İnsanların Gücü Adına: <b>V</b>
Yazar: Orkan ŞancıWachowski Kardeşler'in aksiyon sinemasına güzellikler getirdiği bir gerçek. Havada asılı duran dövüşçüler ye da mermileri görebildiğimiz sahnelerden dolayı değil. Dövüşen insanların felsefi laflar etmesinden... Eski Ahit'ten William Blake'e kadar insanlık belleğinde yer etmiş hemen her satırdan alıntı yapabilmelerinden. Bazen ipin ucunu kaçırdıklarını düşündürtmüyor da değiller. Ama bazı saptamalarda kendilerince tutarlı oldukları açık; "Hiçbir şey tesadüf değildir" gibi. Matrix üçlemesi boyunca kaderci Morpheus söylüyordu bunu, şimdi de V.
"V For Vendetta", İngiliz yazar Alan Moore'un en karanlık işlerinden biri. Totaliter bir rejime karşı bireysel şiddetin ne derece meşru olacağını sorgulayan, "tamamen küle dönüşmeden nasıl yenilenebilirsin ki" diyen, sert duran, gerekirse herşeyi yakan bir eser. Moore bu öyküyü Thatcher yönetimi altındaki İngiltere'den esinlenerek 1982'de yaratmış. Orijinal öykünün, stilize şiddet kadar lezzet dolu felsefi diyaloglarla da bezenmiş olması, Wachowski'lerin ağızlarını sulandırmış olmalı. Moore'un eserlerinden daha önce uyarlanan Muhteşem Kahramanlar ve kısmen Cehennemden Gelen ile Constantine'i hatırlayacak olursak bu kez çok daha başarılı bir uyarlamayla karşı karşıya olduğumuzu peşinen söyleyelim.
Filmin önerdiği manzara, içinde bulunduğumuz dünya haline bakınca hiç de abartılı kaçmıyor. Kabadayı ABD'nin bir numaralı müttefiği İngiltere'de, Sutler adlı bir liderin yönettiği Nazi-benzeri iktidar, topluma kök söktürüyor. Sutler hem isim hem de görüntü olarak nasıl Hitler'e benziyorsa onun sağ kolu Creedy de Gestapo'nun ta kendisi.
Bu benzerliklerin hayalgücüne yer bırakmayacak denli aşırı tutulmasından yarar da sağlanmış. Totaliter bir rejimin söyleminin, öyle olmadıklarını iddia edip herkese demokrasi dersi veren bazı günümüz yönetimlerinin söylemlerine ne kadar benzediğini görmek açısından bu tercih önemli. Sutler, Half Life'ta olduğu gibi diziyor adamları karşısına, dev ekrandan "herkesin bize neden ihtiyaçları olduğunu hatırlamasını istiyorum" diye haykırıyor. Şiddetin ve terörün iktidarın oyuncağı olabileceğini ortaya koymanın çok çarpıcı bir biçimi.
V, kolay bir film değil. Çok basit bazı ilkeleri hatırlatırken şiddetin meşruluğunu dayatıyor gibi görünmesi, sıkıntıya yol açabilir. Üstelik, Matrix serisinin bir numaralı yönetmen yardımcısının kamera arkasında olmasına karşın şaşırtıcı derecede az sayıda aksiyon ve patlama sahnesi içermesi tempo sorunu yaratıyor. James McTeigue'nin bu aksiyon sahnelerini iyi yönettiğini söylemek de güç. Ama V, bir aksiyon filmi olmayı reddeden felsefi derinliği, gücünü basitliğinden alan saptamalarıyla ayakta sapasağlam duran bir film.
Bir kere çok önemli bir açmazı ortaya koyuyor: "İnsanlar hükümetten korkmamalı, hükümetler insanlardan korkmalı". Bu da, demokrasinin en önemli tanımlamalarından, neredeyse unutulmuş, "insanların kendi kendisini yönetmesi" ilkesini hatırlatıyor.
Halk, oy verdiklerine "bizi yönet" deyince onlar da "yönetiyor". Devlet denilen sistemi yönetecekken halkı yönettiklerini sanıyorlar. V çok basit birşey söylüyor: "Yöneten ve yönetilenler yoktur. Halk kendi kendini yönetir ve bunu seçtiği kişilere devleti emanet ederek yaptırır. Parasını da vergisiyle öder". Ama Moore'un V'si bir adım daha öteye giderek şunu da söylüyor: "Eğer iktidar yozlaşmışsa ve onu yargılayabilecek bir mahkeme kalmamışsa, şiddet meşrudur. Gerekirse parlamentoyu da havaya uçururum!".
Matrix'te Ajan Smith iken klonlanan Hugo Weaving bu kez V olarak klonlanıyor. Ama onbinlerce V (ingilizce okunuşuyla we(biz) olarak düşünülebilir) maskeli insanın parlamentoyu alaşağı etmesi yerine, bireysel şiddete bir övgü olarak binanın havaya uçurulmasında ısrar ediliyor. Sivil darbe terörle el sıkışıyor. Bu da açıkçası biraz mide bulandırıyor. V'nin maske dağıttığı insanlardan bazılarının başlarına gelenleri de görünce insan bir an için duruyor ve kendisine soruyor; "neden V'nin başarılı olmasını istiyorum?". Belki de bu sorunun yanıtını yine V veriyor, "şiddet iyilik için olursa adalet getirir". İnterlink(!) , TV ve yazılı medyanın onca yönlendirmesine rağmen küçük bir kız çocuğunun bile onu terörist değil de kurtarıcı olarak görmesi bu yüzden olabilir mi?
Hugo Weaving bir aktör için en zor işi başarmış. Sesi ve beden dili dışında kullanabileceği tüm yüz mimiklerden yoksun bırakılmış (sanki Tobey Maguire). İlk sahnelerde garipsenen bu durum daha sonra seyircinin beynindeki imgelem sayesinde kolayca aşılmış görünüyor. Üstelik etkileyici ses tonuyla yarattığı karizmasını, jukebox'ta Anthony and The Johnsons'un Bird Gerhl'ini çalarak soru işaretleriyle doldurması da ilginç. Natalie Portman'ın İngiliz aksanını gayet güzel kıvırmasını ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ün Winston Smith'i John Hurt'ü bu kez dikta rejiminin başı olmasını görmek de filmin diğer hoşlukları.
V, mesaj vermekten çok durum tespiti yapan, bir distopyayı umuda dönüştüren, katartik bir öykü. Bir fantezi. Bunu yaparken şiddetin kullanılış biçimi konusunda seyirciye çok sıkı sorular soran, birden çok yaşanması gereken bir fantezi hem de.