Hep hüzün hep kahır!
Yazar: Banu BozdemirSayıları çok olmasa da birkaç tane Sarıkamış’ı anlatan filmimiz mevcut! Sarıkamış Çocukları, 120, Eve Dönüş ve şimdi de Beyaz Hüzün. İçlerinde hikayesi, anlatımı ve o girdaba düşmüş herkesin değişen psikolojisine değinmesinden dolayı Alphan Eşeli’nin yönettiği Eve Dönüş’ü farklı bir yerde tutarım. Beyaz Hüzün, bir kitaptan uyarlama ve sanırım tiyatro oyunu da var. Hatta başka başka gruplarla sahnenlemiş ve sahnelenmeye devam ediyor.
Kenan Korkmaz’ın yönettiği ve başrolünde oynadığı film, Ruslar ve Osmanlı arasında Sarıkamış’ta geçen ve Osmanlı’nın taktiksel hataları nedeniyle binlerce askerin donarak öldüğü bir kıyıma dönüşmüş acı bir olay. Korkmaz’ın filmi aslında Çerkes sürgünü sonucu Osmanı topraklarına sığınmak zorunda kalan çavuş Abrek’i ve onun komutasındaki asker birliğini anlatıyor. Bu anlamda biraz da soğuktan, onun getirdiği ölüm korkusu ve yalnızlıktan dolayı psikolojileri bozulan askerleri anlattığı için Eve Dönüş’e daha yakın hissettim Beyaz Hüzün’ü… Aslında uğraşılmış, çalışılmış bir film Beyaz Hüzün ama öyküsü o kadar dağınık ki, filmde de etrafa dağılmaya çok müsait olan askerler gibi bir türlü toplanamıyor. Mesela annesiyle Osmanlıya sığınan Abrek’in annesinin hatırasıyla giriştiği hesaplaşmanın arka planı yok, Abrek nasıl Osmanlı ordusuna giriyor ve gerçeklik duygusunu yitiriyor? Çocukken annesinin kolları arasında görüyoruz, sonrasında ise çavuş olarak. Aslında film biraz daha o konuyu irdeleseydi ortaya daha can alıcı detaylar çıkabilirmiş. Ama hikaye, birlikteki askerlerin yaşam detaylarıyla hikayeyi değerlendirmeye alınca ortaya kesitler aktarımı çıkıyor. Oysa Abrek’in hikayesi Osmanlıya dair daha fazla ipucu verebilirdi.
Tamam olayın kendisi zaten acıklı, trajik, yaralayıcı ama film duyguların üstüne daha fazla nasıl abanabilirim bakış açısını biraz fazla hissettiriyor. Filmin müziği, yaşanılan dramı yansıtması açısından iyi seçilmiş, duyguları yükselten bir müzik ama her yerde kullanılması yanlış olmuş. Çünkü sürekli duygusal bir tribe sokma amacında izleyiciyi. Bu da var olan gerçeklikten uzaklaştırıyor.
Film, karlı bir ortamda, bir yol bulma hikayesi olduğu için neredeyse iki saat boyunca karlı görüntüler izledik. O anlamda çok fazla risk barındırmadığı için görüntülerin güzel olduğunu söylemek mümkün. Ama filmin istemeden olduğunu düşünüyorum; mistik, fantastik bir tarafı da var. Özellikle kıyafetler, kürkler sanki 1914 yılında kıyıma uğrayan askerlerin kıyafetlerinden biraz farklı duruyor. Daha Avrupai, daha korunaklı ve daha tarihi bir algı yarattı nedense bende izlerken! Bir de ayakkabıları, kar botu kıvamındaydı, özellikle de Abrek’in. Yoksa karlı dağlarda o kadar atak koşamazdı! Ve askerleri bir kere bile yemek yerken ya da açlıktan bahsederken görmedik! Yemek yerken görüyoruz evet ama sığındıkları bir köy evinde! Bu da atlanmış bir detay diye düşünüyorum.
Sonuçta Beyaz Hüzün, Sarıkamış’ta yok olmuş binlerce genci anmak için yola çıkmış bir film. Hikaye olarak dediğim gibi bir kesit yakalanmış ama hikaye birçok karaktere dağıtılınca ana hikaye pek kalmamış ortada. Bir de zaten yaşananların ana hatları, yani olayın sonucu belli. Belki onları oraya sürükleyip, taktik hatası yapan Osmanlıya dair bir eleştiri yapılabilirdi. Hala çetelerle savaşması gösteriliyor. Gerçi askerler, özellikle de Ziver karakteri üzerinden ‘bu kimin savaşı’ gibi üstü kapalı bir cümle ortaya konuyor. Evet sorgulanması gereken biraz da bu çocukları düşüncesizce ortaya atmak, onları karakışın ortasında ölüme terk etmektir. Onları analım elbette, ama biraz da çuvaldızı gözünü hırs bürümüşlere batıralım. Duygular her türlü o askerlere yanar zaten!