Gloria olmak ya da olamamak!
Yazar: Banu BozdemirBazı uyarlamaların arası pek kısa oluyor, Hollywood onları hap misali kapıyor. Sebastian Lelio’nun 2013 yılında çektiği Gloria kısaca orta yaşlı bir kadının maceralarını anlatıyor diyebiliriz. Tabii Hollywood versiyonu da hemen hemen aynı. Ama Şili’de geçen versiyonu biraz daha politik ve ironikti. Burada o politik versiyonun yerini biraz maddi sorunlar alıyor ve ironik kısmı ise ne yazık ki yok denecek kadar az. Julianne Moore bize Gloria’nın yalnızlaşmış ruh halini tam anlamıyla sunamıyor ne yazık, fazlasıyla karton duruyor. Oysa Pauline Garcia, Gloria’yı elbise gibi giymiş ve üzerine oturtmuş bir karakterdi. Moore fazlasıyla kendisi gibi duruyor.
Tabii filmin özeline girersek tam bir kadın filmi. 50 yaş sonrası kadın psikolojisini ana hatlarıyla gayet iyi resmettiğini söylemek mümkün! Kocasından ayrılan, çocuklarını yuvadan uçuran ve tam anlamıyla özgür kalan bir kadının hayatın içindeki uçuşlarını anlatıyor. Kimi zaman çakılıyor, yeniden havalanıyor ve tekrar çakılmak için güç topluyor. Aslında istediği bundan sonrası için bir özgürlük alanı ama onun sığınacak bir limanla olan dansı Gloria için pek bir kafa karıştırıcı oluyor!
Kadını irdelermiş gibi görünürken aynı kuşak erkeklere de çaktırmadan göz atıyor, hatta kadının güç noktalarını sınarken, erkeklerin geçmişin gölgelerinde nasıl da asılı kaldıklarını gözlemliyor. Hayatına giren Arnold karakteri üzerinden erkeklerin sıkıştıkları, çıkmak istedikleri ama bir kelepçenin ucunda döndükleri eski hayatlarını da anlatıyor. Yönetmen, annesinin hayatından esinlenerek anlattığı hikayeyi Hollywood versiyonu için yeniden yazmış. Ama ilkindeki birçok duyguyu da bir kenara atmış dediğim gibi, daha ciddileşmiş, daha vamp ve gerçekçi ele almış bu kez hikayeyi, karakteri! Beş yıl arayla aynı hikayeyi çekmek kendisinde nasıl bir duygu yarattı bilemiyoruz ama ilk versiyon kesinlikle daha özgün ve çarpıcıydı. Funny Games filmi de Haneke tarafından Amerikalılar için tekrar çekilmişti ve ben yine aynı duyguyu hissetmiştim.
Yanlış anlamadıysam yeniden çevrim fikri filmin ilk versiyonunu izleyen Julianne Moore’dan geliyor ve Lelio’da kabul ediyor. Aslında Moore her zamanki gibi mükemmel ama önümüzde başka bir örnek olunca kıyaslama yapmak kaçınılmaz oluyor ve burada yarışı kesinlikle Pauline Garcia kazanıyor. Rol Moore’un çokça büründüğü kadınlardan biri gibi duruyor.
Hayatının ikinci bahar kısmı ilginç oluyor. Etrafında olan ve hükmettiğin aile eşrafı bir anda dağılıyor, sınırlarının dışına çıkıyor ve sanki biraz hükmetme gücü onlara geçiyormuş gibi oluyor. Telefonla anne babaya direktif veren, yalnızlık konusunda bir nevi terapi uygulayan evlatlar kendi hayatlarının girdabıyla fazlasıyla kaybolmuş gibi duruyor. Burada da öyle. Oğlunun eşi doğumdan sonra çöllerde hayatın anlamını sorguluyor, kızının sevgilisi ise uzak diyarlarda bir sörfçü olarak dalgalarla savaşıyor. Gloria ise yettiğince onların yanında olma savaşında! Tabii bir de enerji meselesi var! Dışarıya çıkma enerjisi ve mesaisi! Lelio bunların çok güzel bir doğal akış içerisinde karşımıza getiriyor. Sabitlenilen sevgili adayı ise özgürlük alanına fazlaca müdahalede bulunuyor, kendi hayatının saplantılarını Gloria’nın üzerine yıkıp kaçıyor. Tabii tatil ve tatilde yaşananlar kısmı bir hayli abartılı aslında, çünkü Gloria’nın maddi olarak o kadar temkinsiz olacağını düşünmek istemiyorum ama annesinin onu almaya gelmesi kısmı zirve bir absürtlük durumu yaşattı! Film bir yandan kuşaklar arası ilişkileri de masaya yatırıyor, anne aynı yollardan geçen bir anaçlıkla kızını koruyup kolluyor ve Gloria’nın durumu uzayıp gidiyor!
Başta da dediğim gibi bu bir yeniden çevrim. İlki daha iyiydi bana göre ama bu da kıyaslama yapmadan başka bir gözle izlenebilir. Yetişkin olma, hayatının kontrolünü kaybetme, hayatından geçmişi atamama halleri üzerine iyi tespitleri olan bir film. Moore her zamanki gibi iyi ama çok fazla aynı gibi bir yandan da…
twitter.com/banubozdemir