<b>Cazibe</b>- Romantik Komedi- <b>Kanunları</b>
Yazar: Sanem TürkRomantik komediler, belki biraz klişe bir tabir olacak ama her zaman dondurma tadında filmlerdir. Hafif ve tatlı... Kafanızı yormanız, üzerine düşünmeniz gerekmez. Genelde çiftler arasında karışıklıklardan doğan kavgalarla başlar, paldır küldür aşka dönüşür, kimse olanı biteni kabullenemez ancak sonunda çiftler erer muradına biz de keyifli keyifli çıkarız sokağa. Bu kadar kolay mı o zaman böyle bir film yaratabilmek, ya da arkasından konuşabilmek? Tabii ki değil. Her yıl onlarca romantik komedi seyrediyoruz. Kimi tadımlık olarak kalıyor kimi de Fransız Öpücüğü ya da Harry Sally ile Tanışınca gibi 20'li yaşlarımızdan hayatımızın sonuna kadar böyle bir aşk yaşayabilme dileğiyle rüyalarımızı süslüyor.
Cazibe Kanunları'nda da durum çok farklı değil hatta konu fazlasıyla tanıdık. Julia Roberts ve Nick Nolte'lu Bayılırım Belaya geliyor aklınıza hemen. Orada rakipler gazeteciydi, burada avukat. New York'un keşmekeşinde kendilerine iyi birer iş edinmiş ancak hayatın gürültüsüne fazlaca kapılmış Audrey ve Daniel, bir rock yıldızı ile moda tasarımcısı karısının boşanma davalarında rakip meslektaşlardır. Davadaki en büyük dert olan İrlanda'daki bir şatonun kimin elinde kalacağı belli değildir ve avukatlarımız New York sokaklarından İrlanda'nın bataklıklarına geçiverirler. Eğlence ve bol alkol dolu bir gecenin ardından hayat Amerika'da süregeldiği gibi değildir artık, aşk çiftimizi İrlanda'da yakalar. Artık dünya toz pembeye dönüşmüş olsa da New York'ta onları bekleyen meşhur dava yerli yerinde durmaktadır. Ciddi ve işine dört elle sarılan Audrey, tam tersine hayatı dalgaya almakla meşgul ama bunun avantajlarından da her fırsatta yararlanan Daniel...Kim mi kazanacak? O kadarını da söylemeyelim ama tahmin etmesi nasılsa çok kolay.
Evet bu tür filmlerin en büyük sorunu da budur zaten, tahmin etmesi çok kolay. Senaristlerimiz Aline Brush McKenna ve Robert Harling maalesef çok yaratıcı olamamışlar, film eğlendirmekten öteye geçemiyor. Ancak oyuncuların tecübeli ve bir romantizmde beklendiği gibi güzel ve yakışıklı olmaları yönetmen Peter Howitt'in işini kolaylaştırmış. Bu yapımda belki de en çok övgüyü hakeden Thelma ve Louise'de de çalışmış olan görüntü yönetmeni Adrian Biddle. Özellikle İrlanda'da geçen kısımlarda, inanılmaz manzarlar yakalamayı, hikayeyi buna oturtmayı gerçekten başarmış. Yazarları da burada tebrik etmek gerekli. New York'un suniliğinde yaratılacak bir aşk İrlanda'da yaşananlar kadar etkileyemezdi seyirciyi.
Hollywood yapımı filmler Amerika'daki tüm görselliği ve mekanları öylesine tükettiler ki yönetmenler daha gerçekçi hissettirebilmek için aylarca çekim yapılacak yerler arıyorlar. Burada İrlanda çok başarılı bir tercih olmuş, romantizmi hissedebiliyor ve yaşanılan aşka inanabiliyorsunuz. 21. yüzyılın ortasında sürüklenip giden bizler artık hayatı yakalamaktan sürekli mesleki başarıyı ve bol para kazanmayı algılıyoruz, tıpkı Audrey ve Daniel gibi. Ancak maalesef bir romantik komedinin içinde değiliz ve İrlanda çayırlarında aşık olabilme şanşımız oldukça düşük. O yüzden keyfini çıkarmaya çalışın, hem filmin, hem de hayatınızın.