Fiyakalı <b>Arabalar</b> Geçidi
Yazar: Orkan ŞancıÇocukluğunuzda oyuncak arabalarınızla oynarken onları konuşturduğuzu hatırlıyor musunuz? Yolda gördüğünüz bazı arabaların ön kısmını insan suratı gibi düşündüğünüzü?
Pixar büyücüsü John Lasseter böyle bir çocuk işte, hala... Oyuncak Hikayesi serisinden tam 7 yıl sonra onu yeniden yönetmenliğe döndüren de bu duygu olsa gerek. İki saati aşkın bir çocukluk hayali, çocuksuluk hali. Bu öyle bir duygu ki, çocukken kendimizi dünyadan nasıl soyutladığımızı hatırlatıyor, gülümsetiyor ve bizi Arabalar'ın dünyasına sürüklüyor.
Bu dünyada hiç insan yok. Üstelik ihtiyaç da yok. Zira insanlar olmasa da insani duygular yerli yerinde. Makinalar kendi dünyalarını yaratmış, üstelik bu düzeni bozmaya çalışan bir Neo falan da yok! Tarlaları süren traktörler, farları olan böcekler, kırgınlıkları olan eski Hudson Hornet'ler. Tüm makinaların bir ruhu var ve izlerken hissediyorsunuz. Canlandırma değil, capcanlı karakterler, kadraja girer girmez inandırıcı birer kimliğe bürünüyorlar.
Baş karakterimiz Lightning McQueen, isminin çağrıştırdığı Steve McQueen gibi isyankar ruhlu biri. Genç, müthiş yetenekli. Rakiplerini bir bir geçerken egolarına yenilmekten kurtulamıyor. Bir gün yolu, kazayla da olsa kaybolmuş bir kasabaya düşüyor. Hem kasaba halkı, hem de McQueen, birbirlerinde kendilerini buluyor, eksikliklerinin farkına varıyor.
Owen Wilson'ın, aktörlüğünden daha başarılı bulunan seslendirmesiyle Lightning McQueen, efsanevi aktör Paul Newman'ın ironik biçimde ruhunu üflediği değeri unutulan emektar Hudson Hornet ve komedyen Dan Whitney'in müthiş performansı sayesinde "dişleriyle" perdede rol çalan Mater filme büyük renk katıyor. Tabii görünce herkesin karşısında saygıyla eğildiği Ferrari'yi seslendirenin Formula 1 efsanesi Michael Schumacher olduğunu belirtmekte de fayda var.
Yine de, dahiyane fikirlerine rağmen Arabalar, senaryo ve süresinin uzunluğundan kaynaklanan bazı sorunlara sahip. Pixar'ın harika çocuğu John Lasseter, bir zamanlar dışlandığı Disney'de, şimdi üst düzey bir yönetici olmanın da huzuruyla belki biraz fazla kafasına göre çalışmış. Senaryosunu geçen yıl bir trafik kazasında ölen Joe Ranft ile yazıp yönettiği film, uzmanı olduğu otomobil dünyasını bir çocuğun rüyasıymış gibi sunsa da hikaye açısından zayıf kalıyor. Hatta senaryonun, çocuklara bile fazla basit kaçacak son derece bayat bir "hayat dersi"ni, neredeyse Robin Sharma zekasıyla vermeye çalışması da, Pixar standartları açısından eksi puan.
Oyuncak Hikayesi, A Bug's Life, Kayıp Balık Nemo, hele hele İnanılmaz Aile'de, bir çok yaratıcı fikirin yanısıra "iyi hikaye anlatma becerisi" de gösteren Pixar, bu kez işin hikaye kısmını biraz boşlamış görünüyor. Senaryonun defalarca yeniden yazılması, sürekli el değiştirmesi, neredeyse her seferinde biraz daha uzaması sonucunda bu beklenen bir şeydi belki de. Filmin aşırı uzun oluşu da, özellikle Radiator Springs'teki sahnelerde düşen tempo nedeniyle kendini fazlasıyla hissettiriyor.
Tabii bunları söylememize rağmen Arabalar, fiyakalı cilasıyla parıldıyor ve ortalamanın hayli üzerinde keyif vaat ediyor. Lasseter'ın Arabalar'ı, animatörlerin, binlerce saat bilgisayar başında oturup "render" yapan teknisyenler değil, "yaratıcı fikirlerle dolup taşan sanatçılar" olduğunu göstermesi bakımından bile kendi türünde önemli bir örnek, klas bir iş olarak nitelenmeyi hak ediyor.