Hesabım
    Transformers
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Transformers

    Kısa Bir Reklamdan Sonra...

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Transformers çok büyük, çok uzun, çok gürültülü ve çok darmadağın. Filme adını veren şekil değiştirici robotlar gibi şişirilmiş, mekanik, monoton ve duygusuz.

    Ekranda milyonlarca doları yakıp savurduğu her dakikası boyunca kazanacağı milyonların hesabını yapan, karanlık sinema salonunda koltuğunuza bağlı kaldığınız 2 saat 20 dakika boyunca cebinizde kalan iki kuruşa bile el atmaya çalışan iki yüzlü, düzenbaz bir iş adamını hatırlatan, yılın en çirkin, gereksiz biçimde yorucu ve tatsız deneyimlerinden biri.

    Transformers, o kadar bağlantısız, özensiz bir anlatıma, iki karesi birbirine uymayan, rasgele biraraya getirilmiş o kadar çok aksiyon sahnesine sahip ki, sanıyorum ki filmi izlemeden önce bir kutu Ritalin alsaydım, belki de bu nedensiz karmaşayı azıcık da olsa takdir edebilme şansım olurdu.

    Biliyorum, buna benzer suçlamalar geçen hafta vizyona giren, kendimin de utanmadan pozitif bir eleştiri yazdığım Zor Ölüm 4.0 için, bundan da öte son birkaç yılda vizyona girmiş bütün mega bütçeli aksiyon filmleri için de yapılabilir. Fakat son Zor Ölüm filminin başarılı olduğu her noktada, Transformers muazzam bir biçimde kendi kuyusunu kazıyor...

    İki filmin de senaryosuna bakalım: Zor Ölüm 4.0, teknoloji karşıtı ana karakterini 21. yüzyılın ultra teknolojik siber dünyasının ortasına atarak, eğlenceli bir zıt karşılaştırma ortaya sürüp, üst seviyede abartı olsa da insani yanını geride bırakmayan eski stil bir aksiyon/macera ortaya sürüyor. Transformers ise, söz gelişi, insan karakterlerine sinema tarihinin en eski ve sinir bozucu klişelerini yapıştırarak, hikayesini bütün insani duygulardan arındırıp, klinik bir hava ile bize olabildiğince çok oyuncak, araba, cep telefonu, lap top bilgisayar vs. satmak için elinden geleni ardına koymuyor.

    Transformers'ın boş senaryosunun ve "ele ne gelirse ekrana atalım" tarzı kafa karıştırıcı, kelimenin her anlamıyla katastrofik çatışma sahnelerinin dışında en çok içimi tırmalayan despotluğu, utanmaz reklamcılığı.

    Bundan böyle Hollywood filmlerine şu tür bir yasa konulmalı: Eğer bir film, her iki dakikası içinde 10'dan fazla marka gösteriyorsa, seyirci filmi izlemek için para vermemeli. Sonuçta otuz saniyelik reklamlar izlemek için para vermiyoruz. Neden iki buçuk saatlik sinema filmleri istina olsun? Bir oyuncak serisinden ve o oyuncaklardan daha fazla satmak için yaratılmış 90'ların çizgi dizisinden uyarlanan bir filmin, olabildiğince yeni nesil araba-robot oyuncağı satmayı asıl amaç edindiği bariz. Seyirci bu gerçeği göz önünde bulundurarak salona girmeli.

    Fakat Transformers, aynı zamanda şu markalarında bariz reklamlarını yapıyor: General Motors, Nokia, Apple, Mountain Dew, X-Box 360, Panasonic vs... Bu markaların her biri özenle ışıklandırılmış, yakın çekimlerde görünmekle kalmayıp, kendilerine ayrılmış bir-iki dakikalık sahnelerle var olmayan hikayenin akımsız akışını iyice yerle bir ediyorlar.

