Seyir Derneği tarafından düzenlenen Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin ikinci ve üçüncü günü; film gösterimleri, söyleşiler ve panellerle geride kaldı.
Festivalin 2. gününde, belgesel türünün önemli ve ilgi çekici iki örneği izleyiciyle buluştu. Ceylan Özgün Özçelik’in yönettiği deneysel belgesel Cadı Üçlemesi 15+’da, canına tak eden kadınlar cezaevlerinden yaraları ve şifaları haykırıyor, şiddetin zaman ve mekân tanımayan döngüsünde iki kadının “suçlu” bulunması sorgulanıyor. Kendilerine şiddet uygulayan kocalarını öldürmüş Aylin ve Havva’nın; evlerini, sevgiyi, öfkeyi, çocukluklarını, çocuklarını, düşlerini ve kâbuslarını mektuplarına döktükleri duyguları Hare Sürel ve Gülçin Kültür Şahin’in sesinden anlatılıyor. Gösterim sonrası gerçekleşen söyleşide izleyicilerin sorularını yanıtlayan Ceylan Özgün Özçelik, çekim ve post prodüksiyon aşamasında yaşadıklarını “Bu kadar fazla acıyı dinlemek ve bu acıların hafızamda bıraktığı izler çok tuhaf ve muhtemelen hayatta bir daha yaşamayacağım bir süreçti,” sözleriyle anlatırken gözyaşlarını da tutamadı.
Cadı Üçlemesi 15+ gösteriminin hemen ardından Nur Akalın’ın 1995 yılındaki Paris, 2001 yılındaki Bangkok ve 2003 yılındaki Auschwitz-Birkenau gezilerinden notları perdeye yansıttığı filmi "Do You Like Jupiter?" festivalde gösterildi. Ayvalık’ta yaşayan Akalın, film gösteriminden sonra izleyiciler ile buluşarak filme başlama sürecini anlattı.
Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun yazıp yönettiği Dermansız adlı belgesel, askerdeyken rahatsızlanıp gittiği Bursa Memleket Hastanesi’nde 47 yıl boyunca hiç çıkmadan yaşayıp ölen Abdullah Kozan’ın hikâyesini konu alıyor. Filmin yönetmenlerinden Melik Saraçoğlu da film sonrası söyleşi için sinemaseverlerle bir araya geldi ve “Söylemek istediğimiz şeyler vardı. Açıkçası belgesel yaparak insanlığa dair, tarihe dair söylemek istediklerimizi söyleyelim, özgür olalım istedik, burada Abdullah’ın hikâyesi biraz bize araç oldu.” diyerek duygularını aktardı.
Başta Cannes Film Festivali’nde izleyiciyle ilk kez buluşan filmler olmak üzere yılın iddialı yapımlarının yer aldığı Uluslararası Seçkiden ise Ai (Eo) ve Müstakbel Suçlar (Crimes Of The Future) filmlerinin gösterimleri gerçekleşti. Cannes Film Festivali Jüri Özel Ödülü kazanan, 84 yaşındaki yönetmen Jerzy Skolimowski imzalı Aİ, bir eşeğin Polonya’aki bir sirkte başlayıp bir İtalyan mezbahasında biten hikâyesini konu alıyor. Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapan David Cronenberg imzalı Müstakbel Suçlar (Crimes Of The Future) ise kışkırtıcı bir bedensel dönüşüm öyküsü. Anısına bölümünde ise usta yönetmen Peter Brook anısına "Yedi Gün… Yedi Gece…" (Seven Days… Seven Nights… - Moderato Cantabile) ve Erden Kıral anısına Vicdan adlı filmle; Türkiye’den Filmler seçkisinden Diyalog; Çocuklar İçin Sinema bölümünde ise "Çok Uzakta" adlı yapımlar 17 Eylül Cumartesi günü sinemaseverlerle buluştu.
Festivalin 3. gününde, Anısına başlıklı bölüm kapsamında Cem Madra anısına John Cassavetes’in yönettiği "Yüzler" (Faces) gösterildi. Filmin başında Tulya Madra, Cem Madra’nın yüzlerce saat çekim yaptığı ama bitiremediği Sulukule’nin yıkım sürecini anlatan belgeselini kendilerine emanet ettiğini ve belgeseli tamamlamak için her türlü desteğe ihtiyaç olduğunu ve bunun için bir web sitesi de oluşturacaklarını duyurdu. Cüneyt Arkın anısına Orhan Oğuz imzalı İki Başlı Dev de Eski Köylü Pazarı’nda gösterildi.
