BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
3,5
İyi
Bridget Jones Onun İçin Çıldırıyor

Bridget yine yeniden aşk yolunda!

Yazar: Banu Bozdemir

"Bridget Jones: Mad About The Boy" / "Bridget Jones Onun İçin Çıldırıyor"u izlerken aklım sık sık 2001 yapımı ilk film olan "Bridget Jones'un Günlüğü"nün kapısına çarpıp çarpıp geri döndü, zaten film geçmiş filmlerden referansları fazlaca önümüze yığıyor ve filmler arası bir bütünlük kurarak geçişli izleme duygusuyla bizleri sınıyor! Renée Zellweger’in yaş almış, olgunlaşmış suratında aynı mimikleri bulmanın keyfiyle, yine de ‘hayat bize neler etmiş’ türküsü eşliğinde filmi izledik. Filmin Bridget’a yaptırdıklarını düşününce onu bir çizgi roman kahramanı olarak sınıflandırmak yanlış olmaz, hatta bazı hemcinslerinin Bridget’ın yaşadıkları karşısındaki gösterdikleri öfkenin önüne böylece daha kolay geçilebilir. Yazar Helen Fielding muhtemelen milenyumun başlarında yeni nesil kadınların depresyonunu keşfetmişti ve bunu agresif bir tonda aşağı çekmek yerine herkesin buna gülümsemesini tercih etti, araya sıkıştırdığı samimi doz sırlarla (babaanne külotları mesela) da bunu geniş kitlelere yaymayı başardı!

Universal

Yazarımız bu kez birkaç yıl sonra Bridget’ı yeni cinsel ve kültürel formlarla karşımıza getiriyor, ona güzel bir reset çekmiş gibi durmasına rağmen Bridget hala bizim eski arkadaşımız! 40’larının sonunda, toplumsal dayatmaları elinin tersiyle iten, takıntılı, kilosuna ve alkole karşı bağımlı, zeki olmasına karşı sersemlik derecesi hala yoğun bir kadın! Ama kitabın özü yani Bridget’in varlık sebebi bir aşk, erkek arayışı olduğu için kum saatini tersine çeviriyor Fielding. Tam Bridget hayatının aşkı duygusal kabız Mark Darcy’ye kavuştu derken yeni filmde onu iki çocuklu bir dul olarak karşımıza çıkarıyor. İşini yaparken bir mayına basarak ölen Darcy’i ise mükemmellik nişanıyla kutsuyor adeta! İki çocuğuyla gözyaşının hakim olduğu bir açılış yapan film, sonrasında sanırım asılı kaldığı ağaçta Bridget’a devam etme gücü aşılıyor, olumsuzlukları uzaklara fırlatıyor ama karakterin seyircide yarattığı ‘her koşulda sevgi’ hapını dokunaklı bir biçimde dilimizin altına yerleştiriveriyor!

