Hesabım
    Uluslararası Amsterdam Belgesel Film Festivali'nden İzlenimler!

    Festivalde sona doğru yaklaşırken öne çıkan filmlere dair yorumlar ve genel izlenimler Beyazperde'de!

    Bu yıl 14- 25 Kasım tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası Amsterdam Belgesel Film Festivali (International Documentary Festival of Amsterdam)'ni yerinde takip eden Nevin Sungur Beyazperde.com okuyucuları için festival izlenimlerini paylaştı. Son dönemecine giren uzun soluklu festivalden notlar:

    Dünyanın en büyük belgesel film festivallarinden biri olan IDFA (International Documentary Festival of Amsterdam), her yıl olduğu gibi bu sene de 14- 25 Kasım tarihleri arasında en yeni ve iyi belgeselleri izleme fırsatı sunuyor. Onlarca ülkeden gelen binlerce konuk bir haftadır şehri adeta bir film atölyesine çevirmiş halde . Sadece konukların ilgisi değil etkileyici olan, günler öncesinden yaptırdıkları rezervasyonları ile tüm seanslarda salonları dolduran Amsterdamlıların belgesel merakı da az rastlanır nitelikte.

    Seyircilerin keyfi yerinde ama bu sene IDFA yöneticilerinin biraz buruk olduğunu söylemek gerek. Dünyayı sarsan ekonomik kriz Hollanda’yı da etkilediği için bütçeden yüzde beşlik bir kesinti yapılmış. Hatta yeni projeler ve yönetmenlere destek veren Jan Vrijman Fonu neredeyse iptal edilecekken son anda İngiltere’den gelen yardım ile kurtulmuş. Ancak şimdi fonun ismi değişiyor, bundan sonra IDFA Bertha Fund olarak desteklerini sürdürecekler.

    Bütün bu sıkıntılara rağmen festival görkeminden çok fazla bir şey kaybetmemiş gibi. 25. yılı olması nedeniyle haklı bir gurur ve mutluluk bile göze çarpıyor çalışanların yüzünde. Dile kolay çeyrek asır önce küçük ve lokal bir etkinlik olarak başlayan IDFA, bugün 97 ülkeden 2000’den fazla belgesel profesyonelini ağırlıyor. Festival süresince tartışmalar, paneller ve partiler de hız kesmiyor. Hedef, konukların buradan maksimum istifade ile ayrılmaları ki bu da başarılıyor. Burada kurulan ilişkiler bir çok başka şehirde düzenlenen festivalleri besliyor, belgeseller farklı ülkelerde farklı izleyicilere ulaşma şansı buluyor.

    Festivalde toplam 11 dalda ödül veriliyor. Aralarında en prestijli olanı ise 60 dakika üzerinde süresi olan filmlere verilen En İyi Uluslararası Uzun Metrajlı Belgesel ödülü. Meraklısı için kısa bir not: 2008 yılında İki Dil Bir Bavul (Orhan EskiköyÖzgür Doğan) filmi de bu ödüle aday gösterilmişti. Yarışmada 16 yapımın olduğu festivalde toplamda 300’ün üzerinde film gösterildi.

    Filmlerden kısaca bahsedecek olursak açılış gecesi gösterilen “Wrong Time Wrong Place” festivalin en iddialı yapımlardan.  Hollanda’da belgesel deyince akla gelen en önemli isimlerden biri olan John Appel’in yönettiği film, Norveç’te ırkçı Anders Breivik tarafından gerçekleştirilen ve 77 kişinin ölümüyle sonlanan silahlı trajedinin hikâyesini anlatırken bir yandan da hayatı sorguluyor. Film aynı zamanda büyük ödül için de yarışıyor.

    Bir diğer iddialı film ise Amerikalı yönetmen Alan Berliner imzalı. “First Cousin Once Removed”da  yönetmenin Alzheimer olan kuzeni ve aynı zamanda akıl hocası Edwin Honig’in öyküsünü izliyoruz. Bir zamanlar son derece başarılı ve yetenekli bir şair, çevirmen, üniversite hocası ve edebiyat eleştirmeni olan Honig’in hastalığının ilerlemesiyle beraber hafıza kaybı da başlar. Yönetmen Berliner, filmini “hafızanın işlevi ve hatırlama kabiliyetimizin önemini anlatan görsel bir  deneme” olarak tanımlıyor.

    “In the Dark Room” ise festivalde en çok konuşulan filmlerden biri oldu. İsrailli yönetmen Nadav Schirman belgeselde, bir dönem dünyanın en çok aranan terörisi olan Çakal Carlos’un karısı Magdalena Kopp’un hayat öyküsünü anlatıyor. Öykünün geniş açısında ise uluslararası terörizm bağlantıları var.

    Bugüne kadar yapılan Afganistan hakkındaki filmlerden farklı olduğu iddia edilen “My Afghanistan- Life in the Forbidden Zone” ise genç bir yönetmenin imzasını taşıyor. Batıdaki ana akım medyada Afganistan’ın yer alma biçimine itiraz eden Afgan kökenli Danimarka ‘da doğup büyümüş gazeteci Nagieb Khaja, savaş yorgunu ülkede yerel halka dağıttığı cep telefonları ile onların günlük hayatından görüntüler toplar. Bu görüntülerle yapılan filmde Batı medyasında yer alandan çok daha farklı ve insan unsurunun öne çıktığı bir Afganistan vardır.

    IDFA politik belgesellere ağırlık veren bir festival.  Son yıllarda özellikle Kamboçya, Kuzey Kore , Myanmar odaklı oldukça çok sayıda film izledik. Bu sene de Hollanda’nın eski sömürgesi olması nedeniyle ilgi gören Endonezya filmlerinin yanı sıra yine aynı coğrafyadan bir çok belgesel programda yer aldı.  Ayrıca Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki dengeleri değiştiren “Arap Baharı” na dair “Bahrain: The Forbidden Country”, “The Suffering Grasses” gibi belgeseller de yakın tarihte, yakın coğrafyamızda yaşananlara ışık tutuyor.

    Türkiye, İki Dil Bir Bavul dışında IDFA’da maalesef çok fazla yer almadı şimdiye kadar. Bu sene de Türkiye’den sadece, (IDFA ve Avrupa Kültür vakfı işbirliği ile başlayan ve genç belgeselcileri bir araya getiren) Doc Next kategorisinde gösterilen iki kısa film yer alıyor: Eşkişehir’de bir heykelin hikayesinin anlatıldığı “One of Us” ile İzmir’deki Refik’in çay bahçesinde bir günün öyküsü “Just Brewed it, We’re Waiting for it to Settle”.

    Yönetmenliğini Joel Curtz’ün yaptığı “The Bride” ise Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir belgesel.  2008 yılında otostop yaparken Gebze yakınlarında öldürülen İtalyan sanatçı Pippa Bacca’nın kamerasından çıkan görüntülerin kullanıldığı belgeselin dünya prömiyeri de IDFA’da yapıldı.  Filmde ailesi ve arkadaşları Pippa’yı ve yolculuğa çıkış nedenlerini anlatıyor. Filmin son sahneleri ise oldukça çarpıcı çünkü bu görüntüleri Pippa değil kendisini öldüren katili çekmiş.

    Festivale ve gösterilen filmlere dair ayrıntılı bilgilere ise festivalin websitesinden ulaşılabilirsiniz.

    Haber: Nevin Sungur

    facebook Tweet
    Öneriler
    Back to Top