Maymunlar Cehennemi: Tim Roth’un Yeni Elbisesi ya da Kral Çıplak!
Yazar: Orkan ŞancıÖncelikle, 1968 yapımı orijinali, onun mirasına çöreklenen devam filmlerini ve Tim Burton’un 'yeniden yarattığı' filmi birbirinden ayırmak gerek. Bu, yeni filmden beklentilerimizi frenlememizi ve önyargısız bakmamızı kolaylaştırır. Yoksa, reklam gücünü tamamen orijinal filmden alan, temanın sunduğu potansiyele karşın bu sıradışı durumun felsefesiyle hiç ilgilenmeyen, finalinde de, seyirciye saygısızlık edercesine ancak devam filminde sağlam bir anlam bulabilecek o garip sahneye yer veren yeni film, kesinlikle bir klasik sayılmayacak, bu bir gerçek.
Fransız Piere Bouelle, öyle bir anlatıya imza atmış ki, üzerine her biri binlerce sayfalık ve birbirinden farklı sonlar içeren senaryolar geliştirilebilir. Michael Wilson’un senaryolaştırıp Franklin J. Schaffner’in yönettiği 1968 yapımı orijinal Planet Of The Apes, final sahnesinde doruğa çıkan bir kabus yaşatıyordu. Öykünün ana eksenindeki, akıllı olduğunu maymunlara kanıtlamaya çalışan bir insandı sadece: Charlton Heston’ın bir parça deriden ibaret kostümüyle canlandırdığı George Taylor, esir düştüğü maymunlarla felsefi diyaloglara girişiyor, bir fikir savaşı veriyordu.
Tim 'Goth' Burton ise kendi filminde, aksiyonu, orijinale hakim olan felsefi ve bilimsel derinliğe tercih etmiş. Dolayısıyla, ilk bakışta sığ görünen senaryo, aslında Burton’ın istediği aksiyon film yapısına uygun düşüyor. Zira, geçmişte ödüllü TV dizisi China Beach (Çin Plajı), Apollo 13 ve Zen budizmi etkisindeki Cast Away gibi filmlerin senaryolarına imza atmış senarist William Broyles Jr.’ın, istenildiğinde daha fazlasını üretilebileceği bir gerçek.
Öteden beri görselliği hikayenin önüne çıkartmasıyla tanınan yönetmen Tim Burton, atmosfer yaratmaktaki ustalığını bu filmde de gösteriyor. Bütün filmin sadece birkaç sekanstan oluştuğunu da gözden kaçırmamak gerek. Rick Baker’ın makyajları, maymunların orijinaldekinden çok daha gerçekçi/maymunsu hareket etmeleri ve kuşkusuz hiperaktif Generel Thade’e ruh veren Tim Roth’un müthiş oyunu sayesinde, mekan kullanımındaki cimrilik de önemsiz kalıyor.
Filmin başrolünü kapan Mark Wahlberg, bir zamanların ünlü teen grubu New Kids On The Block üyelerinden Donnie Wahlberg’in kardeşi. Mark, aynı zamanda kendi grubu Marky Mark and The Funky Bunch’la ve kuşkusuzLou Reed cover’ı Wildside hit’iyle müzik alemlerinde zamanında ün yapmış bir isim. Boogie Nights’tan sonra Three Kings ve The Perfect Storm’da George Clooney’le paylaştığı başrolleri saymazsak ilk kez bir filmin tam anlamıyla esas adamı. Böyle büyük bir prodüksiyonun başrolüne onun seçilmesine ilk başta burun kıvıranlar, filmi izledikten sonra 'hiç de fena değil' yorumunu yapıyorlar. Ancak bu, büyük oranda, Burton’un filmindeki kahramanın, daha çok bir anti-kahraman olmasından kaynaklanıyor:
Filmdeki Leo Davidson, tüm maymunları dövüp insanlığı kurtarmakla ilgilenmiyor; tek istediği oradan bizzat kurtulmak. Böyle düşünecek olursak, şimdiye kadarki bütün filmlerinde, her sahneyi aynı yüz ifadesi ve aynı bakışla oynayan Mark Wahlberg’in oyunculuğunu gereksiz yere abartmamış oluruz.
Hani çoğu aksiyon filminde, kahramanın yanında yer alan komik karakterler vardır. Bu, Luc Besson’un The Fifth Element’indeki Chris Tucker gibi müthiş başarılı; George Lucas’ın Star Wars Episode 1’indeki sanal karakter Jar Jar Binks gibi yıpratıcı ve itici de olabilir. Ama bu filmde insan taciri Limbo rolünü oynayan Paul Giamatti, beklenenin çok üstünde başarılı. Yüz ifadesini o kalın makyajın üzerinden seyirciye en iyi hissettiren oyuncu denebilir.
Film tanıtımlarında gezegenin en güzel maymunu olduğu söylenen Ari rolündeki Helena Bonham Carter ise, kesinlikle öyle değil! Senatör Nado’nun eşi Nova’yı oynayan Lisa Marie (Tim Burton’un ex-nişanlısı) çok daha alımlı bir maymun!(ne diyorum ben!)
Kris Kristofferson’ın ise, gezegendeki insan direnişinin lideri olduğuna inanmak güç. Zira deneyimli aktör, sahneden çok erken çekiliyor. Göründüğü ve konuştuğu bazı planlar, büyük olasılıkla montaj masasında bir tür gazaba uğramış olmalı.
Filmin hiç kuşkusuz en özel yanlarından biri, Charlton Heston’ı da kastta bulundurması. Heston, General Thade’ın ölüm döşeğindeki babasını oynuyor ve o ünlü 'Tanrı hepsini kahretsin!' repliğini, bu filmde de - farklı yönelimle de olsa!- tekrarlıyor... (Orijinal filmin konuşmayan yıldızı Linda Garrison da, kafese tıkılan insanlardan biri olarak çıktı bu kez karşımıza)..
Ve Final...
Film boyunca Burton’un bize sunduğu argümanlar, o uçuk final sahnesini tam anlamıyla kavramamıza imkan vermiyor. Aslında finali, Burton’un Leo’ya, dolayısıyla seyirciye bir şakası gibi düşünmek de mümkün. Ancak, filmin büyük olasılıkla devamının çekileceğini düşünürsek, açık bırakılan bu kapıdan bakmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Bazılarının aklına gelen paralel evren fikri bence olanaklı değil. Bir bilim-kurgu filminde 'bilim'i tamamen boşlayan Burton’ın, devam filmine pas atmak için böylesi bilimsel bir argümanı kullanmış olması düşük ihtimal. Olayların geçtiği gezegenin, iki uydusu bulunması nedeniyle dünya olmadığı da açık. Thade’in, gökten düşen uzay gemisini gören adamlarını öldürerek gerçekte neyi gizlemeye çalıştığı da ayrı bir problem!
Ama tabii bütün bunları ve daha fazlasını boşverip, Leo’nun dünyaya döndüğünde herkesi maymun olarak görmesini, şoka bağlı halüsilasyon olarak tanımlamak çok daha mümkün görünüyor. Belki de, insanların, artık geride kalan bu filmin finalini yorumlayış tarzı, geleceği etkileyecek (!) ve senaristler, ikinci film için beklentileri karşılayan yepyeni bir giriş yazmak zorunda kalacaklar.
Bu arada, Entertainment Weekly dergisinin, bu filmde Leo ile Ari arasında yaşananları 'yılın en kötü ilişkisi', filmin sonunu da 'yılın en kötü finali' seçtiğini hatırlatalım...