Büyüyecek olan Küçük Şeyler!
Yazar: Banu BozdemirKıvanç Sezer, filmografisine şehir filmiyle başlayan ve devam eden yönetmenlerden. Babamın Kanatları her ne kadar taşradan İstanbul’u kaplayan gökdelen misali sitelerde çalışan işçileri anlatsa da beslendiği kaynaklar tam bir şehir döngüsüydü. Babamın Kanatları, etkileyici sinema anlatısıyla karşımıza çıkıp bizi etkisi altına almaya başaran filmlerden olmuştu. Sezer, ikinci filminde şehrin dehlizlerine daha fazla dalıyor diyebiliriz! Biz izlerken çok fark etmesek de Babamın Kanatları’nda yapılan, biten, her şeyin üstü örtüldükten sonra oturan insanların hayatlarının içine dalıyor bu kez kamera. Kimsenin oturduğu yerin öncesini bildiği, bilse de umursadığı yok. Herkes kendi hayatının sınırlarıyla ilgili! Hatta öyle ki evlilikler bile çizilmiş sınırların içinde yıpratıcı oyunlar oynatıyor taraflarına. Onur ve Bahar, İstanbul’un kenarlarına tutturulmuş bu steril sitelerde yaşayan bir çift! Onur, bir ilaç firmasında mutluluk satmaya çalışan bir mutsuz. Karısı Bahar ise anaokulunda çalışan bir öğretmen. Her şey Onur’un işsiz kalmasıyla başlıyor!
Erkeğin işsizlikle mücadelesinde karşı tarafa uyguladığı psikolojik şiddetin izdüşümlerini izliyoruz. Karısını fiziksel ve fikirsel olarak kısır olmakla suçlayacak bir noktaya kadar geliyor Onur. Bunları aslında bir yandan tatlı dille, karısının yanında onu anlarmışçasına yapıyor ama onun üstüne bastığının pekala farkında! Burada Bahar’ı farklı kılan duruşu oluyor! Kocası işsizken çalışan ve evin maddi olduğu kadar manevi yükünü de sırtlanan Bahar üzerinden dik duran kadını görüyoruz. Hatta öfkesi, duruşu, kendine olan güveniyle bir anda ivme kazanan bir kadın var karşımızda! Onur’un annesi ve kendi arkadaşları geldiğinde de duruşu ve tavrı değişmiyor. Saçlarını kestirmesi tahammül sınırlarının da azalması ve bir anda kesilmesi anlamına geliyor. Ama bir yandan da Onur’un annesinin üstüne basa basa söylediği gibi ev kredisi var. Hiçbir şey bağlamasa bile o sizi birbirinize bağlamalı demeye getiriyor lafı! Tabii çift arasında sosyo ekonomik farklılıklar da var! Erkeğin aşağılama moduna geçmesinde bu farklılığın da etkisi yatıyor. Onur, işsiz bir beyaz yakalı ve üzerindeki etkisi daha yorucu oluyor. Bir de ilaç gibi çok çetrefilli bir sektörde giderek zorlaşan satış ve mutluluk yolları arıyor. Ama bu arayışı evliliğinde yapmıyor. Orada patron olmaya devam ediyor. Kötü davransa da yemek, sevgi, seks talep ediyor! Ne yaparsa yapsın karşısındakinin ona muhtaç olduğu gibi bir düşünceyle yaşıyor! Bu noktadan sonra ilişki, özellikle de Bahar absürd / gerçekçi bir noktaya taşınıyor.
Filmin zebralarla haşır neşir olan halüsinasyon sahnelerini, geçen zamanın etkilerini hissettirmek için tıkır tıkır işleyen saat sesini ve bir anda ortaya çıkan site sakinini filmin yabancılaştırıcı unsuru olduğunu ve biraz da çiftin arasında oluşan gerginliği kırmak için konduğunu düşünüyorum. Gayet iyi ara monteler olmuş o anlamda. Hatta filme destek olan Tolga Karaçelik’e yakın bir film olduğunu düşünüyorum. Sonradan bir araya gelmeseler senaryoyu Karaçelik yazmış diyebilirdim ama iyi denk gelişler olmuş o anlamda!
Adana’da izlediğimiz çoğu film, şehirli kadın ve erkek üzerine çeşitli çatışma ve çıkmazlardan besleniyordu ve çocuk unsuru önemli yer tutuyordu. Küçük Şeyler de konu olarak o filmlerin yakınında dolanıyor diyebilirim. Şehir insanının egolardan beslenen açmazı, çalışırken ya da işsizken geliştirdiği korunma yöntemleri, maskeleri, onları kaybetme anları ve kaybetmeyle başladığı tekrarlar… Küçük şeyler birikmişliğin en toplu iğne ucu olabilir ama yarattığı etki bazen dönüşümsüz ve fazlaca yorucu oluyor! Küçük Şeyler, duygu olarak Babamın Kanatları’ndan sonra bana biraz hafif geldi itiraf ediyorum ama Bahar’ın dönüşümünü ve taviz vermeyen halini ayrıca sevdim. Onur’un iç dünyasının içindeki salınımları da pek keyifliydi!