Masal Tadında...
Yazar: Bige AkdenizShekhar Kapur tarihe baharat katmasını iyi bildiğini ve uzak tarihi bize yaklaştırmayı başarabildiğini ilk Elizabeth filmi ile göstermişti. Kraliçe Elizabeth: Altın Çağ'da, tahta yükselişi sonrası yaşadıklarına benzer olarak, Kraliçe Elizabeth yine birçok alanda mücadele vermek zorunda kalıyor. Hem kendi kalbine ve kadınsal ihtiyaçlarına karşı, hem de İskoçlar'ın Kraliçe'si Mary Stuart ile birleşerek onu yok etmek isteyen İspanya Kralı II.Philip'e karşı ayakta kalması gerekiyor.Kapur, tarihsel detayların ve de politik söylemlerin akışına kapılmaktansa, bu filmi Kraliçe olan bir kadının zor bir dönemdeki içsel yolculuğu gibi tasarlamış. Karşılaştığı engeller karşısında sancılı bir evrimden geçiyor Elizabeth ve bunu adım adım izlettirerek tarihe farklı bir tat kazandırıyor Kappur.
Daha gerçekçi ve keskin çizgili bir tarihi/politik film izlemek isteyenler için biraz hafif kaçabilir bu film. Hatta bu filmin romantik ve yumuşak yaklaşımı olduğu da iddia edilebilir. Olaydan olaya, mekandan mekana akıcı bir şekilde atlayarak, farklı katmanlarda gelişen hikayeyi, dağılmadan, fazla detaya kaçmadan aktarıyor. Ancak Kraliçe Elizabeth'i izleyicinin odak noktasından asla çıkarmıyor ve olan bitenlerin arasında sanki üzerine bir spot ışık yansıtılmış gibi Elizabeth'i izleyebiliyoruz.
O'nu insan yapan tüm duyguları sergilerken görmek, ünlü bir imgenin ötesine bakabilmemizi sağlıyor. Anlayacağınız bu filmde tahtın arkası daha ön planda. Önünde olup biteni vermek ne kadar kolaysa, arkasındakini verebilmek o kadar zor; Kapur ise tahtın arkasındaki kadını anlamakta oldukça başarılı. Özellikle kadınların bu filmi izlerken çok etkileneceklerini düşünüyorum. Duyguları ile mantığı arasından denge kurmaya çalışan bir kadın, bugünün kadınlarına da tanıdık gelecektir.
Filmin en etkili yönüne gelirsek. Kappur Elizabeth'den bir "diva" yaratıyor adeta. Sağı solu belli olmayan, astrolojik kehanetlere başvuran, gücü seven, Kraliçe olmakla özdeşleşmiş ve oldukça dramatik bir kadın olarak karakterize ediliyor. Kostümleri ve perukları gibi detaylara inilmesi de bu yüzden. Açıkçası daha gösterişli bir Elizabeth tasviri olamazdı. Teatral bir aurası var Elizabeth'in. Her yaptığı hareket kurguladığı bir oyunun parçası gibi. Aslında bu yönü ile şimdilerin Hollywood ünlülerini çağrıştırıyor... Yönetmenin, "tarihimizin ünlüsünü anlatıyorum" tavrı, epik filmlerin o klostrofobik, ağır havasından sıkılanlar için iyi bir seçenek olacaktır.
Her hafta milyonlarca insanın, Hollywood ünlülerinin hayatlarının afişe edildiği dergileri satın aldığını düşünürsek, bu yaklaşım daha da bir uygunluk kazanıyor. Bu dergilerin amacının sadece basit bir izleme içgüdümüzü tatmin etmekten öte, adı geçen ünlülere yakın olmamız için bir araç olarak gördüğünüz takdirde, Kappur'un stratejisinin de o zamana ait bir karakteri bize yaklaştırabilmek için ne kadar etkili olduğunu fark edebilirsiniz.
Kappur, tarihsel gerçekler içinden fantastik bir ton da yakalamayı başarmış. Elizabeth, epik bir masalın kraliçesi gibi. İspanyol Kralı II. Philip de masalın kötü kalpli cadısı gibi. Ancak sadece siyah beyazlara bağlı kalmadan, gri alanların da keşfedildiği bir masal bu. Kappur ile bu başarıyı en başta Cate Blanchett olmak üzere filmin tüm oyuncuları paylaşıyor. II. Philip'i canlandıran İspanyol oyuncu Jordi Molla ise peşine düşülesi bir oyuncu.
Filmin fantastik dokusunu keşfedebilenler için Elizabeth: Altın Çağ keyifli bir izlence vaad ediyor. Kappur'un büyülü anlatımı, Elizabeth'in gücüne ve kadınlığına çok yakışmış. Sürükleyici, cezp edici, ve de gösterişli bir dönem filmi.