Kaslı Cool Erkekler İçin <b>Miami Vice</b>’ı İzleyin
Yazar: Oktay Ege KozakMiami Vice bir film değil. Korkunç bir biçimde yanlış gitmiş bir laboratuvar deneyi. 80'lerin polis şovları, 90'ların aksiyon fılmleri, mutlak realizm ve içsel şakalarla dolu "camp" stillerinin mide bulandırıcı bir karışımı. Ve her üst seviyede başarısızlığa uğramış deney gibi, masum bir seyirci toplumuna salıverilmesi büyük bir hata. Çabucak unutulması gereken, tanımlanamaz ve katlanılması zor bir yaratım.
Michael Mann'ın kalbimde özel bir yeri var. Abartı ve fazla işlenmiş erkek basmakalıplarını alarak, içlerinde anlam ve gerçeklik bulmayı ustaca beceren bir yazar ve yönetmen Mann. O, akıllı, düzeyli ve düşünceli bir yönetmen ve modern Amerikan sinemasının son yirmi senenin en yetenekli sinemacılarından biri olduğu tartışılmaz bir gerçek. Peki neden bu kadar yetenekli ve saygıdeğer bir isim "Miami Vice"a el attı? Büyük bir kumar borcu yüzünden paraya mı ihtiyacı vardı? Yoksa seyircinin masrafına rahatlamak ve biraz eğlenmek mi istedi?
Miami Vice, ortak bir nokta bulamayan, nerede durmak istediğini belli edemeyen, bir sürü değişik film türlerinin ve stillerinin nereden ve nasıl buluştuğu belirsiz mutant bir yaratımı. Kocaman silahlar, vücuda sığmayan kaslar ve çok, çok yüksek sesle kulaklarımızı tırmalayan son dönem damardan rock şarkıları ile dekore edilmiş seksenler tarzı maço bir aksiyon filmi (filmde kullanılan şarkılar o kadar ön planda ki, bazı sahnelerde karakterler önemli meseleler hakkında konuşurken, duyulan şarkı yüzünden ne söyledikleri anlaşılmıyor. Filmin diyaloglarının ne kadar kötü ve dayanılmaz olduğu düşünülürse bu aslında o kadar da negatif bir özellik değil.) Fakat aynı zamanda gerilim, detaylandırılmış polis çalışmaları ve silah çatışmaları ile dolu, izlemesi bir zevk olan cesur, oldukça gerçekçi bir suç hikayesi. Ta ki karakterler tekrar konuşmaya başlayıp, seyirciye kötü bir 80'ler geri dönüşümü izlediklerini hatırlatana kadar.
Miamı Vice'ı kendi halinde bir film olarak eleştirmek mümkün değil. Çünkü film, konu, karakterizasyon ve anlatımdan eksik. Sadece anın içinde seyirciye ilginç ve "cool" resimler gösterip umarsızca ilerleyen bir varlık. Bu yüzden, bir bütün yerine değişik parçaları ile incelenmesi şart.
İlk önce (var olmayan) senaryodan başlayalım. Filmin hikayesi, 80'ler tarzı bir aksiyon nostaljisi olması gereken bir yapım için fazla karmaşık. Karakterlerin kokain dağıtımının mantık bağlamları, kimin ne kadar yüzde alması gerektiği ile ilgili gereksiz tartışmalar ve detaylara girmeleri ile dolu. Filmin ortalarına doğru, senaryo bu detaylara o kadar çok kendini kaptırıyor ki, seyirci Miami Vice'ı mı izlediğine, yoksa "Uyuşturucu Trafiği'ne Başlangıç" dersine mi girdiğine karar veremiyor. "Özür dilerim Mann hoca. Bu bilgiler sınavda çıkacak mı? Not alalım mı?"
Hikayenin bir diğer büyük problemi filmin isminde saklı. Çünkü Miamı Vice'ın, aynı adlı, 80'lerin canlı, pastel renkli, çoşkun taşkın dizisi ile hemen hemen hiç bir alakası yok. Filmin adının ilk parçası olan "Miami"ye bakalım. Bu kelime nedense filmin Miami şehrinde geçeceğine dair bir hava yaratıyor. Tamam, filmin ilk on dakikası cidden Miami'de geçiyor (Bir tane flamingo görmesek bile). Fakat sonra hikaye bizi Latin Amerika'nın içlerine doğru çekiyor ve Miami'nin varlığını unutarak, uyuşturucu anlaşmaları ve gereksiz seviyede uzun bir "aşk" hikayesinin altında kalıyor.
