Dizi meraklısı biri değilim. Seçerim ve genelde beni güldüren ya da rahatlatan sitcom türü dizileri izlerim ki takip zorunluluğu da olmaz pek onları.
..Ezel dizisini tv de gösterildiği zamanlarda izlemedim çünki bir kaç parçasını görmüştüm "klasik mafya dizisi olsa gerek" gibi bir düşünceye sahiptim. Üstünden bir sene falan geçtikten sonra izlemeye başladım. Çünki çok beğenildiğini duyuyordum hep.
Beğendim mi? Evet.. Çok beğendim hem de.. Bana Monte Kristo Kontu'nu anımsattı. Daha sonra zaten senaryonun o filmden esinlenilerek hazırlandığını duydum, ne kadar doğru bilmem..
Senaryo bizim televizyonların ve seyircisinin alışık olmadığı türden "usta işi" denebilecek ellerden çıkıyordu belli ki.. Oyuncular da iyi seçilmişti ve hemen hepsi oynadığı karakteri iyi yansıtıyordu. Özellikle Ezel, Kenan Birkan, Ramiz Dayı, Ali Kırgız, Tefo, Cengiz, Azad karakterlerini oynayan oyuncuları tebrik etmek lazım.
Senaryo ve oyuncular iyiyse, film seviliyor. Bu da onlardan biri.. Türk dizi tarihi diye bir şey var olduğunu varsayarsak, bu dizi başı çekenlerden biri, hatta belki de ilki..
Şimdi bir film izleyicisi gözüyle bakmayı bırakıp, psikolojik ve sosyal etkilerine değineyim biraz da, kendi bakış açıma göre...
Bu bir intikam filmi. Haksızlığa uğramış birinin adaleti kendi yöntemleriyle sağlamaya çalışmasını anlatan bir hikaye.. Bunun için bir elden yardım alıyor ve büyük bir sabırla planına hazırlanıyor. İnsanüstü bir sabırla...
İzleyiciler, bu masum ve haklı kişinin intikam planını izlerken kendilerine yapılmış haksızlıkları da düşünerek, onun her başarısında kendini hayal ediyor büyük ihtimalle. Kendisine yapılmış haksızlıkalr olduğunu düşünen ama elinden bir şey gelmeyen kişi, haklıların kazandığını gördüğünde içi umut doluyor. Hayata, ilahi adalete inancı artıyor. Kendi hayatında bir şey değişiyor mu? Hayır.. Ama psikolojik olarak iyi hissediyor. Bu açıdan olumlu bir etki gibi görülse de aslında gerçeğe faydası yok. Film bittiğinde hayat devam ediyor çünki. Yine umutsuzluğa düşülüyor tabi bir süre sonra..
Aile ve dostluk yapısı berbat denecek türde filmde.. Eyşan ve babasının durumu mesela.. Ve bu kötü babaya rağmen hastalıklı bir bağ var babasına karşı.. Dostluklar da öyle.. Ali ve Cengiz örneği mesela..
Sahte sevgiler, sahte, bencil dostluklar..
Ve bakıldığında, bu kötü karakterler bir eli balda öteki yağda yaşam sürüyorlar. Ferah içindeler. Kendi iç cehennemlerini saymazsak... Dizideki iyi karakterler de hep zorda kalıyorlar. Ölüyorlar ya da.. Bu durum "kötü ol sen kazan" gibi bir önerme çıkarılmasına sebep olabilir.
İyi analiz edebilirsek ve mesajları farkederek izleyebilirsek, hangi mesajın iyi hangisinin kötü olduğunu anlarız. Buna göre anlam çıkarabiliriz kendimiz için de, gerekiyorsa.. Ya da sadece "bu bir film" diyerek bakarız, özenti içine girmeyiz, bilinçaltımıza yüklemeler yapmaz-yaptırmayız... Bu her film için geçerli.. Çünki filmler, müzikler, oyunlar gibi etkisi altında kalınabilecek şeylerin çoğu toplumların değerlerini alt üst edebilecek, kişilerin psikolojilerini bozabilecek türden oluyor.. Sonra ortalıklarda mafya özentisi ergenler görebiliyoruz mesela...
Çocukların izlemesini önermem, muhtemelen yayınlandığında da belli bir yaş sınırı koyulmuştur. Gerçi şimdi çocuklar bilgisayarlarda korkunç canavarlarla savaş dövüş gibi aksiyon oyunları oynuyorlar, ki bu da çok yanlış aslında ama....
Sevgiler..