Ülkesinden uzakta bir beyaz karga!
Yazar: Banu BozdemirÜnlü oyuncu Ralp Fiennes’in yönettiği, efsane balet Rudolf Nureyev’in hayatını anlatan The Crow/ Beyaz Karga’yı izlerken, yakın zamanlı olmasından dolayı ister istemez Elton John’un hayatını gözler önüne getiren Rocketman’la kıyasladım. İkisi de ünlü bir kişiliğin hayatına, açmazlarına, şöhret basamaklarını tırmanırken yaşadıklarına, iç hezeyanlarına ve çocukluklarına eğiliyor. Ama bunu o kadar farklı bir sinemasal dille yapıyorlar ki… Dexter Flecther daha sıcak, John’un hezeyanlarını, babasıyla olan ilişkisini sonuna kadar duygusal bir modda anlatıyor. Fiennes ise Rus sinemasına has bir üslupla, daha soğuk ve mesafeli…
Aslında hayatı, hayata bakış açısı filmde anlatılandan, ortaya konulandan çok daha ötede, ileride! Tatar kökenli olan sanatçı, baleye geç başlamasının acısını çıkarmak konusunda hırsları olan, ülkesi Rusya’nın dışına taşıp başka ülkeleri, yerleri görmek isteyen bir karakter. Zaten film de daha çok 1961 yılında bale grubu olarak Fransa’ya yaptıkları turne sürecini anlatıyor. Ekipten ayrı takılarak, ekip kurallarını bir anlamda çiğneyerek Fransız dansçılarla dostluk kuruyor, zamanının büyük kısmını onlarla geçiriyor ve arkasından da büyük bir cezayla karşılaşıyor. Çünkü o dönem Sovyetler Birliği ve Batı arasında yaşanan soğuk savaş dönemi. Nureyev bir anlamda bu tepkisizliği yıkıyor! Aslında ülkesinden çıkış o çıkış! Batıya iltica etmek zorunda kalıyor.
Film, geriye dönük anılarla, hatırlamalarla devam ediyor. Yoksul bir çocukluk onunki! Babanın neredeyse hayatlarında olmadığı, annenin evlatları için canını dişine taktığı! Nureyev, dansının, hırslarının ve yalnızlığının ortasında, çocukluğundan ilham almaya çalışıyor gibi. Ama dediğim gibi Rus sinemasının kendisine dair algısıyla oraya çıkıyor her duygusallık ve bir süre sonra karda izini kaybettiriyor, etkisi ortaya çıkmıyor, devam etmiyor.
Aslında film, sanatından çok kişiliğine dair çıkarımlarda bulunuyor, doya doya dans edişini seyredemiyoruz, hep ensesinde biten elleri, onun hayatının akışına etki eden insanları seyrediyoruz. Oysa Nureyev, Uyuyan Güzel ve Kuğu Gölü’nün en iyi yorumcularından biri olarak kabul edilir. Ünlü baletin Türkiye’deki yakın arkadaşı Yasemin Pirinççioğlu’nun çabalarıyla yapılmış bir belgeseli de mevcut. Belgesel daha çok Nureyev’in Türkiye günlerini anlatıyor ve tanıklıklarla devam ediyordu!
Fiennes, filmde kendisine de bir rol biçmiş, St Petersburg’un en saygın dans hocası Puşkin’i canlandıran oyuncu, filmin havasına uygun olarak görüntüsünü ve tavırlarını yeniden dizayn etmiş. Nureyev’in onunla ve karısıyla olan ilişki süreci de sanatının dokunuşlarına dair izler taşıyor gibi. Nureyev kendisini yoktan var eden bir kuğu. Bakmayın filminin isminin Beyaz Karga olduğuna. Rusya’da Beyaz Karga olumluluk içeren bir deyim, kuğuyla eş tutulan bir tanım. 23 yaşında neredeyse bir dünya starı oluyor, görüntüsü ve ruhuyla her daim dikkat çeken, kendisini düşündüğü kadar diğer dansçıların da yolunu açan bir isim. Film, bu anlamda ondaki ışığın neredeyse yarısını yansıtıyor, daha gümbür gümbür, daha çekişmeli bir film bekliyordum kendi adıma. Ama Nureyev’i anlatmak için yine de anlamlı bir çaba! Oleg Ivenko’nun çabasını da yabana atmamak lazım tabi!
twitter.com/banubozdemir