Aksiyon Eksi Etik
Yazar: Ali ErcivanYapımcı Jerry Bruckheimer ile yönetmen Tony Scott'ın verimli işbirliğinin son meyvesi Deja Vu, New Orleans'ta bir feribota düzenlenen terörist saldırının ardından yürütülen soruşturma etrafında şekilleniyor. Denzel Washington tarafından canlandırılan "Alkol, Tütün ve Ateşli Silahlar Birimi" dedektifi, sadece davayı çözmeye çalışmakla yetinmeyip bu kez suç eyleminin gerçekleşmesini de engelleyebileceği bir fırsata sahip olduğunu öğreniyor.
Evet, tipik bir polisiye/aksiyon filmi olarak başlayan Deja Vu'nun esas kozu, zamanda yolculuğu mümkün kılan kurmaca bir teknoloji. Öncelikli kullanım amacı, dört buçuk gün öncesini belli bir menzil içinde gerçek zamanlı olarak izlemeye olanak tanımak olan bir tür solucan deliği sayesinde, sadece suçun oluşum süreci izlenmekle kalmıyor, bu sürece müdahale etme şansı da doğabiliyor.
Deja Vu'dan memnun kalabilmek için, öncelikle bu numarayı kabullenmek gerekiyor. Yutulması kolay bir numara da değil doğrusu. Her şeyiyle iyi bir aksiyon filmi olan Deja Vu'nun izleyici gözünde tüm inandırıcılığını yerle bir edebilir. Teorik olarak aklımıza yatması için türlü açıklama sunulsa da, filmi bilim kurgu türünün sınırlarına sokacak denli fantastik bir numara bu.
Yine de seyircinin özellikle aksiyon sinemasında neler neler yutageldiğini düşünecek olursak, sürekli hareket halindeki bir film sırasında bunun da üzerine fazla düşünmeden kabullenilecek bir detay olması muhtemel. Deja Vu'nun en azından kendi içinde boşluklar bırakmayan senaryosu, filmin kurduğu gerçekliği çoğunluk tarafından kabul edilebilir kılıyor.
Fakat işin başka bir yanı da var. Hükümetin, herkesin yaşamlarını -en mahrem anlarında bile- izleyebileceği bir teknoloji geliştirip gizlice kullanması, aynı zamanda etik sorunları da beraberinde getiriyor. Ve film, bu etik sorunlar üzerine en fazla yarım dakika kafa yoruyor. Hatta bu teknolojinin hayat kurtarmak için kullanılması üzerine senaryosuyla, aslında kişisel haklara tecavüz anlamına gelen bir yöntemi meşrulaştırıyor. Bu teknolojinin kurmaca ya da fantastik olması, ne anlama geldiğini ve neleri onadığını değiştirmiyor.
Devlet Düşmanı gibi bir filmin yaratıcılarının, ideolojik olarak tam karşıt noktada duran böyle bir film yapması ne yaman bir çelişki. 11 Eylül, Tony Scott'ı da mı değiştirdi? Karşımıza düşman olarak Müslümanlar ya da Ortadoğulular sunulmuyor gerçi. Onun yerine dinsel fanatizm ve aşırı milliyetçilikle beslenmiş, Amerika içinden bireysel hareket eden bir kötü adamımız var. Fakat zihniyet, teröre karşı savaşta bireysel özgürlüklerin umursanmamasında sorun olmadığını söylüyor. Bu şekilde belki sizin de hayatınız kurtulabilir, deniyor. Ve yine aklımıza Devlet Düşmanı geliyor. Üzülüyoruz.
Ama yine de kabul edelim ki genel sinema izleyicisi için işin etik tarafı da mühim olmayacaktır. Formunda bir Tony Scott'ın (yeri gelmişken, kendisinin kardeşi Ridley'den çok daha haysiyetli ve usta bir sinemacı olduğunu düşünmüşümdür hep ve aynı ölçüde ciddiye alınmamasına hep kızmışımdır) yönettiği, teknik ustalığı ile işçiliği birinci sınıf, heyecanlı bir aksiyon filmi çıkmış ortaya. Bir kutu patlamış mısır eşliğinde bu filmden keyif alınamayacağını düşünemiyorum. İşin etik tarafı ise bazılarımızın içinde bir burukluk bırakacaktır, kaçınılmaz olarak.