktada filmin biçimsel yönüne ve Özçelik’in yaptıklarına bakalım. Yönetmenimiz, kadraj denemeleri, ses kullanımı, müziklerin adaptasyonu ve iyi yönetebildiği oyunculuk performanslarıyla elinden geleni yapıyor. Senaryonun atlatamadığı eşiği biçimsel yetkinlikle aşmaya çalışıyor. Bunda başarılı da oluyor tabii ki ama senaryonun zayıflığı buna pek müsaade etmiyor. Yine de bu başarı ve oyuncuların gayreti, makul süreyi de ekleyince filmin hiç sıkılmadan izlenmesine yetiyor ama sürekli beklediğimiz o ivme bir türlü gelmiyor. Bunu yaratmak için yapılan, kimilerine pek sürpriz olmayacak son ve detaylar ise tam olarak bu hissiyatı karşılamıyor. Elbette, tüm bunlar olurken kadınlar üzerinden yapılacak okumalar, iktidar savaşı, aşk, aile ve hayvana şiddet konularında Özçelik’in duruşu net ve zaten bu yönünü çok iyi biliyoruz. Ancak, biçimsel alana yüklenmesinden dolayı bu noktalarda da biraz zayıf kaldığını söylemek sanırım yanlış olmaz.
Oyunculuk performansları ise gayet başarılı bir şekilde karşımızda. Zira, biçim içerik dengesini kafamızda oturtmaya çalışırken ve zorlanırken, bir de üzerinde kötü performanslar izleseydik film bir okul müsameresine dönebilirdi. Bunun tam tersi güçlü iki performans sonucu filmin puanı epey yükseliyor. Korel, sinema ve TV’de gördüğüm en iyi performansını sunarken, Önal, son yıllardaki çıkışını sağlam bir başrol performansıyla taçlandırmış oluyor. Tek mekan ve tamamen diyalog üzerinden ilerleyen, bütün yükün kendilerinde olduğu iki oyuncu, birbirlerinin performansını da güçlendirecek şekilde sağlam bir işe imza atıyorlar. Bu noktada görüntü yönetmeni Zeynep Seçil ve müzikleri yapan Ekin Uzeltuzenci’yi de tebrik etmek gerekir. Onların emeği de filmi daha iyi bir seviyeye çekmeyi başarıyor.
On Saniye, içerik anlamında biraz zayıf kalsa da biçimsel anlamda geçer not almayı başarıyor. Makul süresi, başarılı oyunculukları ve yönetmenlik becerisiyle salondan keyifle ayrılmamızı sağlıyor. Özçelik, başarılı kariyerinde bakalım bir sonraki filmle hangi durağa uğrayacak. Şimdiden merak konusu. Bu senaryoda görece biraz zayıf hissettirse de, Erdi Işık da yoluna durmaksızın devam ediyor ve eminim ki şimdiden cebinde birkaç senaryosu hazırdır...
Onur Kırşavoğlu