    Filmin son dramatik çatışma sahnesinin ortasında bir Mountain Dew otomatı ve bir X-Box 360, durup dururken birer robota dönüşüyor. Bu dönüşümün filmin konusu ile uzaktan yakından alakası yok tabi, aynen iki karakterin uzun uzadıya Nokia telefonlarının üstünlüğünden bahsettiği sahne gibi.

    Ayrıca kaybedilmekte olan, ismi gereksiz bir savaşa şuursuzca balıklama atlayan, ismi gereksiz bir ülkenin ordusunun, filme yüksek miktarlarda para ve yardım döktürdüğünü göz önünde bulundurursak, "Bunlar Amerikan askerleri. Kaybetmenin ne olduğunu bilmezler" tarzı absürd, içi boş maço diyaloglar seyirciyi şaşırtmamalı.

    Eğer Transformers, beyni eritmeden eğlendirmeyi başaran, azıcık da olsa belli başlı mantık kavramlarına tutunan, her kelimesi karatahtada sürtünen tırnakları anımsatıcı ucuz repliklerden uzak duran bir senaryoya sahip olsaydı, bu mide bulandırıcı derecede aç gözlü fırsatçılık bu kadar göze batmazdı. Fakat sözde yaşamın kaynağı olan bir "kutu"nun peşinden giden biri iyi, biri kötü iki grup robotun, kutuyu ele geçirmek için dünya üzerinde giriştiği savaşı anlatan Transformers'ın senaryosu, Diseptikonlar ve Otobotlar gibi iki robot tarafından yazılmış. Bu robotların adı Abartıkon ve Klişebot.

    Diseptikonlar saldırmadan önce filmin ana karakterlerinden Çavuş Lennox ile tanışıyoruz. Lennox'un yeni doğmuş bir bebeği var. Bebeğin annesi "Geçen gün gülümsedi" diyor. Çavuş Lennox ise "Emin misin? Ya gaz çıkarmışsa?" tarzı bir espri yapıyor. İlk olarak şunu belirtmek istiyorum ki, film boyunca bu ve buna benzer diyalogları kim yazdıysa, cehennemin özel bir köşesinin bu şahsa ayrıldığından şüpheniz olmasın. Fakat asıl üzerine gitmeye çalıştığım nokta, çavuş Lennox'un yeni doğmuş bir bebeğinin olduğu, bu sayede otomatik olarak ona sempati duymamızın boğazımıza tıkılması. Her duruma uygun müzik çalan araba robotu ile kendisine kız arkadaş bulmaya çalışan Sam'e gülmemizin ve kronik depresyondan yakınan bir Sean Connery misali Optimüs Praym'a saygı duymamızın zorla öngörülmesi gibi.

    Michael Bay, son dönem Hollywood sinemasının en başarılı ve görsel açıdan en yaratıcı aksiyon yönetmenlerinden biri. Fakat olabildiğince çok seyirciyi çekmek, filmlerinin edineceği kanı son damlasına kadar sıkıp suyunu çıkarmak için her türlü soytarılığa başvurması, eşsiz görsel kimliği ile baş başa giden açgözlülüğünü de ortaya koyuyor.

    Bu açgözlülük, aklımıza başarılı aksiyon filmlerini (Kaya), orta karar yapımları (Armageddon) ve ahlaki bakımdan çürük, gülünecek kadar felaket ikinci dünya savaşı biyografilerini (Pearl Harbor) getirdi.

    Şimdi ise önümüzde, üstüne üstlük para vererek izlememizin beklendiği, 2 saat 20dak.'lık dakikalık bir reklam filmi var. Bir sonraki filminde Bay'in hiçbir ürünün reklamını yapmaması bence iç rahatlatıcı bir fikir. Fakat düşünüyorum da, arabalara ve uçaklara dönüşen devasa robotların, yaşama kaynak veren bir kutunun peşinden dünyaya inmesi daha gerçekçi bir beklenti.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top