Film büyük ağacın önünde Bridget’a çatallı bir yol, iki seçenek sunuyor. Biri Billy’nin inançsız ve sol eğilimli öğretmeni Bay Walliker (Chiwetel Ejiofor) diğeri ise olgun kadınlardan hoşlandığını itiraf eden, bir yandan da korkan, kaçan, gidip gelen öğrenci ve çim biçicisi çok genç ve yakışıklı Roxster (Leo Woodal). Film son zamanlarda moda terim haline gelen genç adam, orta yaş kadın ilişkisi (Babygirl, A Family Affair) zincirinden nasipleniyor ve Bridget’i bu genç adamın kollarına itiveriyor. Bay Walliker için beklemede kalınız notunu da iliştirivererek! Bu geçişi orta yaşlı bir kadını hem anne hem de yaşayan cinsellik olarak göstermesi komik ve iyi gelse de, film bu ilişki hakkında gerçek bir yargıda bulunmaktan özellikle uzak duruyor! Sanırım Roxster’ı ortaya çıkardıktan sonra ne yapacağını bilemeyen senaristler, onu bir basamak gibi kullanmayı uygun buluyor, hızla kenara itiyor ve asıl ilişkinin yolu açılıyor. Aslında Bridget ve Bay Walliker tamamen zıt karakterler, ama Marc Darcy’i gibi bir adamı kendisiyle evlenmeye ikna eden Bridget burada da zorlanmıyor. Genelde ilişkilerinde Bridget kendisi adım atmaktan çok karşı tarafın kendisine yaklaşmasını, uyum sağlamasını amaçlıyor ki burada da olan bu, Bay Walliker onun kimyasına karışmayı tercih ediyor! Oysa baktığımızda Bridget ve Daniel Cleaver (her daim parlak Hugh Grant) bir daireyi zıt açılardan tamamlayıp bir noktada buluşmayı başaran nadir ruhlardan. Ama Bridget tüm splastik ruhuyla ciddi adamların kollarına atıyor kendisini. Film Daniel’e ‘uncle’ unvanı vererek Bridget’ın çocuklarına baktırıyor ve ikiliye aynı zamanda yalnızlığı deneyimletip onları yine iki zıt kutbun bileşenleri yapmayı başarıyor!

Filmin yeni oyuncuları altı yaşındaki Mabel ve abisi Billy. Mabel babasını hatırlamayacak kadar küçük olduğu için annesinin etrafındaki her erkeğe babası olup olamayacağını sorar, oyuncaklarına canlı gibi davranıp, pencerenin camından onları gözetleyen baykuşa bakmadan uyuyamıyor. Baykuşun Walliker’ın evde olup pencereden baktığı bir anda uçup gitmesi de filmin Marc Darcy’nin ruhuna sahip çıktığı gerçeğiyle bizi ve Walliker’ı karşı karşıya getiriyor. Billy ise babasının yokluğunu üzüntüyle ve içine kapanık yaşayan bir çocuk, Daniel’in benzettiği gibi tıpkı babasının kopyası! Bridget’ın çocuksu yapısının çocuklarla bir arada bulunmasını daha olanaklı kılmasını beklerken, çocuklarını muhteşem dadı Chloe’ye (Nico Parker) kaptırdığını düşünecek kadar devre dışı kalıyor çocuklarla ilişkileri. Aslında film eski karakterleri de fazlaca devre dışı bırakıyor. Bridget’ın muhteşem anne ve babası hatta annesinin arkadaşı Una bile. Görüntülü aramanın eseri olarak aramızdalar! Çekirdek arkadaş grubu da aynı şekilde gönül bağıyla Bridget’a seks yapması konusunda ağız birliği ediyor ve bir rabarbaya dönüşüyorlar. Film jinekolog doktor Dr. Rawlings rolünde muhteşem Emma Thompson’la yolumuzu bir daha kesiştiriyor ve ikilinin sahnelerinden maksimum mizah fışkırıyor, keşke daha fazla sahneleri olsaydı dedirtecek kadar!

Her ne kadar "Bridget Jones: Onun İçin Çıldırıyor" deyip biraz anlam karmaşası yaratsa da, geleneksel numaralarına sahip çıkıyor ve o büyük külotu Zellweger’e yine giydirip karakterinin zayıflıklarıyla var olduğu gerçeğini sempatik bir şekilde yüzünüze vuruyor! Sonuçta o bir romantik komedi karakteri, yaş alan kadınların aşk ve seks anlamında görünmez olmadığına dair vurgular yaparken kendi tarzını kullanıyor ve bunu yaparken bazen çileden çıkarıcı olabiliyor ama bence o bizim kıymetlimiz! Bu tarzın taklitçileri çok oldu ama hiçbiri Bridget Jones kadar damga vuramadı, o yüzden bir kez daha onu tüm çabaları ve hatalarıyla kabul etme vakti!

Banu BOZDEMİR

Daha Fazlasını Göster