Sonsuz okyanusta mitolojik ve ruhani bir serüven...
Yazar: Oktay Ege KozakPi'nin Yaşamı (Life of Pi)'in görsel bakımdan yılın en güzel filmi olduğunu tartışacak fazla seyirci olacağını sanmıyorum. Fakat hikayenin kendisinden alacağınız haz, mitoloji, din ve ruhsallık ile olan kişisel bağınız sayesinde oluşacaktır.
Ang Lee harikülade ve görkemli, göz yaşartan güzellikte bir film ortaya koyuyor. "Görsel ziyafet" terimi eleştirmenler tarafından fazla kullanılan bir klişe olsa bile kanımca konu bu film olunca gayet yerinde bir gözlem. Binlerce balığın sakin sular üzerinde gerçek anlamda uçtuğu, sihirli bir biçimde gökyüzünde yıldızların oluşturduğu insan suratını, firavunfareleri ile dolu cennetimsi gizemli adayı uygun bir biçimde betimlemenin en iyi yolu bu.
Yann Martel'in çok satan kitabından uyarlanan Life of Pi, dünyanın bütün dinlerini öğrenmeyi kendine görev edinmiş Pi isimli Hintli bir gencin (Suraj Sharma), hazin bir gemi kazasından sonra haşin bir Bengal Kaplanı ile minnacık bir kayıkta hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Aslında bu hikayeyi ilham yoksunluğundan yakınan bir yazara (Rafe Spall) anlatan kişi yetişkin yaştaki Pi'nin kendisi (Her zamanki gibi derin ve ruhsal performansıyla Irrfan Khan).
Filmin aktardığı roman üç kitaba ayrılmış ve senaryosu kitabı yakından takip ediyor. İlk kitap Pi'nin önüne gelen her din hakkında bilgi edinmeye çalıştığı çocukluğunu anlatıyor. İkinci kitap ise komik sebeplerden adı Richard Parker olan kaplan ile kayıkta hayatta kalma savaşını betimliyor. Üçüncü kitaba gelince, sürpriz bozmadan söyleyebilirim ki apayrı bir yöne gidiyoruz.
İşte bu noktada üçüncü kitabın anlattığı, filmde biraz fazla aceleye getirilmiş tek bir monolog ile aktarılan hikayeye olan kişisel tepkiniz, Life of Pi'in ilgi çekici hikaye teklifini ne kadar inanacağınızı belirleyecektir.
Bir agnostik olarak Pi'nin hikayesinin ve bu hikayenin barındırdığı sürprizlerin amaçlarını tamamen anlıyorum ve bir bakıma takdir ediyorum. Fakat yine de bu sonun gerekliliğinden, bu yüzden belki de bütün hikayenin gerekliliğinden tamamen tatmin olmuş değilim ve üçüncü perdenin sürprizlerine filmin benden beklediği gibi duygusal bir tepki veremediğim kesin.
En azından Ang Lee'nin filmin ilk perdesinde neden Pi'nin dinlerle olan bağlantısına bu kadar zaman ayırdığı anlaşılıyor, her ne kadar kaplan ile olan hikayede pek de önemi olmasa da.
Pi'nin Yaşamı'nın sonu beni biraz soğuk ve ilgisiz çıkardı salondan. Biliyorum, şunu söylemek kitabın haylanlarına günah gibi gelecektir ama açıkçası o sürpriz son olmadan, Lee'nin yarattığı muazzam sihirli realizmin içinde kaybolmayı ve bu hikayeyi gerçek kabul etmeyi tercih ederdim.
Fakat buna rağmen kendini biraz daha ruhsal ve dindar kabul eden seyircinin filmin muhteşem görsellikleri kadar hikayesinin tamamından da haz alacağını tahmin ediyorum. Din hakkında kendi görüşlerimin dışarısında Pi'nin Yaşamı, mükemmel ve gerçek bir çocuk filmi klasiği olacaktır.
Sıra filmin üç boyutuna gelmişken, bu teknolojiyi çoğunlukla bir gereksizlik olarak görmüşümdür. Fakat Pi'nin Yaşamı'nın üç boyutlu versiyonu seyircinin dikkatini dağıtmaktansa görüntüleri sadece ziyadeleştirmek için kullanılmış. İlla da üç boyutlu film izleyecekseniz, Pi'nin Yaşamı'nı seçin derim.
Twitter: egekozak
oktayegekozak@hotmail.com