Adana Altın Koza Film Festivali’ndeki dünya prömiyerinin hemen ardından Ayvalık’ta gösterilen Suna, festivalin üçüncü gününde izleyiciyle buluştu. İlk filmi Kasap Havası ile dikkat çeken Çiğdem Sezgin yeni filmi Suna’da, hayatta kendi istediği gibi var olmaya çalışan yersiz yurtsuz bir kadının erkek egemen dünyadaki hikâyesini anlatıyor. Yönetmen Çiğdem Sezgin, başrol oyuncuları Nurcan Eren ve Tarık Papuçcuoğlu ile yapımcı Betül Sezgin, gösterimin ardından merakla söyleşiyi bekleyen izleyicilerin sorularını yanıtladı. Filme gösterilen ilgi karşısında gözyaşlarını tutamayan Çiğdem Sezgin “Bundan 20 sene önce başladığım bir yüksek lisans tezim vardı. 20 sene sonra bitirmeye karar verdim. Bu proje yüksek lisans tezim olsun istedim ve şu anda Google Akademik’ten ulaşılabilen ‘Suna filminin anatomisi ve Türkiye sinemasında yoksul kadın karakter temalı filmler’ adlı bir yüksek lisans tezim var” cümleleriyle filminin ortaya çıkış hikâyesini anlattı.
Festivalin üçüncü gününde ayrıca belgesel bölümünden "Koudelka: Aynı Nehirden Geçmek" ve Eat Your Catfish; Uluslararası Seçki’den ise Cannes Film Festivali’nde Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yarışan ve geçen yıl Bergman Adası filmiyle izleyiciyle buluşan Mia Hansen-Løve’un Güzel Bir Sabah filmi ile George Miller’in Mad Max: Fury Road’dan tam yedi yıl sonra yönetmen koltuğuna geri döndüğü Üç Bin Yıllık Bekleyiş adlı yapımlar 18 Eylül Pazar günü sinemaseverlerle buluştu.
Idris Elba ve Tilda Swinton’ın başrollerini paylaştığı Üç Bin Yıllık Bekleyiş'te Zerrin Tekindor, Ece Yüksel, Burcu Gölgedar ve karikatürist Erdil Yaşaroğlu başta olmak üzere Türkiye’den oyuncular da rol alıyor. Filmin gösterim öncesi gerçekleşen söyleşine filmin oyuncularından Ece Yüksel ve Burcu Gölgedar da katıldı.
Festival programında merakla beklenen “Bir Zanaat Olarak Oyunculuk” başlıklı panel Özen Yula moderatörlüğünde Funda Eryiğit, Hare Sürel, Gülçin Kültür Şahin ve Nihal Yalçın’ın katılımlarıyla Ayvalık Belediyesi Büyük Park Amfitiyatro’da gerçekleşti. Türkiye’deki oyunculuk algısı hakkında Nihal Yalçın “Bu işi okudum ve hayatımın sonuna kadar yapacağım, düşüncesi oluyor. Ancak aslında aktif oyunculuk yapmadığım zamanlarda da kendimi oyuncu hissetmeye devam ediyorum. Oyunculuk hayatta her yerde bize yarıyor” diye ifade ederken; Funda Eryiğit “Herkes oyuncu olabilir, eğitim şart değil. Ama oyunculuk kariyerini sürdürebilmek için kendini belli alanlarda eğitmek gerekli” cümleleriyle düşüncelerini aktardı.
Konuyla ilgili Hare Sürel “Oyunculuk aynı zamanda bir mesai. Ne kadar çok çalışırsak o kadar iyileşiyor” şeklinde konuştu. Gülçin Kültür Şahin ise “Türkiye’deki algı oyunculuk mesleğinin uzak bir yerde kalmasına, öncelikle başka mesleklere yönlendirilmemize neden oluyor” diyerek görüşünü ifade etti.
“Boyun Eğmeyen Bir Kadının Hikâyesi: Suna” başlıklı söyleşide ise Armağan Çağlayan, Çiğdem Sezgin ve Nurcan Eren konuşmacı olarak yer aldı. Çiğdem Sezgin, Armağan Çağlayan’ın “Suna muhtemelen hayatınızdan birisi?” sorusuna istinaden Sezgin, “Hayatımdan tek bir kişi değil; biraz ben, biraz ablalarım, biraz Nurcan Eren ve bir iki çocukluk arkadaşım. Yani en az dört beş kadının karışımıdır Suna” şeklinde cevap verdi. Nurcan Eren ise Suna karakteri için “Benim çocukluğumdan beri izlediğim, tanık olduğum birkaç hikayelerin bana faydası oldu Suna’yı oynarken. Biz hayatımızdaki kadınları birleştirmiş olduk” diye ifade etti.