Vahşi şov dünyası, ayrımcılıklar ve değişim üzerine bir komedi…
Yazar: Duygu KocabaylıoğluSon 10 ila 15 yıldır Hollywood’da gözle görülür ve memnun edici bir yükselişe şahit oluyoruz. Sadece oyunculuklarıyla değil, çok yönlü yazar/yapımcı/yönetmen sıfatlarına haiz kadınlar komedi janrında gümbür gümbür televizyon ve beyaz perdeyi sallıyor; sektördeki erkek egemenliğine çomak sokmaktan da geri kalmıyor. Amy Poehler, Tina Fey, Melissa McCarthy, Wanda Sykes isimlerinin dahil olduğu kuşağının öncülüğünü çektiği bu üretken kadın komedi hareketine, Amy Schumer, Kate McKinnon, Rebel Wilson ve Mindy Kaling isimlerini de taze yapımlarıyla dahil edebiliriz rahatlıkla. Televizyon takipçilerinin özellikle “The Mindy Project” dizisinden tanıdıkları Mindy Kaling’in hem yazıp, hem oynayıp hem de yapımcılığını üstlendiği Gece Kuşu (Late Night) işte bu üretken ve komik kadın kuşağının bir eseri olarak seyircilerin karşısına çıkıyor.
Dünya prömiyerini Ocak ayında Sundance Film Festivali’nde yapan ve ilk gösteriminin ardından yabancı eleştirmenlerden yüksek not almayı başaran Gece Kuşu filmi, 30 yıldır komedi sahnesinde ayakta kalmayı başaran ve gece kuşağında tek kadın talk şov sunucusu olan Katherine Newbury karakterini merkezine alıyor. Emma Thompson’ın sırtlayıp götürdüğü Newbury, artık ellili yaşlarını süren aksi bir İngiliz olarak, Amerikan şov dünyasının göbeğinde kendi prensiplerinden taviz vermeden ayakta kalmayı başaran bir kadın komedyen ve programcı olarak resmediliyor. Fakat 10 yılı aşkın süredir “Late Night with Katherine Newbury” adlı gece kuşağındaki şov programı ile ekranlarda olan, onlarca ödül alan Newbury için de çanlar çalmaya başlar. Ekibindeki metin yazarlarını dahi tanımayan, popüler kültür esprilerine mesafeli, dahası sosyal medyadan ve fenomenlerinden tiksinme derecesinde eski kafalı bir televizyoncudur Newbury ve bu tutumu aldığı tüm Emmy’ ödüllerine rağmen şov programının ve kendisinin de finalini hazırlar.
Bu anlamda Mindy Kaling karakter yaratma yöntemi senaryoyu besler nitelikte. Zira, Newbury’de dönüşmesi gereken tek şey şov programının içeriği değil; güncele, hayata, çevresindekilere ama en çok da kendisine, yarattığı imaja dair tutumunu değiştirmesi gerektiğini, karakterin biraz da kafasına vura vura veren bir akışı var senaryonun. Bu değişim Karling’in canlandırdığı Molly’nin işe alınmasıyla başlıyor ama Hint asıllı bir kadın yazar olan Molly’nin de ‘çeşitlilik’ adına o masada yer işgal ediyor oluşu belli bir süre değişmiyor. Evet, değişim ve değişimin mutlaklığı, belki de bu yapımın spot cümlesi, yegane alt metni olabilir.
Kaling, kaleme aldığı diyaloglarda çoğu zaman açık sözlü davranıp hem Newbury’nin bizzat temsil ettiği şablona, hem de tam kadro erkeklerden ibaret yazar ekibine laf çarpıtmaktan geri kalmıyor. Seyirci Hintli bir kadının gözünden eleştiriler, lafı gediğine koyan diyaloglar seyrederken, Kaling çoğu zaman bizzat kendisini de bir komedi unsuru olarak da kullanıyor. Sonra da bu tarzını, patron Newbury’ye adapte edip, bir anlamda onun da kurtuluşunu sağlıyor. Bu anlamda matematiği doğru kurulmuş bir senaryo geçiyor bizlere de; katharsis’imizi de koltuğumuzun altına alıp, derin bir oh çekebiliriz artık. Peki, acımasız televizyon dünyasındaki lanet olası eşitsizlikler son buldu mu? Filmin bu soruya cevabı final sahnesiyle kendi açısından veriyor gibi görünse de başka bir basmakalıplığa da kendisi düşüyor maalesef. Yine de affedilmez bir hata değil; Kaling’in ‘çeşitlilik için burada değilim’ haykırışını yabana atmamak gerek.
Sonuçta, lokalleştirilmiş ‘Gece Kuşu’ adıyla yerli seyirciyi 90’ların özgür özel tv yıllarına döndürmeyi başaran film, Emma Thompson’ın parmak ısırtan oyunculuğu ile bu hafta vizyona giren diğer yapımlar arasından sıyrılıyor; üstelik hem eğlenceli hem de söyleyecek sözü var. İyi seyirler!