Hesabım
    Sınırları Aşmak
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Sınırları Aşmak

    Mangold Havasında Johnny Cash Keyfi

    Yazar: Orkan Şancı

    Biyografik film çekmek zor iş. Hele Ray gibi bir başarı hikayesinden sonra benzer bir müzik idolünün hayatını perdeye yansıtmak cesaret işi. Hem o ünlü kişinin sevenlerini üzmeyecek bir bütünlük içinde senaryo yazacaksın, seyirciyi gerçekten de o olduğuna inandıracak bir oyuncu bulacaksın, hem de o ünlünün adına yakışır bir film çekmeye çalışacaksın. James Mangold'un filmi, senaryosu zaman zaman aksasa, tempo sorunu yaşasa da, başrol oyuncularının özverili performansları ve dönem filmi olmanın teknik/sanatsal gereklerini yerine getirmesi nedeniyle, açık ara başarılı bir film olarak anılmayı hak ediyor.

    Biyografik filmlerin neredeyse yapılma nedeni sayabileceğimiz dramatik yan, Sınırları Aşmak'ta fazlasıyla var. Çocuk yaşta yaşanan trajik bir olay, baba baskısının bilinçaltına attığı milyonlarca kiloluk suçluluk duygusu, istediği hayatı yaşayamama, imkansız görünen aşk. daha sayalım mı? Hayal ettiği gibi biri olamama, kaderine hapis olduğunu, şansını kaçırdığını hissetme. Tanıdık geliyor mu? Şişman'ın şişman Victor'unu veya Güçlüler Bölgesi'nin kilosu fazla, yetkisi az şerifi Freddy'i anımsarsanız, bu temaların Mangold'a hiç de yabancı olmadığını fark edebilirsiniz.

    "Heavy"siyle 1995 yılında Sundance'de jüri özel ödülü aldığından beri yakın takibimizde ABD'li yönetmen. Filmografisine baktığınızda neredeyse hiç boşu yok. Adını yukarıda andığımız iki filminden sonra Girl, Interrupted'da Angelina Jolie'ye Oscar kazandırdı, Büyülü Çift'te ilgi çekici bir senaryoyu türün kurallarıyla adeta dans ederek yönetti, Kimlik'te gerilimi son ana kadar diri tutmayı başardı. Şimdi de, hayranı olduğu adamın, Johnny Cash'in öyküsüyle karşımızda.

    Sınırları Aşmak, Cash'in Arkansas'taki çiftlik günlerinden Memphis'te şöhret peşinde koşmasına, evliliğinden ölümsüz aşkına, ilk kaydından hapiste verdiği muhteşem konsere kadar, hayatının en önemli kilometre taşlarını bir bir sergiliyor. Bunu yaparken, bir rock&roll yıldızı olmakla baş etmeye çalışan insanları, turne hayatlarını, bir adamın çizginin karanlık tarafına geçmek üzereyken nasıl yeniden dengesini bulduğunu, iyi bir insan olmanın her gün üzerinde çalışılması gereken bir konu olduğunu anlatıyor. Yönetmenin bu zor filmin üstesinden gelebilmesinin yanında bunca şeyi anlatabilmesi takdire şayan.

    Tabii olumsuz eleştirilerimiz de olacak. Yönetmen, çok da haksız sayılmayacağı bir şey yaparken filme zarar vermiş aslında. Johnny Cash'i bir Mangold karakterine dönüştürüp onu böyle ehlileştirdikten sonra üzerinde dilediği gibi oynama yoluna gitmiş. Çünkü Mangold, konu hayran olduğu müzik adamıyken bile temalarından vazgeçmeye yanaşmayan bir yönetmen. Bu saygı duyulacak özellik, zaten ona ancak bir biyografik filmde puan kaybettirebilirdi, o da bu projeye kısmetmiş.

    Mangold'un çıkmaza girdiği nokta, Cash'in hapisteki arkadaşlarına nutuk çekerken elinde tuttuğu sarı suyla ne yaptığında saklı. Sahnedeki bu kolayca atlanabilecek ayrıntı, yönetmenin filmde sonsuz bir dürüstlükle çektiği belki de yegane sahne. Cash, ömrü boyunca iyi bir adam olmak için her gün savaşan biriyken Mangold onu peşinen iyi biri olarak bellemiş. Yaptığı her hatayı masum göstermeye çalışmış. Tarafsızlık sık sık ihlal edildiği için seyircinin Cash ile özdeşleşme sıkıntısı yaşaması gibi bir tehlike mevcut. Bu da hem yaşadığı sıkıntıların etkisini azaltıyor, hem de kazandığı başarının nasıl bir zorluğun sonrasında geldiğini..

    Dahası, yatağa yatan çocuğun birden saçları kusursuzca taranmış Johnny Cash olarak kalkması, June Carter ile sahnedeyken seyirciyi yok sayan reji gibi bazı noktalar da, filmi en iyi 5'ine almayan Akademi'nin gözünden kaçmamış olabilir. Dahası her ne kadar hayran olsak, gösterdiği performansı takdir etsek de Joaquin Phoenix'in, Cash'in yaydığı maço enerjiyi, şarkı sözlerine yansıyan "ağır abi" durumunu tam olarak yansıtamadığını da söylemeliyim. Phoenix yine de, efsanevi şarkıcıdan daha kısa olmasına ve toy görünmesine karşın fiziksel benzerliğinin avantajını başarıyla kullanarak birçok sahneden alnının akıyla çıkmış. Bilgisayar destekli vokal oyunlarıyla da olsa tüm şarkıları bizzat seslendirmesi inanılır gibi değil. Üstelik gitarını Cash gibi silah yapıp seyircisine çevirmiş, onun şarkı söylerkenki beden dilini iyi gözlemlemiş ve sanki June Carter'a onun gibi aşık olmuş.

    Amerikalıların anlamsızca sevdiği, benimse bir türlü ısınamadığım Reese Witherspoon'un da oynadığı karakteri iyi gözlemlediği ortada. Filmi gördüğünüzde, June Carter'ı hiç duymamış olsanız bile perdede gerçek bir karakterin varolduğuna tanıklık ediyorsunuz ki bu az şey değil. Üstelik, "aptal sarışın"lıktan "Altın Küre"li oyunculuğa terfi eden Witherspoon'un da filmde kendi sesini kullandığını ve elektro-harp kullanmayı bir ölçüde becerdiğini eklemekte de fayda var.

    Sınırları Aşmak, bir adamın hayallerine kavuşmasının öyküsünü anlatıyor. Johnny Cash'i hiç tanımamış, hiç dinlememiş olanların bile, güzel sinemasal anlar bulabileceği başarılı bir Mangold filmi. Ancak daha fazlası değil.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top