Sevgi neydi; sevgi emekti!
Yazar: Duygu KocabaylıoğluYeşilçam’dan bu yana yerli sinemamızın en çok beslendiği alan olan melodramlar, 100. yaşını devrien sinemamızın halen en çok sevdiği iki türden biri olarak günümüz seyircisine de servis ediliyor. (İlk tür ise tahmine yer bırakmayacak biçimde komediler) Bu hafta vizyona giren 8 filmde biri olan Bana Adını Sor adlı yapımda, öykü omurgasını klasik melodram örgüsüne yaslayan ve seyircisine aşinası olduğu dramatik çatı sunan bir film.
Yetiştirme yurdunda beraber büyüyen ve çok iyi iki dost olan Yasemin ve Hakan, yıllar içerisinde neredeyse tüm hayatlarını beraber geçirmiş bir ikilidir; ama çift değildir. Yasemin’in Hakan’a yıllar boyunca beslediği aşk, platonik düzeyde kalmıştır. Sevdiği adama yetişkin bir kadın oluncaya kadar içinde sakladığı sevgi Yasemin için neredeyse yaşam amacı olmuştur. 20 yıldan fazladır Yasemin’i kardeşi olarak benimseyen biraz safdil çizilmiş portresiyle Hakan ise tabir-i caizse gözünün önündekini göremeyen bir ‘kıymetbilmez’dir. Yolun ortasında hayatını kurtararak tanıştığı genç kız Merve ise aşk üçgenine dönüşen bu denklemsizliğin üçüncü bacağı olur. Yetiştirme yurdundan bu yana koruyucuları olan Osman Baba ile beraber iş kuran, hatta aynı evde yaşayan ikilinin hayatı ve düzeni Merve’nin yaşamlarına dahil olmasıyla tepetaklak olur; özellikle sırılsıklam aşık olduğu adam elinden alınan Yasemin için!
Filmin buraya kadar gelen öyküsü bize belli bir çatışma sunarken, filmin ikinci etabında Hakan’ın başına gelenler yazımızın girişinde hatırlattığımız ve Selvi Boylum Alyazmalım’dan bu yana sorduğumuz “Sevgi neydi?” sorusuna zemin hazırlayan bir başka boyuta geçiyor. Filmin sürprizlerini daha fazla bozmamak adına ince detaylara girmeyelim ama Merve’nin bunaldığı zenginliği, annesinin dominantlığı, Hakan’ın aşk karşısında sorumsuz bir adama dönüşmesi gibi yan öyküler filmin odak noktasını kısmen dağıtan unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Keşke finalin bağladığı ana öyküden sapmadan ikinci bir kurgusu olsaydı filmin; bu sayede çok da dağılmadan kendimizi akışına bırakabilseydik. Zira iyi işlendiğinde melodram, kendisini halen pek ala seyrettirebilen bir tür olarak vizyonda gişeden gişeye koşabiliyor; bkz. Çağan Irmak sineması.
Öte yandan özellikle başrolleri paylaşan Engin Hepileri ve Özge Borak karakterlerini gerçekçi tutabilmek adına ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Yakın zamanın en üretken oyuncularından biri olan Hepileri, girdiği hemen hemen her karakterin hakkını veren bir oyun ortaya koymayı başarıyor. Filmin kendisi olumsuz yorumlar alsa da en başarılı kast olarak Yağmur: Kıyamet Çiçeği filminde Hepileri’nin gösterilmiş olması tesadüf olmasa gerek. Yılların oyuncusu Cihat Tamer filmden beklediğimiz baba figürüne tüm deneyimini akıtırken, özellikle Hakan’ın çocukluğunu canlandıran Ataberk Mutlu pek çok yan oyuncuya taş çıkartan bir performans sunuyor. Gerçekten iyi çocuk koçlarının elinde, gelecek yılların yükselen genç oyuncusu olarak seyredebiliriz kendisini.
Cem Erman’ın imza attığı müzikleriyle duygusallık çıtasını kendi kulvarında yükselten film, finale doğru yürürken ‘Gerçek sevgi mi tutkulu aşk mı?’ sorusunu en çarpıcı versiyonuyla bir kez daha seyircinin önüne getirmekten çekinmiyor. Ne diyelim, Tanrı son nefesine kadar herkese Hakan gibi sevilmeyi kısmet etsin! Sanat ve görüntü yönetmenliği özellikle Hakan-Merve aşkının yaşandığı sahnelerde başarılı biçimde kotarılmış olan Bana Adını Sor, bu hafta sonu sinemaya gitmek isteyen çiftleri ağlatma potansiyeline sahip, yerli aşk filmi kontenjanından vizyonda…