Terminatör:Kurtuluş
Yazar: Murat ÖzerJames Cameron denen genç ustanın 1984'te henüz ikinci filmiyle efsaneleşmesini sağlayan "The Terminator"dan (Yokedici) bu yana tam 25 yıl geçti. Robotların hüküm sürdüğü geleceğin dünyasından gelip, henüz doğmamış 'insanoğlunun kurtarıcısı' John Connor'ın annesini katletme görevini üstlenen bir 'terminatör'ün yaşattığı dehşetin resmini çizen ilk film, düşük bütçesine ve 'B-movie' havası taşıyan atmosferine rağmen tüm zamanların en büyük serilerinden birinin ilk adımı olmayı başardı. Kitleleri peşine takan bu film, özellikle Arnold Schwarzenegger'in 'yokedici' kompozisyonundaki 'çelik etkisi'yle aklımızı başımızdan aldı. Oysa ki bu filmin tek özelliği bu değildi; James Cemeron ve Gale Anne Hurd imzalı senaryonun modernitenin getirdiği tehlikelere işaret eden yapısı, işin aksiyon yanının gölgesinde kalmıştı bir miktar. Ama sonraki filmlerde bunun daha sağlam hamlelerle vurgulandığını gördük.
1991 ve 2003'te gösterime giren "Terminator 2: Judgment Day" (Terminator 2: Mahşer Günü) ve "Terminator 3: Rise of the Machines"le (Terminator 3: Makinelerin Yükselişi) serinin ilk üçlemesi tamamlanmış oldu. Arnold Schwarzenegger'in ilk filmin aksine 'koruyucu robot' kimliğine büründüğü bu iki film, John Connor'ın hayatta kalabilmesi için harcanan çabanın üzerinde yapılanırken, hem bütçe hem de gişe olarak ilk filmin çok ötelerinde rakamlara ulaştı. Özellikle ikinci film bir 'sinema efsanesi' haline gelirken, üçüncü filmde de 'mahşer günü'ne giden yolu yakınen takip etme fırsatı bulduk.
Şimdiyse sırada "Terminator Salvation" (Terminatör Kurtuluş) var. İlk üçlemede hikâyenin 'aydınlık' kısmını izlerken, yeni üçlemenin bu ilk halkasıyla birlikte işin 'karanlık' yüzüne doğru yöneliyoruz. Makinelerin hüküm sürdüğü, insanlarınsa küçük gruplar halinde onlara direnmeye çalıştıkları geleceğin dünyasında geçiyor yeni hikâye serisi. Direnişin kahramanlarından John Connor, makinelerin yuvasına, yani SkyNet'in merkezine yapılacak bir saldırıyı organize etmeye çalışıyor burada. Bir yandan da ilk filmde Michael Biehn'in canlandırdığı babası Kyle Reese'i (ki burada bir yeniyetme) hayatta tutma mücadelesi veriyor. İnsanî özellikleriyle direnişçileri ikileme sürükleyen yeni bir robotsa hikâyenin göbeğindeki yerini alıyor bu bölümde ve 'çözüm'ün anahtarı olmayı başarıyor.
"Terminatör Kurtuluş", 25 yıllık birikime ihanet etmeyen bir film bizce; hem karakterlerin yolculuğunda gelinen noktayla hem de apokaliptik atmosfer içinde yaşanan insan-makine savaşının derinliğini sergilemesiyle. Öncelikle ilk üçlemede anlatılan John Connor'ın hikâyesini karanlık tarafa taşırken gösterdiği zenginlikle dikkat çeken film, makinelerin dünyayı ele geçirdiği 'yeni dünya düzeni'ndeki kaosu doğru işaretlemelerle anlatırken, bir yandan da kahramanların kişisel dünyalarındaki gelgitlerin üzerinde yükselen bir yapı kurmayı da başarıyor. John Connor karakterinin ilk üçlemedeki 'edilgen' görünümü, burada yerini 'etkin' bir forma bırakırken, Arnold Schwarzenegger'in kaybından doğan handikabı da 'küçük bir sürpriz'le çözüyor film. Yeni karakterlerin hikâyeye etkisi konusunda da yetkin bir görünüm sunan yapım, şimdilik 'boşlukta sallanır' gibi görünen bazı karakterlerin de sonraki filmlerde yükseleceğini ve yolculuklarının bütünü hareketlendireceğini işaret ediyor.
Videoklip piyasasından gelmesine karşın bu estetiğin üzerine yüklenmeyen ve özellikle "Mad Max" serisindeki apokaliptik atmosfere benzeyen bir dünya kurmaya çalışan yönetmen McG, işin teknik kısmının fazlasıyla önem kazandığı seride, bu anlamda da tökezlemeyen bir yapıya kucak açıyor ve kendisine sunulan 200 milyon dolarlık bütçenin hakkını veriyor. Sonraki filmlerde de yönetmen koltuğunda oturur mu bilemeyiz, ama bu film özelinde işinin gereklerini yerine getirmiş görünüyor.
1984'teki ilk filmden bu yana vurgulanan 'duygularla mekanikleşmenin uzlaşmazlığı'nı "Terminatör Kurtuluş"ta daha baskın biçimde görme fırsatı da buluyoruz. Bunu sağlayan en önemli unsur, 'insan yüreği taşıyan robot' karakterinin devreye girmesi oluyor. Arnold Schwarzenegger'e benzerliğiyle de dikkat çeken Sam Worthington'ın canlandırdığı bu robot, dünyanın giderek mekanikleşen ruh halinin açmazlarının bir beden altında toplanmasına neden oluyor süreç içinde. Aktör, kimi açılardan John Connor'ı oynayan Christian Bale'in önüne de geçmeyi başarıyor ve filme damgasını vuran en önemli isim haline geliyor. Serinin genel görünümü içinde 'farklı' olabilen bir noktayı da işaret etmiş oluyor böylece.
Bir efsaneyi hakkıyla sürdürebilmenin zorluklarını yaşamasına, zaman zaman 'aydınlık'tan 'karanlık'a geçişin yarattığı kafa karışıklığıyla tökezler gibi görünmesine ve Arnold Schwarzenegger'in eksikliğine rağmen, "Terminatör Kurtuluş"u yeni bir üçlemenin ilk halkası olarak yeterince tatmin edici bulduğumuzu söyleyebiliriz, 'zımba gibi' değil ama tatmin edici... Bu filmde önceki halkalara, özellikle de ikinci filme keyifli göndermeler olduğunu da hatırlatalım...