Senaryosunu yazmanın yanı sıra editörlüğünü de üstlenen Mike Flanagan'ın yönetmen koltuğunda oturduğu "Midnight Mass"; dinlerin, özellikle de dinsel fanatizmin, inansın inanmasın, geride kalan "sıradan insanların kanını emen vampirler metaforu" ile Hristiyanlık örneği üzerinden ele alınarak masaya yatırıldığı, yedi bölümlük bir mini Netflix dizisi olarak geliyor karşımıza...
Aslında kendisi de; çocukken, hatta muhtemelen bebekken, yine kendisine sorulmadan Hristiyan olarak takdis edilerek Katolik bir aile geleneği içinde büyütülmüş bir "ateist" olan Flanagan:
Bunu yaparken de, "spoiler" oluşturmaması için isimlerini veremeyeceğimiz birkaç kökten dinci tiplemeyi, günah keçisi olarak sergilemek suretiyle, ortamı daha fazla gererek dindar izleyiciyi de kızdırmamaya özen göstermiş...
Yani bırakın Richard Dawkins'i, bizim yerli ve milli düşünürlerimiz Turan Dursun ve Arif Tekin kadar cesaretli davranamayan Flanagan, elini fazlasıyla korkak tutmuş...
Ki bize göre, senaryonun ve dolayısı ile de filmin ana temasının, her türlü eleştiriye açık kalan yumuşak karnı da bu olmuş...
Sonuna kadar desteklediğimiz en önemli doğrusu ise, dillendirdikleri hakkında pek fazla bilgisi olmadığı için İslamiyet ve Yahudilik başta olmak üzere diğer dinleri, mevzuya dahil etmemesi...
Gelin isterseniz; Flanagan'ın, "Oculus" (2013), "Hush" (2016), "Before I Wake" (2016), "Ouija: Origin of Evil" (2016), "Gerald's Game" (2017), "The Haunting of Hill House" (2018), "Doctor Sleep" (2019) ve "The Haunting of Bly Manor"da da(2020) birlikte çalıştığı Newton Biraderlerin, kurgu ile neredeyse sarmaş dolaş dans eden, son derece çarpıcı müziklerinin de damgasını vurduğu diziye biraz daha yakından bakalım...
Kitap I: "Genesis / Yaratılış"
Chicago'nun gündüzlerinde, finans ve borsa işlerinden kazandığı bol miktardaki paranın da verdiği cesaret ile "gecelere akarak" alkollü araç kullanmayı alışkanlık haline getirmiş olan Riley Flynn (Zach Gilford), küçük Tara - Beth'in (Ebony Booth) ölümü ile sonuçlanan bir trafik kazasına karışmış ve (duruşmada takım elbise giyip, kravat takmayı unuttuğu için iyi hal indiriminden yararlanamayarak) on yıllık bir hapis cezasına çarptırılmıştır ...
Bu sürenin dört yılını, tanrı arayışı ile İncil, Tevrat, Kur'an, Talmud ve Tao Te Ching gibi bütün dinlere ait kitapları okuduktan sonra bir "ateist" olarak tamamlayarak şartlı tahliyeye hak kazanan Riley; insanların geçimlerini balıkçılık ile kazandığı,
M. Night Shyamalan'ın "The Village"ını (2004) anımsatacak kadar kendi içine kapalı, 127 nüfuslu Crockett Adasındaki annesi Annie (Kristin Lehman), babası Ed (Henry Thomas) ve limanda, Ooker (Louis Oliver) ve Şerifin oğlu Ali Hassan (Rahul Abburi) ile beraber Bill "Bowl" dan (John C. MacDonald), bir miktar uyuşturucu alarak tüttüren on altı yaşındaki kardeşi Warren'ın (Igby Rigney) yanına dönecektir...
Ki, bir kilise görevlisi olan Beverly "Bev" Keane'in (Samantha Sloyan), Monsenyör John Pruitt'in de gelmesini beklediği sabah feribotu ile döner de...
Bu arada, daha önce New York'da bir rock grubu ile de çalışmış olan adanın öğretmeni (ve filmin yönetmeni Flanagan'ın karısı) Kate Siegel'ın canlandırdığı Erin Greene, yirmi haftalık hamile olduğunu öğrenirken, sadece Aziz Patrick isimli 1824 yılında kurulmuş bir Katolik kilisesi bulunan adanın Müslüman Şerifi Hassan'ın (Rahul Kohli) bir geceliğine kodese tıktığı alkol bağımlısı Joe Collie (Robert Longstreet) ile yıllardır tekerlekli sandalyeye mahkum olan Leeza Scarborough (Annarah Cymone) ve onun annesi Dolly (Crystal Balint) ve babası Başkan Wade (Michael Trucco) ile de tanışırız...