Michael Mann'i savunmak için, "zavallı adam eline verilen senaryoya, imzaladığı kontrat yüzünden bağlı kalmış ve içinden anlam çıkarabilmek için elinden geleni yapmış" gibi bir savunmada bulunabilirdim, eğer senaryonun da tamamiyle Mann'e ait olduğunu bilmesem.
Harikülade korkunç oyunculuğa gelelim. İtiraf etmem gerekirse, uzun zamandır Colin Farrell hakında iyi düşünceler beslemedim. 2000 senesinin hafife alınmış Tigerland filmindeki unutulmaz performansından sonra Farrell, maço ama duygulu, "Bak beş saniyeye kadar ağlamak üzereyim ama kendimi zor tutuyorum" görüntüsi ile genç kızların yeni matine idölü olmaktan öteye gidemedi.
Jamie Foxx'un ise bu filmdeki donuk performansından sonra Akademi tarafından Oskar'ının geri alınması muhtemel. Aslında Farrell ve Foxx'u suçlamak kolay değil. Sonuçta Miami Vice, onlar için kolay bir para kazancı. Tek yapmaları gereken, içerisinde bulundukları sahnenin tonu ne olursa olsun, fikse edilmiş ciddi ve "cool" bir yüz ifadesi edinerek, vücut kaslarını germek ve birbirine benzeyen gülünesi diyalogları piyes okuyormuşcasına ağızdan çıkartmak: "Bir sivil polis vardır, bir de derin sivil polis vardır" gibi... Foxx ve Farrel'ı rollerine hazırlamak için sanki Michael Mann bu ikiliyi bir odaya sıkıştırararak aylarca Dolph Lundgren filmleri izlettirmiş.
Miami Vice, sinema sanatının toplu bir oluşum olduğu gerçeğini bir kez daha kanıtlıyor. Kanımca iyi bir film her zaman başarılı bir hikaye, iyi elden geçirilmiş yönetim, oyunculuk ve görselliğin dengesine dayanır, dört ayaklı bir masa gibi. Eğer bu masanın üç ayağı çürük ise, geriye kalan ayak, paslanmaz çelikten yapılmış olsa bile masanın çökmesi kaçınılmazdır.
Bahsettiğim çelik ayak, Miami Vice'ın görsel yapısını temsil ediyor. İlk defa bu film ile High Definition video kullanımının, bir yüksek teknoloji hilesi yerine güçlü bir görsel araç olarak kullanıldığına şahit oldum. Karanlık ve kumlu görüntüler ve parlak, renkli manzaralar arasındaki tezat (bazen aynı kadraj içerisinde) hayret uyandırıyor. Detaya bağlı ve her zaman yaratıcı kamera kullanımı, görsel paletin dinamizmini sonuna kadar destekliyor.
Miami Vice, özellikle dijital sinematografi ile ilgilenen film öğrencilerinin kesinlikle izleyerek not almaları gereken bir film; tabi bir şekilde diyaloğu kısmayı ve Farrell ile Foxx'un suratlarını bulanıklaştırmayı başarırlarsa. Filmin bir diğer ilgi çekici tarafı ise saplantılı düzeydeki ses dizaynı... Özellikle her değişik konumdan gelen her silahın sesinin farklı duyulduğu finaldeki çatışma sahnesinde.
Miami Vice senenin en kötü filmlerinden biri olsa da, Michael Mann için halen sonsuz saygım ve ümidim var. Mann, en azından yüksek riskler alarak, birbirinden apayrı iki değişik film stilini bir araya getirmeye çalıştı, ama ne yazık ki kariyerinde yüksek bir düşüşe imza attı. Fakat yine de en kısa sürede tekrar ayağa kalkarak, erkek kimlikleri üzerine cesur ve güçlü bir fabl sunacağına eminim.