Hesabım
    Cennetin Krallığı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Cennetin Krallığı

    Her Türün Yönetmeninden

    Yazar: Anıl Ergin

    80'li yıllara damgasını vuran yönetmenlerden biri olarak gösterilebilecek olan Ridley Scott'ın, 90'lı yıllarda gözle görülür bir düşüşe geçmiş olması, bir çok sinema seyircisi için reddedilmez bir gerçek olsa gerek. 1995 tarihli White Squall ve feminist olmak dışında pek bir özelliği olmayan Jane'in Zaferi, yönetmenin artık formunu kaybettiğini düşündürüyordu.

    Karıyerinde Yaratık ve Bıçak Sırtı gibi iki bilim kurgu klasiği olan bir yönetmenin filmografisi içinde söz konusu filmler gerçekten de zayıf kalıyordu. Kardeşi Tony Scott'ın ise sürekli olarak kendini yenileyen bir tarza sahip olması, Ridley Scott'ın kariyerinin sıradanlaştığını da açık olarak ortaya koyuyordu.

    Fakat yönetmenin sonradan çekmeye başladığı filmler, biz sinemaseverleri şaşırtmakla kalmadı sevindirdi de. Birincisi, bir çok sinema seyircisinin sevdiği ve saygı duyduğu bir yönetmen olan Ridley Scott, kelimenin tam anlamıyla geri dönmüştü. İkincisi, sinema tarihine Gladyatör gibi bir başyapıt kazandırmıştı.

    Geri dönüp baktığımızda ise Ridley Scott'ın filmografisinin şapka çıkartılacak bir yelpazeye sahip olduğunu görebiliriz. Sadece bilim kurgu sinemasının değil, tüm sinema tarihinin önemli filmleri arasında yer alan Yaratık ve Bıçak Sırtı gibi filmlerin altında imzası olan yönetmenin, Kara Yağmur, 1492:Conquest of Paradise gibi çok daha farklı türlerde ürün verdiğini söylemek mümkün. Farklı türlerdeki bu filmlerin ise kendi çapında birer klasik haline geldiğini söylemek yanlış olmaz.

    Farklı türlerde eserler ortaya koymuş olmasına rağmen, Ridley Scott'ı ticari filmler yapan Michael Bay gibi yönetmenlerden ayıran, seyirciyle arasına koyduğu mesafe olsa gerek. Yönetmenin filmlerine bakarsanız, seyircinin kendini filme kaptırabilme şansı Scott'ın dilinden çok öyküye bağlıdır. Gladyatör çok çarpıcı ve etkleyici bir öyküye sahip olmakla beraber, seyirciyle arasına mesafe koyan bir anlatıma sahiptir. Bu açıdan sık sık karşılaştırıldığı Mel Gibson'ın Cesur Yürek'inden keskin çizgilerle ayrılır.

    Yönetmene bu kadar değindikten sonra Cennetin Krallığı'na gelelim. Scott, din savaşlarının hala devam ettiği 21. yüzyılda oldukça hassas bir konuya el atmış ve haçlı seferlerine değinmiş. Durum böyle olunca da film daha gösterime girmeden bazı önyargılar oluştu sinema seyircisinin aklında. Fakat filmi izleyince gördük ki ortalıkta hristiyanlık propagandası olarak görülebilecek hiç bir durum yok. Scott, tam tersine, tarihin derinliklerinden, batının hakkında pek fikir sahibi olmadığı Selahaddin Eyyubi gibi bir kişiliği, ahlaklı, mert ve cesur bir komutan olarak çekip çıkarmış.

    Da Vinci Şifresi'nin çok satması ve üzerine başlayan hristiyanlıkla ilgili tartışmaları düşünürsek, Ridley Scott'ın tarafsız bir gözle haçlı savaşlarını değerlendirebilmiş olması gerçekten takdire değer bir durum olsa gerek. Balian karakterinden yola çıkılarak başlayan filmin Selahaddin'in mertliği konusuna oldukça sık yer vermesi ise Kingdom of Heaven'ı gösterime girmeden protesto eden ABD'li müslüman örgütleri oldukca şaşırtmıştır herhalde.

    Ridley Scott'ın son filmini izlerken Gladyatör ile benzerlikler bulmak mümkün. Tabii bu durumu kendini tekrar değil de tarz olarak algılamak daha sağlıklı olur. Atmosferin gerçekçiliği bir yana, çatışma sahnelerindeki şiddet insanı oldukça ürpertiyor. Oyuncular ise gerçekten başarılı. Orlando Bloom zaten kılıç kalkan filmlerinin aranan adamı oldu. Lord of the Rings, Truva, Karayip Korsanları: Siyah İnci'nin Laneti derken Orlando Bloom yeni bir Errol Flynn olacak gibi gözüküyor.

    Bir de tabii ki Jeremy Irons var. Karmaşık karakterleri başarıyla canlandıran Jeremy Irons filmin gizli silahı sanki . Sahnede ilk belirdiği anda izlemekte olduğunuz filmin kalitesinin bir den yükseldiğini hissetmek olası.

    Kingdom of Heaven'ın zayıf olan yanı ise senaryosu. Film, tarihi gerçekleri oldukça başarılı yansıtıyor ama merkezi oturtulmuş bir öykünün eksikliği de kendisini hissettiriyor. Cesur Yürek'teki William Wallace'un veya Gladyatör'deki Maximus'un intikam hırsı dönemin tarihi olaylarını fon alıyordu. Kingdom of Heaven'ın farkı ise olayların olduğu gibi anlatılması. Karakterleri tanıdıktan sonra iki din arasındaki savaşa ortadan giriyoruz. Tercih konusu olarak değerlendirilebilir. Aslında bu açıdan filmde belgesel bir tat olduğunu söylemek de mümkün. Ama ticari sinemanın kalıplarına alışan seyirciler, güçlü ve arabesk bir öykünün eksikliğinden rahatsız olabilir.

    Kingdom of Heaven, son zamanlarda gösterime giren en başarılı filmlerden biri yine de. Bu yıl Yıldız Savaşları'ndan sonra en çok konuşulacak filmlerden biri olabilir. İlerleyen yıllarda geriye dönüp baktığımızda Kingdom of Heaven'ı Ben Hur, Spartaküs ve Gladyatör gibi klasiklerin arasında değerlendireceğiz belki de.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top