Hesabım
    Attila Marcel
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Attila Marcel

    Sylvain Chomet filmografisine yakışır bir yapım...

    Yazar: Murat Özer

    2003’te “Belleville’de Randevu (Les Triplettes de Belleville)” ile enfes bir şekilde başlayıp, 2010’da Jacques Tati senaryosu “Sihirbaz (L’Illusionniste)” ile aynı lezzette devam eden Sylvain Chomet filmografisi, üçüncü hamlesinde animasyonu bir kenara bırakıyor ve “Attila Marcel” ile yeni bir yöne doğru akacağının işaretlerini veriyor. Bu yön, her ne kadar onun animasyondaki maharetini aratsa da, sinemacının tematik bütünlük olarak doğru bir yerde durduğunu söyleyebiliriz. “Attila Marcel”, Sylvain Chomet sinemasının ‘arayış’ temelli özünü yansıtma konusunda yönetmene yeni bir hamle sırası daha veriyor, o da bu hamleyi harcamadan işini yapıyor.

    Hikâye, önceki Sylvain Chomet filmlerinde olduğu gibi bizi ‘ilginç’ karakterlerle tanıştırıyor. Teyzeleriyle birlikte yaşayan genç piyanist Paul, bebekliğinde kaybettiği anne ve babasını hatırlama mücadelesi vermektedir. Ağzından tek kelime çıkmayan karakter, komşusu Bayan Proust’la tanışıp da onun ‘mucize’ bitkilerinden tadınca anılar birer birer gelmeye başlar. ‘Kayıp zamanın izini’ süren Paul, gerçeği öğrenmek için her şeyi yapmaya hazırdır, her ne kadar teyzeleri bunu gizlemeye çalışsa da...

    Sylvain Chomet, “Attila Marcel”de önceki filmi “Sihirbaz”la senaryosunu hayata geçirdiği Jacques Tati’nin izlerini takip eden bir yapı kuruyor. Paul, Tati’nin efsane karakteri Bay Hulot’yu hatırlatıyor ziyadesiyle. Öte yandan Buster Keaton’vari bir havası da var karakterin. Tüm bunların yanına Jean-Pierre Jeunet’nin “Amelie”sinde (Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain) Audrey Tautou’nun canlandırdığı Amélie Poulain karakterinin bazı özellikleri de sinmiş durumda. ‘Hayatın anlamı’nı anne ve babasının gerçek hikâyesinde arayan Paul, gizlilik perdesini aralayarak bir yere varmaya çalışıyor bu serüvende, Bayan Proust’un da yardımlarıyla.

    Edebiyatla ilişkisini bu filmde Marcel Proust üzerinden açan Sylvain Chomet, başkarakterin babasının adıyla komşu kadının adını bir araya getirerek Marcel Proust’a ulaşıyor. Tabii ki bunu yalnızca isimlerle göstermiyor sinemacı; ‘zaman’la ilgili meselesini de edebiyat çerçevesinden okumaya çalışıyor. Paul, kaybolan/kaybedilen onca zamanı geri kazanmak için çabalarken, bir yandan da bugünü yaşamak zorunda olduğunu hissediyor, ki filmin karakter açısından durduğu noktayı da belgeliyor bu kafa karışıklığı. Gerçeğe dokunmak için karanlık ara sokaklardan geçiyor Paul ve hedefe doğru yaptığı uzun koşuda yılmadan ilerliyor. Her adımda biraz daha örseleniyor ama ‘zamanı yakalamak’tan başka bir şey düşünmediği için pes etmiyor. Bayan Proust onun zihnini açarken, o da ‘son darbe’ye hazırlanıyor bir bakıma, gerçeklerle yüzleştiğinde yok olup gitmemek için elinden geleni yapıyor.

    “Attila Marcel”, Sylvain Chomet isminin ‘derinlik’le eşdeğer olduğunu bir kez daha gösteriyor bize. ‘Hafif’ gibi görünen ama derinlere daldıkça yığınla katman barındırdığına şahit olduğumuz bir hikâye anlatımı var sinemacının. Yüzeydekinin ‘neşe’sine kapılıp durmak da mümkün, kazıyıp ‘keder’in başrole soyunduğu bir resimle karşılaşmak da. Alabildiğine renkli ama aynı zamanda hüzünlü bir sinema anlayışı var yönetmenin. “Attila Marcel” de bu çizginin dışında durmuyor, Sylvain Chomet sinemasını harfiyen yansıtmayı başarıyor...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top