4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün (4 luni, 3 saptamini si 2 zile) filmiyle 2007 yılında Cannes'da ödül alan Romen yönetmen, bu sene gene Romanya'da geçen trajik bir hikayeyle karşımızda. Basın konferansında filmini açıklamak ve insanları yönlendirmekten kaçındığını yineleyen yönetmen, yine de gelen sorular sonucunda, ister istemez filmiyle ilgili bazı açıklamalarda bulundu. Özellikle anlattığı Romanya'da sinema ve izleyicinin sinemaya bakışı, ister istemez Türkiye'nin durumunu da akıllara getiriyor.
18 Mayıs'taki basın gösteriminden sonra 19 Mayıs'ta basın konferansı gerçekleştirilen Beyond the Hills filmiyle ilgili yönetmeni Cristian Mungiu'nun açıklamalarından bazılarını sizlerle paylaşıyoruz:
- Herşeyden önce, en çok rica ettiğim şey, bu filmimin bir öncekiyle kıyaslanmaması, ben kendi kafamı boşaltarak bambaşka bir film çekmeye çalıştım, izleyici de bu şekilde yaklaşsın isterim. Sinemada kendimi tekrar etmek istemem.
- Evet gene kızlar üzerinden bir hikaye anlatıyorum, belki bir tek bu benzerlik var.
-Ben bu filmimde sevginin farklı şekilleri olabildiğini, yüzüstü bırakılma duygusunu, hayatta verilen kararların sonuçlarını ve alınabilen dersleri anlatmak istedim.
-Örneğin, son sahneye kadar filmde hiç müzik kullanmamam bilinçli bir tercihti, tercih ettiğim bazı kamera açıları da aynı amaca hizmet ediyordu. Ben izleyiciyi etkilemekten hoşlanmıyorum, müzikle ya da açıyla, şuraya bakın, burada hislenin demek istemiyorum, ben bir hikaye gösteriyorum ama seyirci orada benim takılmadığım çok başka birşeye takılmakta özgür kalmalı. İstediği detayı ortaya çıkarabilmeli, ben seyircime bu anlamda saygı duyuyorum, onu yönlendirmeye ihtiyaç duymuyorum. Kurgudaki plan-sekans tercihlerim de hep bu yönde oldu.
-Kameramanımla aynı okuldan mezun olduk, birlikte yetiştik bu sektörde, o yüzden konuşmadan bile anlaşabiliyoruz, tam istediğim şeyleri veriyor bana. Belki başka bir yönetmenle çalışırken farklıdır, ama benim dilimden anlıyor. Ayrıca biz okulda öğrendiklerimizi tekrar etmiyoruz, kendi bildiğimiz gibi çekiyoruz filmlerimizi. Üstelik kameramanım çok becerikli, uzun sekanslarda 8-9 dakika omuzunda kamera taşıması kolay birşey değil.
-Bazı sahnelerde özellikle geri çekildik, çok mükemmel kareler oluşturmaktan kaçındık, hikaye öne çıksın diye.
-Bence filmimde kimseyi suçlu göstermiyorum. Ne dini, ne bir kişiyi. Hatta bana sorarsanız, suçlular filmde olmayan kişiler. Bu kızların bu halde olmalarına sebep olan aileleri mesela. Aslında filmimi bu kadar çok anlatmamalıyım, size kalmış.
- Yaşanmış bir olayın kitaplaştırılmış halinden esinlenildi bu filmde ama film gerçek bir hikayeyi anlatmıyor, film sorular soruyor aslında. Olaylar budur budur demiyorum, din budur, aşk şudur demiyorum, ya da daha önceki filmimde komünizm budur gibi reçeteler vermedim, bu olayların üzerinden sorular soruyorum, filmlerimi sevilsin, beğenilsin diye de yapmıyorum, filmler cevap vermek için değil soru sormak için varolmalıdır bence. Filmlere cevap bulmak gibi bir yük bindirmemeliyiz.
-Romanya'daki ekonomik kriz sinema endüstrisini etkiledi diyemem, belki, ama sinemayı asıl etkileyen Romanya'da sinemaya bakış açısı. Amerikan sineması popülerleştiriliyor. Televizyondan itibaren böyle beslenen bir çocuk 18 yaşına geldiğinde, sinemayı sadece Amerikan sinemasından ibaret birşey zannediyor, daha ötede bir şey düşünemiyor. Maalesef benim yaptığım tarzda filmler salon da bulamıyor, yani açıkçası ekonomiden önce eğitimle ilgili sorunumuz var.
-Anlatmayayım diyorum ama gene de söyleyeyim, bana göre filmde esas konu, geride kalan kızın en sonunda anladıkları. Gerçeklikte böyle birşey yoktur, olaylar olur ve biter, biz birşey belgelemiyoruz, biz o kişinin bakış açısından, bu olaylar sonucunda neler öğrendiğini irdeliyoruz ve bu elbette hayal ürünü bir hikaye.
Bu ilginç film, umarız Türkiye'de de kendisine salon bulur.
Haber: Melis Z. Pirlanti