"Sivas, üşüdün mü oğlum?"
Yazar: Kaan KarsanKaan Müjdeci’nin, dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nin Ana Yarışma bölümünde yapan filmi Sivas, festivalden birkaç ay sonra vizyona çıkıyor. Henüz ilk filmiyle dünyanın majör festivallerinden birinin en önemli bölümüne seçilerek büyük bir başarı elde eden Kaan Müjdeci, Sivas’ta Anadolu’da çocuk ve erkek olmanın beraberinde getirdiği ‘sorumluluk’ları ve ‘zorunluluk’ları bir çocuk ve sahiplendiği köpeğin ilişkisi üzerinden ele alıyor.
Aslan, akranlarından pek de farklı dertleri olmayan bir çocuk. Okulda beğendiği bir kız var, ancak sergileyecekleri oyunda öğretmenleri ona önemli bir rol vermediği için geri planda kalacağını düşünüyor. Ailesinin ve yaşadığı köyün bazı alışkanlıkları var. Bu sebeple Aslan’ın yolu da arada bir köpek dövüştürülen o alandan geçiyor. Bir gün bir dövüş sonrası ölmek üzere olan bir köpeği çevresindekilerin bütün itirazlarına rağmen sahipleniyor ve ilk kez ‘insan’ olmayan bir canlıyla empati kurmaya başlıyor.
Sivas, insan ve hayvan ilişkisini anlatan ‘aile’ filmlerine hiç mi hiç benzemiyor. Zira film, bu hikayeyi Anadolu gerçeklerine uyarlamanın derdinde. Bir sahnede Aslan, elindeki slayt makinesinden bir golden retriever ile bir çocuğun resimlerine bakıyor. Sahiplendiği ve ‘Sivas’ adını verdiği köpekle bu türden bir ilişki kurmasının böyle bir coğrafyada mümkün olmadığının farkında. ‘Dostluk’larının temelinde yaralı ve üşüyen ‘Sivas’ı duygusal anlamda da koruyan Aslan, zaman içerisinde Anadolu’da bir köpekle kurulacak asıl iletişim kanalının bu olamayacağını anlıyor. Babasının, köyün muhtarının hatta taşranın başkaldıranı değil, onaylayanı olan köy öğretmeninin bir köpekten beklentilerini benimsemeye başlıyor. Bir dövüşten sonra, bitap bir halde bulduğu Sivas’ın yeniden kavgalara hazırlanma süreci de Aslan’ın direncinin kırılmasıyla, köyün gizliden gizliye Aslan’ı köpeği dövüştürmeye zorlamasıyla başlıyor.
Henüz ilkokula giden Aslan, köyün kodamanlarının yanında bir avantaja sahip elbette: Bu dünyada ve köyde geçirdiği yıllar, iki elin parmaklarını geçmiyor. Dolayısıyla başlangıçtan itibaren ona öğretilenler henüz kök salacak kadar vakit bulamamışlar. Aslan’ın sessiz itirazı, bir şeylerin çok yanlış olduğunun farkındalığıyla şekillenen tavrı da bunun sayesinde serpiliyor. Aslan, her ne kadar bu itirazını seslendiremiyor olsa da, en az kendisi kadar ‘yaşam dolu’ olan bir canlıya köyün geri kalanından daha farklı bakabiliyor. Ancak ‘bağlam’ın baskın geleceği bir sürpriz değil. Bütün yaşananlar, sadece Aslan’ın gerçek bir erkek olabilmesi adına verilen bir sınav gibi adeta.
Kaan Müjdeci, Sivas’ta masaldan gerçeğe bir hikaye anlatıyor. Bir çocuk, bir köpeği ölüm döşeğinde kurtarıyor, onunla dostluk kurmaya ve onu korumaya başlıyor. Daha sonra ise bu köpeğin ‘işlevi’ ona öğretilmeye başlanıyor ve Aslan’ın ‘asla dövüştürmeyeceğim’ dediği Sivas’la olan ilişkisi yenileniyor. Aslan’ın Sivas’a duyduğu sevgi azalmıyor ya da kurduğu duygudaşlık köprüsü hiç yıkılmıyor; ancak Aslan zamanla köyün akıntısına kapılıyor. Filmin ilk yarısında, köpeğin başında beklerken sorduğu “Sivas! Üşüdün mü oğlum?” sorusunun içtenliği, her saniye doğallığını muhafaza ediyor belki; ancak o köpeğe başka türlü sorular sormak isteyen onlarca ‘erkek’ peyda oluyor Aslan’ın çevresinde.
Aslan’ı canlandıran Doğan İzci, hiç abartmadan dile getirmemiz gerekirse, belki de tüm zamanların en iyi çocuk oyuncu performanslarından birini sergiliyor. Bu sene sinemamızda –en azından şu ana kadar- bu denli kuvvetli bir performansa rastlamadığımızı belirtmemiz şart. Zaten “Sivas” da “Kış Uykusu”yla beraber sonra bu sene gördüğümüz en iyi yerli film. Henüz ilk filminde bir görsel dilde direten, inat eden ve sevabıyla günahıyla yönetmenlik noktasında da bir başarı elde eden Kaan Müjdeci, sonrası için de büyük bir heyecan uyandırıyor.