Hesabım
    Gece
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Gece

    Toplumsal gerçekçi dinamikler...

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    1970 sonu - 1980 başında imza attığı toplumsal gerçekçi içerikli filmlerle dönemin sol fraksiyonlarına eş zamanlı sinema ürünleri veren Erden Kıral’ın filmografisi aslında Türk sinemasının evrimini de takip etti desek, yeridir. “Darbenin vurduğu Türk sineması” sonrası 1990’lı yıllar boyunca da Avcı  dışında beyazperdede kayda değer filmine pek rastlayamadığımız Kıral, son beş-altı yıl içerisinde çektiği Vicdan, Yük ve Gece ile yükselişe geçen yerli sinemamızda “ustalar kuşağında” kendisine ve sinemasına yer bulmaya çalışıyor. Bu açıdan bakıldığında Kıral’ın sinemasında kullandığı çatı öyküler, halen toplumsal gerçekçi dinamikleri bünyesinde muhafaza ediyor.

    Başrole iki parlak ismi yerleştirdiği Gece filminde Kıral, Vicdan ve Yük’teki gibi kamerayı alt sınıfa, ‘getto’ mahallelere ve ‘baştan kaybedenlere’ çeviriyor gene. İlk başta Süsen (Nurgül Yeşilçay) ve Yusuf’un (Mert Fırat) hastalıklı bir aşkla sürdürdükleri evliliklerine şahit olurken, öykü yan karakterlerle git gide açılıyor, dallanıp budaklanıyor.  Anlıyoruz ki yönetmenin tek derdi varoşların ‘var oluşu’ değil; o varoşlara itilen insanların hayatta kalma pratikleri, düzene isyanları ya da isyansızlıkları. Belli ki Kıral’ın anlatmak istediği biri konsomatris diğeri pavyon fedaisi olan bir çiftin sorunlu evliliklerinden birkaç adım daha ötede.

    Nihayetinde ülke tarihine çok da parlak sayfalarla geçmeyen ölüm oruçları meselesi, en çok öne çıkan yan öykü olarak önümüze geliyor. Kıral bu hassas konuyu, bir aile dramı içerisine yedirmeye çalışırken, mevzunun özünden ya da söylemek istediklerinden maalesef uzaklaşıyor. Evin küçük oğlu Nihat’ın (Hakan Yufkacıgil) uğrunda hayatından vazgeçebileceği ‘davasının’ politik çerçevesini doldurmakta yetersiz kalan senaryo, sinemada işlenmesi oldukça önemli olan bu meseleyi havada bırakıyor.  Oyunculuklar ne kadar güçlü olursa olsun, öykünün cevaplayamadığı sorulardan dolayı seyircinin karakterlerle kurduğu özdeşlik ya da empati, “bile bile lades” ve “kaybeden olmayı seçme” düzleminde yerle bir oluyor.

    Öte yandan sanat ve görüntü yönetimi öyküye uyumluluk bağlamında oldukça başarılı olan Gece’nin en iyi tarafı ise Mert Fırat’ın şapka çıkartılacak yüksek performansı diyebiliriz. Fırat, abartıya kaçmadan o kadar iyi oynuyor ki, siz Yusuf ‘tan tiksiniyorsunuz; tıpkı Atlıkarınca’daki Erdem’den tiksindiğiniz gibi. Film biraz da magazin sosuyla bulanmasından dolayı vizyon öncesinde daha ziyade Nurgül Yeşilçay’ın pozları ve sahneleriyle konuşuldu. “Pavyonun en güzel kadını” olan Süsen’in Aşk Kırmızı’nın fragmanları kadar bile cüretkâr olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yeşilçay’ın performansı yeterince inandırıcı ama karakterin kurgulanışı gereği feminist eleştiri oklarına yeni bir başlık açılacağını ekleyelim ve Süsen’in ‘kabul edilemez’ kabullenişini irdelemeyi kadın araştırmaları akademisyenlerine bırakalım.

    Erden Kıral, iki seferdir “güzel İzmir” olarak kentlilerinin gururlandığı İzmir’in en görülmeyen varoşlarına iniyor;  yine bir İzmir pavyonu “düşmüş ve kalkamamış kadınların” son durağı olarak önümüze geliyor. Gece, Beyoğlu’nun ve Tarlabaşı’nın arka sokaklarına doymuş bir ülke sinematografisi açısından hayırlı ama vaat ettiği hikâyeler ve karakter dönüşümü olarak maalesef tatminden uzak bir yapım.

    Limonluk.net

    twitter.com/duygukocabayli

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top