Bir kalp yangını
Yazar: Ali ErcivanAlev Almış Bir Genç Kızın Portresi (Portrait de la jeune fille en feu), 18. yüzyılda bir resim dersinde açılıyor. Dersin eğitmeni Marianne’in gizli tuttuğu bir tablosunu ortaya çıkarıyor bir öğrencisi… Filme adını veren, alev almış bir genç kızın portresi bu. Geçmişe dönüp o portrenin, o genç kızın ve alev almış o tutkunun filmini izliyoruz bundan sonra. O portreye ilham olan alev alışın portresini…
Sinema ve fotoğraf öncesi bir çağda, aristokrat sınıfının kendi portrelerini çizmeleri için ressamlar tuttuğu bir dönemde geçiyor film. Bakmanın, bakışın, izleyen bir gözün ve izlenenin sıradanlaştığı bugüne ait değil; romantizmin çağına ait bir öykü. Yakında evlenecek olan Héloise’in tablosunu çizmesi için, birçok başarısız denemenin ardından, bu kez kadın bir ressamla anlaşır annesi. Héloise’in benzer şekilde hiç görmediği bir adamla evlendirilecek olan kız kardeşi intihar etmiştir. Genç kadın da dünyaya küsmüş, bir türlü yastan çıkamamış, içine kapanmıştır. Fakat İtalya’daki zengin bir adamla evlenmesi, aile için önemlidir. Müstakbel gelin ve damat birbirlerini hiç görmemiştir. Portre de erkeğin evleneceği kadını görmesi içindir. Halbuki aynı hak veya seçme şansı kadına verilmez. Resim sanatının erkeklerin boyunduruğunda olduğu bir çağda. Evet, bambaşka bir zamanın hikayesi Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi. Ama bugüne dair, bugünü çağrıştıran çok tarafı da mevcut elbette.
Marianne, resmedilmek istemeyen bu genç kadına yeni hizmetçi olarak tanıtılır. Gündüzleri gözünü ondan ayırmaz, geceleri ise odasında gizlice tuvale aktarır bakışlarını. Kameranın ardındaki yönetmen gibi, o da tuvalin arkasında, bakışın sahibi olma pozisyonundadır. Fakat bakılan, resmin nesnesi olan kişinin de durduğu yerden ona baktığını, onu izlediğini daha önce hiç düşünmemiştir. Marianne ve Héloise’in birbirlerini izleme ve çözme süreci, sonunda yerini tutkulu bir aşka bırakır.
Céline Sciamma, senaryo kökenli (yazarlarından olduğu Kabakçığın Hayatı’nı hatırlarsınız belki) bir sinemacı, önceki yönetmenlik denemeleriyle de başarılı olmuş biri. Fakat Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi’nde gerçekten aşkın denebilecek (bu tabiri yeniden gündemimize sokan Zeki Demirkubuz’a saygılarla) bir sinema deneyimine imza atmış. Ele aldığı dönemin ruhunu yansıtan durulukta, son derece yalın ve gösterişsiz bir sinema diline sahip film. Fakat her bir karesi zekayla, tutkuyla ve romantizmle dolu. Gerçek bir ustalık eseri. Bir mizansen ve görsel tasarım şaheseri. O tasarımdan soğuk değil korkusuzca duygusal bir yere doğru da evriliyor.
İki kadının, içinde yaşadıkları çağın ve toplumun koşullarına hapis aşkını öyle yürek burkan bir finale de taşıyor ki yönetmen, kendini alamıyor, aynı etkiyi pekiştirecek ikinci bir final daha ekliyor ardına. Nesnel bir değerlendirmede aynı finalin iki versiyonu fazla gelebilir insana, özellikle ilki bu denli güçlüyken. Fakat Céline Sciamma’nın ne kadar yürekten bir yerden o karakterlerle biraz daha kalmayı dilediğini de sezebiliyor insan.
2019’un son çeyreğinde birbirinden iyi filmler izledik, “yılın en iyilerinden” tanımlamasını çok sık kullanır olduk belki ama Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi sahiden şu on yılın da en iyilerinden!