Evcilik, evlilik olursa!
Yazar: Banu BozdemirÜmit Ünal, 2019’da 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde katıldığı "Aşk, Büyü. Vs." filmiyle benim de jürisinde bulunduğum SİYAD jürisinden En İyi Film Ödülü ve ana jüriden de Jüri Özel Ödülü kazanırken Selen Uçer, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü kazanmıştı. Ali Özel, "Bozkır" filmiyle (biraz da şaşkınlık yaratarak) bütün ödülleri toplamıştı. Ali Özel sanırım "Bozkır"dan sonra yeni bir film çekmedi, şimdilik tek filmli yönetmenler listesinde. Bunu Ali Özel’i eleştirmek için söylemiyorum ama bir anda çıkıp yok olan yönetmenlerin, onca ödülden sonra yeni bir film çekme motivasyonu oluşmaması ilginç…
Sene 2024. Ümit Ünal 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde bu kez "Evcilik" filmiyle yer aldı. Bu kez de En iyi Senaryo ödülü kazandı ve Nejat İşler de En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'ne layık bulundu. Ümit Ünal evet iyi bir senarist, iyi bir yönetmen. Aynı zamanda festival filmleriyle ana akım arasında yumuşak bir geçiş sağlayabiliyor. "Aşk, Büyü, Vs." filmini daha çok sevmiştim ama "Evcilik" formülünde de farklı tatlar yakalamayı başarmış! Kendi sinema anlayışı içinde sürekli farklı hikayelerin gözlemcisi olmayı başarıyor, kimine gerilim katıyor, kimine bir tutam fantastik dokunuş, kadim duygularla yeni bakış açılarını bir potada eritmeyi seven bir yönetmen ve bu da kendisine sürekli yeni ufuklar açıyor. Hikayeleri dolaşan bir yönetmen diyebiliriz kendisine. Festivallerde belki istediği sonuçları alamıyor ama istediği sinemayı yapmayı başaran nadir yönetmenlerden biri olarak, ‘Bu kez ne yaptı?’ diye heyecanla bekletmeyi başarıyor! Çünkü yaptığı işten duyduğu heyecanı hissediyoruz!
"Evcilik", Fırat ve Filiz’i olabildiğince eleştiren bir anlatım içeriyor. Babasının şirketinde çalışan Fırat ve işe sekreter olarak girdikten kısa bir süre sonra patronun oğlunu tavlayan Filiz arasındaki zorlama iletişim her yerden fışkırıyor, aslında onlar Evcilik oteli sakini olamayacak kadar sosyal (!) tipler, ama kendilerine gelip, bir derinliğe dalıp, biraz arınmış, biraz şoklanmış, biraz anlamış bir şekilde çıkmaları gerekiyor. Bir yandan da otel çalışanı köylü Aysun ve kocası Özkan’ı taklit etmelerini masumca bir çıkış olarak algıladım, tükenmiş, zorlama ilişkilerine getirmek sokmak istedikleri sahici bir şey. Ama onlarda durmadı, sakil kaldı!
Aysun güzeller güzeli, sade, duru bir köylü kadını. Aysun ile ondan yaşça büyük kocası Özkan (Duman)'ın aralarındaki aşk elle tutulur ve gerçekçi duruyor. Bir akşam ateşli sevişmeleri, uyuyamayıp dışarıda sigara içen Filiz’i şoke ediyor! Köylüler bunca enerji, aşk, şehveti nasıl yaşayabilir ve hatta bu kadar doğal dışarı taşırabilir ki? Birbirlerine seslenme cümleleri (Duman ve Kınalı) Fırat ve Filiz için ufak da olsa bir kıvılcım yakıyor ve birbirlerine yabancılaşmanın doruğunda yakınlaşıyorlar!
Duman ve Kınalı, Filiz ve Fırat’ın kendilerini taklit ettiklerini fark ettiğinde kızılca kıyamet kopuyor. Film arada Özkan’ın kafası gitmiş annesini ortaya çıkartarak vermeye çalıştığı gerilim ateşini bu çatışmayla daha da harlıyor ama istediğimiz sona ulaştırmıyor Ünal bizi! Bir yerde şehirliler kazanmış gibi gösterse de, onları aynı yalanın içine, aynı cehennem ateşinin içine tekrar atmış görünüyor. Onlar da muhtemelen birkaç gün sonra etkisini yitirecekleri bu olayı talihsiz bir tatil anısı olarak niteleyip, sıkıcı hayatlarına aynı samimiyetsizlikle yeni tatil rotaları eklemeyi ihmal etmeyecekler!
Öte yandan Aysun ve Özkan işlerinden oldular, köydeki evlerine döndüler ama doğanın onlara verdiği yaşam enerjisi ve birbirlerine duydukları sahici aşkla, Filiz ve Fırat’tan daha hep bir adım önde olmaya devam edecekler, en azından onu umut ediyoruz! Filmin bize vermeye çalıştığı mesaj çok açık! Şehirde yaşayıp her şeyin sahibi olduğunu sanan, sosyal medyada yolunu arayıp, bir şekilde var olan ama hayatın gerçeklerine fena toslayan şehir insanına, her şeye tepeden bakan üslubuna, yalan yanlış doğa sevgisine, doğanın içinde yapılmış evlere, otellere kendilerini atsalar dahi, içlerindeki yapaylığın, sahteliğin onlarla beraber devam eden yolculuğuna dair biraz sert vurgular içeren bir film. İsmi her ne kadar "Evcilik" olsa da!
Filmi izlerken kafamda şöyle bir duygu da oluşmadı değil: Aysun ve Özkan, Filiz ve Fırat’ın kendilerini taklit etmelerini daha yüce gönüllü bir şekilde karşılasalar nasıl olurdu? Evliliklerini kurtarmak için, alaycı bir şekilde de olsa kendilerinden iham alan şehirli çiftin bu oyununu görmezden gelemezler miydi? Bir utanç noktası mıydı onları ortaya döken, bu utancın arkasına gizlenilemez miydi? Büyüklük gösteremezler miydi? Bir anlık da olsa aklıma gelen bu düşünceleri burada yazmak istedim, o zaman hikayenin yönü bambaşka taraflara giderdi kabul! Ama bu sonda da şehirde yaşayan, bütün zehrini soluyan şehirli insana yine aynı yalan payesi verildi, özellikle havuz sahnesinde!
Oyunculuklara gelirsek, Nejat İşler hala izlemesi keyifli bir oyuncu, Fatih Artman kendisini komedi oyunculuğundan bu taraflara atmaya çalışsa da üzerine yapışmış kalıplar yüzünden bazı sahnelerde sakil durdu, filmin gerilim dozunu bir tartıyla elinde tutan Ünal kadar Artman’ın varlığı da gerilimi emdi; Öykü Karayel, Artman’a uyumlanmaya çalıştı ve Deniz Işın, Avrupai yüzüne karşın köylü kadına güzel hayat verdi. Ünal’in akışkan sinematografisiyle, iki çiftin buluşma ve çatışma anlarını izlemek nereden baksanız keyifliydi!
Banu BOZDEMİR