Naif olamayan ama samimi bir dram
Yazar: Burçin AygünYeşilçam'ın o naif ruhunu hatırlar mısınız? Hani şu gerçekte yaşanması pek kolay olmayan, sevgi ile her problemin çözüldüğü, en büyük düşmanların el sıkışıp can dostu olduğu, bütün mahallelinin el ele vererek zor durumdaki kahramanımız için büyük işler başardığını? Pek tabii Yeşilçam'ın tamamı bundan ibaret değildi, ne de seyirci sadece bunları talep ediyordu. O dönemin yerli sinema izleyicisi her ne kadar kendisine sunulanı tüketmek zorunda kalsa da, farklı tatlar da aramaktan vazgeçmedi. Gel zaman, git zaman bu anlayış evrildi ama tam manasıyla değişmedi.
Günümüz yerli sinemasının bitmek bilmeyen, geneli ucuz cinli korkuları ve sulu zırtlak komedimsileri hariç arda kalan projeleri işte tam da bu tadı korumayı başarıyor. Evet, belki örneklerine sürekli olarak denk gelmiyoruz ancak başarılı olsun ya da olmasın, benzeri hisleri uyandıran örnekler vizyondan geri kalmıyor. Bunlardan bir tanesi de taze taze vizyona girmiş olan Bol Şans filmi!
Geçtiğimiz ilkbahar döneminde vizyona giren ve ağırlıklı olarak olumsuz yorumlar alan Türk Lokumu filminde görev alan Gökhan Yılmaz'ın ilk yönetmenlik denemesi. Temelini dramatik bir hikayeye dayayan, araya hafif hafif komedi nüansını da sıkıştırmayı başaran Bol Şans, haftanın kafa dinlemelik, biraz duygulanıp, biraz da gülümsemelik filmi. Bol Şans'ın konusu daha önce benzerlerine defalarce kez denk geldiklerimizden bir kuple gibi. Memleketinden nicedir uzak olan, artık kusursuz bir kentliye dönüşmüş kahraman, acı verici bir gelişme sonucunda yurduna döner, işini gücünü hallettikten sonra geri dönmeyi düşünse de şartlar bir türlü izin vermez kendisine. Hem gönül meselesi, hem de baba ocağını hale yola koymak için ister istemez diretir kendini.
Bol Şans başrollerinde her ne kadar sektörün önde gelen büyük yıldızlarını barındırmasa da, tanınmış ve kendisini sevdirmeyi başarmış oyuncuları taşıyor. Şemsi İnkaya'nın ağızları açık, yürekleri acılı bırakan performansı ile şahlandırdığı efsane dizi Üvey Baba'nın Lamia'sı, yani Burçin Abdullah, Bol Şans'ın güzeli olmuş. Karşısında ise, kendisine farkına varmasa da abayı yakıveren yuvaya dönen jön olarak Selim Gülgören eşlik etmiş.
Gülgören, uzun süredir müzik piyasasında yer alan ve kendine has bir hayran kitlesine sahip kaliteli bir isim. İşin oyunculuk kısmına da el atan sanatçı, Bol Şans ile birlikte bir bakıma yeni bir şans arayışına da girmiş. Kendisinin İstanbul'a yıllar önce yerleşmiş bir müzisyeni canlandırdığını da not düşelim.
Uzun senelerdir hem memleketinden, hem de ailesinden uzak kalan Deniz (Selim Gülgören) gelen bir telefonla acı haberi alır. Babası hayatını kaybetmiştir ve yakın zamanda defnedilecektir. Yıllardır uzağında olduğu yurduna giden genç adam "kendisinden beklenenleri" yerine getirir ve dönüş hazırlıklarına başlar. Lakin karşısına çıkan Buse (Burçin Abdullah) hafiften gönlünü çelince, üstüne üstlük kasabanın başına bela olan ve bir yandan da Buse'nin peşinden koşan Ümit (Burçin Abdullah)'in varlığı canını sıkmaya başlayınca dönüşünü erteler. Bu arada babasının işletmiş olduğu ve artık bakımsızlıktan yıkılan sinema salonu için çabalayan genç kadın, ne yapacağına karar vermek zorundadır.
Daha önce de dediğim gibi, Bol Şans'ın hikayesi aynen o eskilerin yarı acı yarı tatlı, hafif buruk tadı ile bildiğimiz yerli filmlerine benziyor. Trakya'nın kendine has serüvenlerinden biri olarak kameraya alınan yapım, aşk, romantizm, komedi ile yoğrulmuş, sonlara doğru da drama dönüşen yapısıyla da bilindik. Tabii önemli olan işin ne kadar alışıldık olduğu değil, özünde neler barındırdığı ve seyircisine neler sunabildiği. Bu bakımdan Bol Şans tabiri caizse bir ileri bir geri hareket eden, yuvaya dönüş, eski dostluklar, aşk, gelecek korkusu, sinema dünyasına ait nostaljik öğeler ile pişirilmiş bir macera.
Oyunculuk açısından ortalama bir performansla yola çıkan filmin en büyük eksikliklerinden biri, oyuncuların sık sık didaktik bir üslup takınmaları, hatta dramatik sahnelerde işi abartıya taşımaları. Ayrıca komedi, romantizm ve dramatik öğeler arasında bir parça kontrolsüz ilerleyen senaryo, bu yüzden seyirci ile olan irtibatını ara ara da olsa kaybedebiliyor. Bir başka deyişle, dağınık bir kurgu, kontrolsüz bir hikayeyle birleşince, kalpleri çalması gereken anlar klişe olmanın ötesine geçemiyor.
Bol Şans bu gibi sıkıntılarına rağmen, bir "ilk yönetmen filmi" olarak kabullenilebilinecek, seyri rahatsızlık vermeyen, hem keyifli hem de duygusal bir tadımlık. Yine de salondan çıkarken aklınıza "aslında daha farklı olabilir miydi?" sorusu çalınmıyor da değil.
İyi seyirler!
burcinaygun@gmail.com