Evet haklısınız...
Bir de ileride, önemli fiillere imza atacak olan Sturge (Matt Biedel) var...
Elbette tüm karakterleri birer birer tanıdığımız bu gelişmeler normal şeyler...
Ancak elektrik ve telefon hatlarının da kesileceği ciddi bir fırtınaya hazırlanan ada halkı için Pazar ayininde karşılaşacakları, bomba bir sürpriz de mevcuttur...
Kim mi?
Tabii ki de, hastalanan Monsenyör Pruitt'in yerine birkaç haftalığına kiliseye gönderilen Peder Paul Hill'dir (Hamish Linklater)...
Fakat turpun asıl büyüğü, Riley'in Monsenyör Pruitt'i gördüğünü sandığı gece başlayıp sabaha dinmiş olan fırtınanın ardından, sahil boyunca martılarca didiklenmekte olan cansız kedi bedenlerinin uzanıyor olmasıdır...
Kitap II: "Psalms / Mezmurlar"
Şerif Hassan'dan Başkan Wade ve Ed'den, evdeki yatak odasının duvarında "Se7en" posteri bulunan Riley'e kadar herkes sahile toplanmış ama bu toplu kedi katliamına kimsecikler bir anlam veremese de Beverly önlem olarak, adadaki herkesin kullanımına açık olan kimyasal odasından aldığı fare zehirini, evinin çevresine koymaya karar vermiştir...
Neyse...
Şartlı tahliyesinin olmazsa olmaz kurallarından biri olarak Riley'in, ana karadaki "Alkol Bağımlılığı / (AA - Alcohol Addictive)" terapilerine katılarak, tahliye pusulasını mühürlettiğini de görürüz...
Derken...
Ada da her yıl düzenlenen Paskalya festivalindeyiz...
Ve bu festivalde Peder Paul; Riley'e, söz konusu "AA" toplantılarını, ada da düzenlemeyi önerir...
Böylelikle de, Riley'in gününün büyük bir kısmı, feribotlar da geçmeyecektir...
Yalnız aynı esnada, Joe'nun "oğlum" diyerek sevdiği köpeği Pike, kimliği meçhul birince zehirlenerek öldürülmüş olup kediler gibi onun da faili belirlenemeyecektir...
Yine de daha da önemlisi Erin ile Dr. Sarah Gunning'in (Annabeth Gish) yaşlı annesi Mildred (Alex Essoe) pencereden baktıklarında, karanlıkta gezinen bir karaltı görürlerken Bowl, aynı karaltının saldırısına uğrayarak hayatını kaybeder...
Ama bu bile hiçbir şey değildir...
Zira bir Pazar ayininde Peder Paul, herkesin şaşkın bakışları arasında, Leeza'nın tekerlekli sandalyesinden kalkarak yürümesini sağlayacağı bir ilahi mucizeyi gerçekleştirecektir...
Karakterleri daha yakından tanıdığımız ilk iki bölüm bitti...
Geride; devlet okullarında, din dersi verilmesinin yanı sıra inancına aldırılmadan tüm çocuklara İncil dağıtılması üzerinden, son derece sağlam bir "laiklik" tanım ve eleştirisinin de yapıldığı "Proverbs / Özdeyişler" ile "Lamentations / Ağıtlar", "Gospel / Müjde", "Acts of the Apostles / Havarilerin İşleri" ve "Revelation / Vahiy" den oluşan, bir beş bölüm daha sizleri bekliyor olacak...
"The Haunting" serilerini ilgiyle izleyen sinemaseverlere; Flanagan'ın vaz geçilmez görüntü yönetmenlerinden Michael Fimognari ve casting direktörlerinden Anne McCarthy ile başarılı görsel efekt supervizörleri Keith Adams, Rob Price ve Graeme Baitz'in de aralarında bulunduğu teknik ekibin ortaya çıkarttığı ve Hamish Linklater'ın Peder Paul karakterinde muhteşem bir performans sergilediği bu diziyi, gönül rahatlığı ile öneriyoruz...
Keyifli seyirler,