'Breaking Bad' gerçekten büyük bir TV ve sinema klasiği oldu diyebiliriz. Bir çok arkadaşın tespiti doğru; senaryo öylesine muhteşem, inceliklerle dolu ve etkileyici ki , bir çok dizinin aksine ritmini ve büyüleyiciliğini bir gram kaybetmeden, inandırıcılığına leke sürmeden hikâyesini nihayetine ulaştırmayı başarıyor. Breaking Bad, bir insanın ahlâki zaaflarının kendisi ve sevdiği herkes için bir felakete dönüşmesini anlatırken benzerlerini tvde ve sinemada defalarca izlemiş olmamıza rağmen büyük bir etki yaratıyor. Öyle ki; dizinin bazı bölümleri tak başına bir klasik olabilir ya da bazı bölümlerdeki sahneler hakikaten antolojilere girecek denli mükemmeller, örneğin eğer yanılmıyorsam 4. sezonda yer alan " Sinek" adlı bölüm tek başına bir klasik bir tiyatro veya sinema eseri olabilir, öylesine muhteşem; bu bölümde karakterlerimiz uyuşturucu pişirdikleri laboratuarlarından çıkmak bilmeyen bir sineği yakalamaya çalışıyorlar. Karakterimiz walter White?ın bastırmaya çalıştığı vicdanını simgelediğini anladığımız bu sinek, dizinin ilerleyen bölümlerinde, herşey giderek daha korkutucu-gerçekten korkunç- bir hâl aldıkça karşımıza çıkıyor hiç beklenmedik yerlerde ve sonlara doğru, elbette, yok oluyor . Yine 5.sezon 8. bölümde bir karakterin diziye ölerek veda ettiği sahneler sinemada çekilmiş en etkileyici ölüm sahnelerinden birini içeriyordu: karakterimiz silahla vurulmuş bir halde, üzerinde güneş ışıklarının pırıl pırıl parladığı nehre bakarak kendisini öldürmeye gelen diğer karaktere konuşmamasını, "huzurla ölmek istediğini" söylüyor, ölürken nehirde parıldayan güneş ışıklarını uzaktan izliyoruz; karakterin yaşamı, onun kan ve suçla dolu hayatının tam tersi pırıl pırıl, ışık dolu bir görüntü, istediği de bu zaten, huzurla ölmek? eminim bir çok kişi çok etkilenmiştir. Yine dizinin baş karakteri Walter White'ın eşine kim olduğunu anlattığı "kapıyı çalan benim, tehlike benim" sahnesi de kesinlikle Taxi Driver'da Robert De Niro'nun artık klasikleşmiş monologu kadar etkileyici, ve klasik olacak sahneler; ya da Walter'ın son bölümlerden birinde az önce yaşanmış bütün dehşet verici olaylara rağmen çölde içi 11 milyon dolar dolu varili yuvarlayarak çölde yürüdüğü sahneler kesinlikle antolojilere geçecek nitelikte. Bütün bunlar ritmi bozulmayan, niteliğini ve çıtayı sürekli artıran bir senaryonun sonuçları. Seneler boyu devam eden, hikâyeleri ne yazık ki son sezonlarında yorgun kalemlerin kurbanı olan nice güzel dizi var, Dexter'ın ilk sezonlarındaki enerji ile son sezonlarındaki yorgun halleri, hatta OZ'un muhteşem senaryosunun son sezonda artık yorulduğunu belli ederek tökezlemesi gibi..Türkiye'den örnek verirsek; Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisinin ilk sezonu, hele de ilk bölümler ve finali nerde, son zorlama iki sezonu nerde... Gerçekten de iyi oyuncu bulmak mümkün, ama iyi senaryo, her zaman mümkün değil ? Hikâyeler ritmini yitirmemeli. Breaking bad bu konuda senelerce örnek olarak gösterilecek bir klasik.
Walter White karakteri en az Kızgın Boğa filmindeki Jake la Motta kadar trajik. La Motta yaptığı kötülüklerin ve şiddetin bedeli olarak onu seven herkesi kaybediyordu, ama naifti gene de. Walter White asla naif değil, ama ikisi de kendisi olmanın bedelini ödemek anlamında trajikler: La Motta nasıl birisi olduğunu anlamadan yaşayıp gidiyor, Walter eline güç geçince o güne dek silik bir insan olarak yaşamanın öcünü alıyor adeta; değişiyor ve kötü bir insana dönüşüyor- arada kendini kara bir sinekle hatırlatan vicdanına rağmen. Walter White karakteri, sinema ve televizyon tarihinde artık yerini almış bir karakter, orası kesin. Breaking Bad mutlaka izlenmeli ve mutlaka üzerine düşünülmeli.